Ankara’da kriz var
Ali Yuttagül 01 Ocak 1970
Bir yıl önce, Mayıs 2015’te gitmiştim Ankara’ya. Çok şey değişmiş. Ankara’da kriz var. Caddelerde hayat normal. Bildiğimiz ‘resmi’ gri takım elbisenin parlak maviye çalan rengini giyiyor ‘müdürler’. Şehrin yeni gözde semti Çukurambar inşaat sahası, gökdelenler yükseliyor. Ama şehrin kalbi hala Kızılay-Çankaya ekseni ve bu eksende uzanan caddelerde atıyor. Ankara’yı çekici kılan Cumhuriyet’in “art deco” mimarisi de burada. Öğrencilik yıllarımdaki hava sürüyor bu caddelerde, gençler etkin. AKP’ye sırtını dönen gençler.
Evet Ankara’da kriz var. Çukurambar, Çankaya, Kızılay, Kavaklıdere’de konuşuluyor. Bir yıl içerisinde iki seçim, bir hükümet krizi. AKP Türkiye’yi taşıyamıyor artık. Yük ağır geliyor.
AKP vizyondan yoksun, toplumun çeşitli katmanlarının buluştuğu, ülkenin siyasi, ekonomik ve sosyal sorunlarının tartışıldığı bir kurum değil artık. Devlet kaynakları etrafında buluşan bir çıkar grubunun enstrümanına dönüştürülmüş bir seçim derneği. Lider kültürünün “milli şef” dönemini aratacak kadar etkin, soru bile sorulmayan, şakşak kulübüne indirgenmiş durumda AKP. Kriz kaynağı.
AKP, yolsuzluk ve ekonomik krizler dönemine eleştirileriyle Türkiye siyaset sahnesine oturmuştu AKP. Ama sadece eleştirileri değil, CHP’nin ihmal ettiği sosyal meseleye sahip çıkarak, ülkenin unutulmuş katmanlarına dostluk eli uzatarak kazanmıştı. Kürt meselesi gibi önemli bir sorunda diyalog arayışı ve açılım, umut kaynağı idi. AB yolunda kararlı adımlar atmış, asker vesayetini kırmış, demokrasi sürecinde umut kaynağı olmuştu. Liberal soldan, muhafazakar katmanlara kadar geniş bir yelpazeye seslenen bu AKP yok artık. Kriz ve korku var.
Daha bundan altı ay önce %50 gibi bir başarı ile seçilen Başbakan ve AKP Genel Başkanı Davutoğlu’nun siyaset sahnesinden silinmesi, ibret vericiydi. Saray efradının beklemediği, inanmadığı, hatta karşı olduğu AB açılımı, vize başarısı istifaya zorlanmasında tek gerekçe değildi şüphesiz. Lafta kalan yolsuzlukla mücadele çıkışları önemli rahatsızlık kaynağıydı. Hayata geçiremediği “kol koparma” tehditti, “şeffaflık” girişimleri görevden alınmasında önemli bir etken oldu. “Başkanlık” fikrine sıcak bakmaması “güven” sorununu derinleştirdi.
“Kendi tercihim değildi.” diyen, ‘refiklere’ sitem dolu söylemiyle görevden alınan Davutoğlu’na yapılan aşağılayıcı muamele AKP’de kısa devreler dönemine girildiğini gösteriyor. ‘Seçilmiş’ başbakan, AKP Genel Başkanı Davutoğlu şakşaklar ile alaşağı edildi, övgü aldı, ama hiç bir AKP’li gittiği için ‘üzgün’ değildi. Bu kelimeyi kimse kullanmaya cesaret edemedi, ‘üzgünüm, üzgünüz’ diyemedi. Allah aşkına bir kişi de yok muydu üzgün olan? Sağ olsun Hüseyin Gülerce bize ışık tutu, anladık. Davutoğlu ile “İçeriden destekli bir küresel operasyon daha bertaraf edilmiş.” Yabancı gelmiyor değil mi?
Ama kriz giderek derinleşiyor. Lider, Gezi ile toplumun oldukça önemli bir bölümü ile köprüleri atmıştı, artık kavgalı. Sonra ‘Dolmabahçe masasını’ yıkarak Kürtlerle köprüleri attı. Sur, Cizre, Silopi, Yüksekova’da yaşananlardan sonra Erdoğan ile masa kurulmaz artık. Ama fay hattı derinleşerek ilerliyor. Cemaat ve Mazlum-Der ile muhafazakâr ve Müslüman katmanlara uzandı. Askeri darbe günlerini gölgede bırakacak zulüm var. Ankara’da kırılmanın AKP’nin kurucu kadrolarına kadar ilerlemiş olduğunu gözlemledik. Davutoğlu gibi ‘başkanlık’ fikrine sıcak değiller. Refikler de insan. Kol kırılır… Anlarız. Ya omurga kırılır, vicdan elden giderse?
Tüm veriler Mısır’da Mursi’nin yaptığı siyasi hatanın Ankara’da tekrarlandığına işaret ediyor. Toplumun %50’sine seslenen otoriter, İslam etkenli bir anayasa, iktidar arayışı. Ankara’da çözümün Mısır’dan farklı ve politik olacağından emin olabilirsiniz. Kasım 2002’de olduğu gibi…