« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

07 Haz

2016

Demokrasi, sınıf ve adalet

Ali Bulaç 01 Ocak 1970

Demokrasi, sınıfları iktidara taşıyan rejimdir ve henüz ortaya çıkıp şekillendiği Batı toplumlarının sınıf-iktidar ilişkisinden büsbütün arınabilmiş değildir. Öyle de olsa modern versiyonuyla, belli sınıfların/toplumsal kesimlerin seçimiyle iktidara gelinse de, demokrasi belli bir düzeyde sınıflar arasında dengeyi korumaktadır. Bizde ise seçime indirgenmiş demokrasi tarihsel kökleri olmayan yapay sınıflar üretmekte, adaleti önemsizleştirmektedir.
19. yüzyıldaki teşekkülünde demokrasi adalet arayışını değil, süregelen sınıf savaşlarını sona erdirmeyi ve anayasa metinleriyle çatışan tarafları bir uzlaşı noktasında toplamayı hedeflemiştir. Bu açıdan bakıldığında demokrasinin adalet endeksli bir rejime dönüşmesi için başka kültür kaynaklarından aşı alması lazım. Hukukun üstünlüğü ilkesi, kuvvetler ayrılığı ve ifade özgürlüğü ile muhalefetin kanunun koruması altına alınması, adalet açığını kapatmada olumlu rol oynar. Şu var ki bizim gibi toplumlarda demokrasi, padişahlık rejiminin devamını sağlayabilir, otokrasiyi seçimle meşrulaştırabilir. Çünkü hâlâ bizim gibi ülkelerde seçim demokrasi için hem yeter hem gerekli şart olarak görülmektedir. Duverger buna “seçimle iş başına gelen krallar” der. Nitekim Ortadoğu’daki örneklerinden biliyoruz ki, otokrat liderler yüzde 90-98’lerde oy alırlar. Bu sayede seçim, süren adaletsizliklerin tahkimini mümkün kılar. Ne hukukun üstünlüğü, ne kuvvetler ayrılığı, ne ifade özgürlüğü ve ne de muhalefet hakkı! Seçimli otokrasi tüm bu hak taleplerine seçimlerde aldığı yüksek oy oranını gösterir.
Yine bizim gibi ülkeler zorunlu modernizasyon süreçleri içinde yol almak durumundadır; bu da ancak iktisadi kalkınma ve büyümeyi ana hedef yapar. Kalkınma ve büyüme özünde adaletsiz ve eşitsizdir. Kim iktidara gelirse, bu adaletsizlikten yararlanır, bürokratik mekanizmayı lehine işletmek suretiyle kamu kaynaklarından avantajlar sağlayarak zenginleşir. Adaletsizliğin ve eşitsizliğin olduğu her yerde sorun vardır. Henüz demokrasiler hem tarihsel mirasları hem iktisadi maddi yapıları dolayısıyla söz konusu adaletsizlikleri gideremiyor. Batı dünyasında geçmişte olduğu gibi sosyal patlamalar, sınıf savaşları yaşanmıyorsa, bunun sebebi Batı’nın dünyanın kaynaklarının büyükçe bölümüne hükmetmesi ve elbette geçmişte isyan etmek durumunda olan alt sınıfların belli ölçüde refah seviyelerini yükseltmesidir. Batı’nın yer küresi üzerinde askeri, politik ve ekonomik tahakkümü ile kültürel hegemonyası zayıflayacak olsa, geçmişte olduğu gibi toplumsal patlamalar yaşanacaktır.

Bizde ise sömürü ve kaynak kullanımında avantaj söz konusu olmadığından kalkınma bizatihi adaletsizliklere yol açar; iktidara yakın zümreyi zenginleştirirken, muhalefette kalanları yoksullaştırır. Bu da yeni öfke ve husumetin birikmesine yol açar. Bu durum, temsilin ötesinde demokrasilerin sivil katılımı, parti ve lider dışındakilerin karar mekanizmaları ve süreçleri üzerindeki etkisini anlamsızlaştırır. Açık ve katı otokrat rejimlerde ekonomik kaynakların bir bölümü askerler -mesela Mısır’da yüzde 45- sivil bürokrasi ve otokratın yakın çevresi/ailesi tarafından kontrol edilir; orta sınıf zayıftır, ana gövde durumundaki yoksullar ise çaresizdir. Türkiye, İran ve bir ölçüde Mısır orta sınıfa sahiptir. Bu ülkelerde orta sınıf gelir adaletsizliğini giderecek, siyaseti demokratikleştirecek ve ahlaklı bir toplum inşa edecek imkanlara sahipken, söylemde öne çıkardığı İslami referanslara sadık kalmadığından tam aksi sonuçlara yol açtı.

İslamcı hak, özgürlük, adalet ve ahlak arayışının beşeri tabanı orta sınıftı. Maalesef bu sınıf, elitleri eliyle adaletsizliği, hoşgörüsüzlüğü ve baskıyı üstelik dine refere ederek sürdürme yolunu seçti.

Ziyaret -> Toplam : 125,19 M - Bugn : 72278

ulkucudunya@ulkucudunya.com