Alışacak mıyız?
Mustafa Ünal 01 Ocak 1970
Hayır, sorum ‘her gelen gün şehit haberlerine’ değil. Gün aşırı Kilis’e ‘roket mermisi düşmesine’ de değil. Kuşkusuz bunlar için de sormalıyız ‘Alışacak mıyız?’ diye. Rutin gelişme olarak görülebilir mi? Akan her damla kanı da, sınırın öte yakasından atılan mermileri de, sıradan olaylar olarak algılayamayız. Her biri olağanüstü vakıa. Ne kadar konuşulsa, ne kadar tartışılsa az. Bir başka ülke olsa çoktan ‘olağanüstü durum’ ilan edilmişti. Toplum sinir uçlarına dokunulmuş gibi ayağa kalkmıştı. Bizde, başkent Ankara’ya bile vurdumduymazlık egemen…
Cumhurbaşkanı ‘alışmak’ kavramını siyasete tekrar soktu. Türk siyasetinde karşılığı olan bir kelime bu. 1990’lı yıllarda muhalefet Turgut Özal’ın cumhurbaşkanlığına alışamadı. Kolay değil tabii. İlk kez sivil, politikanın içinden gelen biri çıktı Köşk’e. Özal ‘siyasi ustası’ Demirel’in de, sonraki yıllarda o yoldan yürüyen Gül’ün de, Erdoğan’ın da önünü açtı.
O dönem bir teğmenin telgrafı gündem oldu. Çiçeği burnunda bir subay Özal’a ‘Alışamadım’ diye telgraf gönderdi. Bir askerin alışması muhalefetin alışmasından çok daha zordu Özal’a. Cumhurbaşkanlığı, Genelkurmay Başkanlığı’ndan sonraki makama dönüşmüştü çünkü. Her genç teğmenin hedefiydi cumhurbaşkanı olmak. Özal’ın ‘Alışırlar, alışırlar…’ diye verdiği cevap siyaset tarihine geçti.
Erdoğan da Afrika’ya giderken yüksek yargı başkanlarının yurt gezilerinde kendisine eşlik etmesini eleştiren muhalefete ‘Bu tür ziyaretlere alışacaklar’ dedi. İki ‘alışmak’ arasında fark var. İlkinde, yani Özal’da varlığıyla ilgili sorun söz konusuydu. Muhalefet de, asker de Çankaya’daki Özal’ın varlığına karşıydı. Sivil, muhafazakâr bir siyaset adamının Köşk’te ne işi vardı. Tepkinin nedeni buydu.
Erdoğan’ın varlığıyla ilgili sorun yok. Herkes kabullendi. Cumhurbaşkanlığı’na yakıştıramayanlar olabilir. Halkın oyuyla seçildi. Demokrasi bu. Problem Anayasa’ya, hukuka hatta siyasete uymayan davranışlarda. İtiraz varlığına değil, politikalarına yani.
Erdoğan politik bir kişilik mi? Ne kadar siyaset üstü? Kurucusu olduğu AK Parti ile bağlarını koparabildi mi? Politik tarafsızlık ve bağımsızlığı tartışma götürür mü, götürmez mi? Cevapları çok net, tartışmak bile abes. Erdoğan politik bir kişilik. AKP ile de ilişkisini koparmadı. 10 gün önceki kongre sürecine müdahale ettiğini bilmeyen var mı? Sokaktaki insan bile farkında. Davutoğlu’nu kim gönderdi? Binali Yıldırım’ı kim getirdi? Delege mi?
Erdoğan’ın, Anayasa’nın hükmüne rağmen ‘partili cumhurbaşkanı’ gibi davrandığının herkes farkında. Sözleri ortada. Bütün konuşmaları siyasi içerikli. Günlük tartışmaların bir parçası. AKP’nin lideri gibi muhalefete sürekli ayar veriyor. O Anayasa’nın yazdığı şekilde ete kemiğe bürünmüş klasik bir cumhurbaşkanı değil. Olması da beklenmiyordu zaten. Ama bu kadar politikayla iç içe olacağına da ihtimal verilmiyordu.
Yargının yükseği de, normali de tarafsız olmak zorunda. Politik tartışmalarda taraf olamaz. Evrensel kriterler bir yana Anayasa ve Ankara standartlarını dikkate almak mecburiyetinde. Yargıtay ve Danıştay başkanlarının Cumhurbaşkanı ile yurt ziyaretlerine çıkması sorunlu. Sistem açısından da arızi bir durum. Kabul edilemez. Kendilerine çekidüzen vermekten başka seçeneği yok. Adalet terazisinin ayarı zaten bozuk. Ayarıyla daha fazla oynanmamalı.
Hukuksuzluğa, haksızlığa, yanlışa alışacak mıyız? Karar sizin. Akıbet hepimizin…