Orta sınıfın hoşgörüsüzlüğü
Ali Bulaç 01 Ocak 1970
Marksistler sınıfı, sosyalistler toplumu, sol hareketler halkı, milliyetçiler milleti/ulusu yüceltir. Söz konusu doktriner yüceltmelerde sınıf, toplum, halk ve millet masum kabul edilir. Bu sayede doktrini savunanlar isim koydukları grupları temellük eder. Sınıf, toplum, halk veya milletin ahlaki ve hukuki norm ve kurallara göre olması şartı aranmaz. İşçi sınıfı her durumda burjuvaziye karşı yüceltilmelidir; sol ve sosyalist perspektiften toplum ve halk, milliyetçi ideolojiler ve siyasetler açısından da millet öyledir.
Burada sözünü edeceğimiz sınıf, tarihsel manada aşılmazlık duvarlarıyla çevrili, geçişgenliği olmayan ve imtiyazlara mesnet teşkil eden Batı tipi sınıf değil; aksine tarihsel kökleri olmayan, hayli geçişken ve reel manadaki zümrelerden müteşekkil sosyal sınıftır. Modernizasyon politikalarıyla yeniden harmanlanan bir toplumda zaten tarihsel manada sınıflar olmaz. Dolayısıyla Batı’da köleci sınıf serfe ve proletaryaya; efendi de derebeye ve burjuvaziye dönüşürken, bizde zümreler başka şeylere dönüşür, kendi gelenekleri ve asli toplumsal yapılarına zıt kişiliklere ve ahlaklara bürünür.
Türkiye toplumunu üç ana sınıf ve dokuz ara katmana ayırmak mümkün. Ana sınıflar üst, orta ve alt; ara katmanları üst-üst, üst-orta ve üst-alt; orta-üst, orta-orta ve orta-alt; alt-üst, alt-orta ve alt-alt olarak sıralanır.
Köklü ve iyi yöndeki dönüşüm imkânları “orta sınıf”ta mevcut. Her üç katmanıyla orta sınıfı üstündeki ve altındaki sınıflardan ayıran özellikleri var. Üst sınıf devletin koruması ve ayrıcalığıyla sürekli zenginleşmekte; alt sınıf da gelir adaletsizliğiyle yoksulluğuna devam etmektedir. Orta sınıf ise kendi yarattığı kaynakları harekete geçirir. Bu açıdan bir yandan yukarı çıkmak istemekte, diğer yandan alta düşmemek üzere sürekli devinim içinde olmak zorundadır. Orta sınıfın özelliği dinamik olmasıdır. Çelişki gibi görünse de orta sınıf geleneğin taşıyıcısıdır; medeniyet kurucu potansiyele sahiptir; yeni varoluşların kaynaklarını hayırseverliği, infakı ve gönüllü sponsorluğuyla oluşturur. Üst sınıf rehavet sahibidir, keyif ehli ve haz düşkünüdür. Genellikle harcamasını pahalı zevklerine ayırır. Alt sınıfın ise bunları düşünecek takati yoktur.
Marxist teoriye göre üst sınıf yani sermaye oligarşisi kendini tehdit altında hissettiği zaman faşizmi üretir; devleti yücelterek varlığını korur. Ama sömürülen emekçi sınıf da pekâlâ faşizm üretebilir. Üst sınıfın faşizmi rafine, alt sınıfın faşizmi ahmaklık düzeyinde kaba ve yıkıcıdır.
Bir toplum için tehlikeli olan şey orta sınıfın itidalini kaybedip müspet misyonunu unutması, hoşgörüsüzlük gayyasına kapılmasıdır. İslamcı entelektüellerin devlet aydınına kalbedilmesine paralel olarak orta sınıf da manevi-ahlaki dinamizmini besleyen kaynaklarına aldırışsız bir tutuma girdi. Küçük ve orta ölçekli sanayici ve tüccardan oluşan Anadolu orta sınıfı, manevi-İslami motivasyonlarla biriktirdiği enerjiyi harekete geçirip toplumsal merkez adına bürokratik merkezi hukuk ve yüksek medeniyet idealleri doğrultusunda dönüştüreceğine, merkezin kendisini dönüştürme planlarına maruz kaldı. İslami kimliğini muhafazakâr kimlikle değiştirdi; gelir adaletsizliğini kendi lehine sürdürme karşılığında, resmi söylemin provokasyonlarını kolayca kabul etti.
Türkiye toplumu zaten özünde adaletsiz ve hoşgörüsüzdür. Bu büyük ölçüde resmi ideoloji ve emredici-taşıyıcı kurumlarca desteklenen egemen söylemden kaynaklanır. Temel dürtü “güvenlik” olduğundan sivil güçlerin gelişmesine, hele sivil bir din telakkisinin ve pratiğinin gelişmesine izin verilmez. Sahih İslami kimliğini bırakıp muhafazakârlığı seçince, orta sınıf da devletin hoşgörüsüzlüğünü, haşinliğini ve adaletsizliğini “olağan” görmeye başladı.