« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

07 Haz

2016

İran Kudüs Ordusu ve Selâm Tevhid dosyası

Nazlı Ilıcak 01 Ocak 1970

Uğur Dündar, enteresan bir yazı kaleme aldı. Suudi Arabistan'ın Washington Büyükelçisi Adil El-Cubeyr'e yönelik, 2011 yılındaki suikast girişimini hatırlatıyor. Cinayeti gerçekleştirmeden yakalanan İran asıllı, Amerikan vatandaşı Mansur Arbabsiar'ın itiraflarından yola çıkıyor. Bu kişi, Büyükelçi'yi öldürme talimatını, İran Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü'nden aldığını söylüyor. Arbabsiar'a bu eylemi gerçekleştirmesi için 1.5 milyon dolar, Türkiye'den, Rıza Sarraf'la ilişkili şirketlerden (Azra İthalat Limited, Hacer Mücevherat ve Kuyumculuk Turizm Otomotiv) gönderilmiş. Hacer Mücevherat'ın kurucu ortakları arasında, Rıza Sarraf ile birlikte tutuklanıp, mal varlığına el konulan Abdullah Happani'nin akrabası Abdülkadir Happani de bulunuyor.

Uğur Dündar, Kudüs Ordusu'nun, İran'ın, ülke dışındaki operasyonlarda kullandığı özel kuvvetleri olduğunu, Türkiye'de de birçok saldırı gerçekleştirdiğini belirtiyor. Turan Dursun, Uğur Mumcu, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Çetin Emeç ve Ahmet Taner Kışlalı isimlerini veriyor.

Selâm Tevhid soruşturması

Bu işin bir yönü… Uğur Dündar'ın gözden kaçırdığı bir başka dosya, alelacele kapatılan Selam Tevhid soruşturması. Bu soruşturma da, İran Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü'nü hedef alıyordu. İran, Türkiye'deki dost bürokratlar –casuslar da diyebiliriz- eliyle, ülkemizde yeniden yapılanmaya çabalıyordu. Söz konusu durum, Kamile Yazıcıoğlu isimli bir kadının kocası Hüseyin Avni Yazıcıoğlu'nun kuşkulu faaliyetlerini ihbar etmesi üzerine ortaya çıkmıştı. Çok önemli bulgulara ulaşılmıştı. Bence en dikkat çekeni, izlenen kişilerin, MİT Müsteşarı Hakan Fidan'dan “Emin” kod adıyla bahsetmeleri ve onun bu göreve gelmesinden sonra kendilerinin rahatladığını söylemeleriydi. Örnek vermek gerekirse: Hakan Fidan, ABD'ye Başbakan ile gidiyor. O arada Devrim Muhafızları Ordusu generali Mir Vakılı'yla, eski AK Partili milletvekili Faruk Koca arasındaki bir konuşmada, Vakılı, “Emin abi nerede?” diye soruyor, Faruk Koca, “Amerika'da olduğunu” söylüyor. “Emin” kod adı, Enerji Bakanı Taner Yıldız'ın Erbil'i ziyareti sırasında da ortaya çıkıyor. Faruk Koca, Mir Vakılı'yı arayarak, Bağdat'ın bu ziyarete engel olmasını önlemeye çalışıyor. Bunu “Emin abinin” talebi olarak iletiyor.

Ayrıca, 2000 yılında, Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu'nun, Beykoz'daki evine düzenlenen baskın sonrasında ele geçen “yararlanılacak kişiler” listesinde, “Metin Fidan” adının yer alması da, dikkat çekiciydi. Selâm Tevhid dosyasında bu bağlantılara rağmen, Hakan Fidan şüpheli olarak görünmüyordu. Yakınlığın sebebi, eski bir tanışıklık olabilirdi. Zira teknik takibe takılan konuşmalardan birinde, izlenen şahıs, Hakan Fidan'ın “Cemaatçi” olmadığını söylüyor, “Eskiden bizim ders gruplarına devam ederdi” diyor.

Mavi dosya

Kamile Yazıcıoğlu'nun ihbarını takiben, polis, çok ciddi ve gizli tutulan bir operasyonla, Hüseyin Avni Yazıcıoğlu'nun Naser Ghaferi'yle buluşmalarını tesbit etmiş; ona mavi bir dosya teslim ettiğini görüntülemişti. Yazıcıoğlu, Ghaferi'yle buluşmadan önce, metrobüsün 8 farklı durağında inip binerek, muhtemel bir takibi atlatmaya gayret etmişti. Naser Ghaferi, İran Devrim Muhafızları Ordusu için çalışıyordu. Hüseyin Avni Yazıcıoğlu'nu da, Refahyol döneminde, Sincan Belediyesi'nde Kudüs Gecesi'ni tertip eden kişi olarak tanıyoruz.

Motosikletteki bomba

Peki, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy gibi aydınların katlinden sorumlu olan Kudüs Ordusu, Türkiye'de Selam Tevhid Örgütü adı altında yeniden yapılanma teşebbüsüne girdikten sonra, herhangi bir şiddet eylemine başvurmuş muydu? 27 Mayıs 2011'de Etiler Koç Köprüsü'nde motosikletteki bir bombanın patladığını bilmem hatırlıyor musunuz? Biri polis memuru 8 vatandaş yaralanmıştı. Hedef, İstanbul İsrail Başkonsolosluğu idi. Çalışmaları derinleştiren İstanbul Emniyeti, bu eylemde, Selam Tevhid Kudüs Örgütü'nün izine rastladı. Eylem elektrikli motorla gerçekleştirilmişti. Motorun, kamera görüntüsüne ulaşan polis izleri takip etti. Bu izler, Fatih'teki bir depoya kadar uzanıyordu. Depo, Rızazade Metin ismini kullanan bir İranlı tarafından 2-3 ay önce kiralanmıştı. Rızazade Metin, Fındıkzade'deki Karagül İş Merkezi'nden aldığı patlayıcıyı, kiraladığı depoya saklamıştı. Rızazade'nin patlayıcıları aldığı Karagül İş Merkezi'ndeki “Sena Dental” şirketinin sahibi Abdülhamit Çelik'ti. Çelik'in adı, Uğur Mumcu cinayetine karışmış ve bundan dolayı 12 yıl ceza almıştı. Etiler patlamasıyla ilişkisi tesbit edilen Abdülhamit Çelik'i takip eden polis, onu, Hakkı Selçuk Şanlı ve 2 İranlı ile görüntüledi. Bu İranlılardan biri, Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü komutanlarından Seyed Ali Akbar Mir Vakılı'ydı. Selam Tevhid Örgütü kurucularından Hakkı Selçuk Şanlı ise, Uğur Mumcu'yu öldürdüğü gerekçesiyle müebbet hapse mahkûm olan Ferhan Özmen'i yetiştirmişti.

Algı operasyonu

Sadece 17-25 Aralık yolsuzluk dosyası değil, İran Devrim Muhafızları Kudüs Ordusu'nu hedef alan Selâm Tevhid soruşturması da maalesef kapatıldı. Önce, muazzam bir algı operasyonu gerçekleştirildi; Havuz medyası “7 bin kişi usulsüz dinlendi” diye manşet attı. İlgili ilgisiz önemli isimlere gazetenin birinci sayfasında yer verdi. Soruşturmanın içeriği yerine, usulsüz dinlemeler tartışılmaya başlandı.

Ya şimdi? İran casusları hakkında teknik takip kararı veren hâkimler ve dosyanın sahibi savcılar “casusluktan, darbeden, Fethullah Gülen Terör Örgütü üyeliğinden” yargılanıyorlar.

Selâm Tevhid dosyasında adı geçen herkes casus olmayabilir. Mesela Hakan Fidan, şüpheli konumda değil, ya da şüpheli konumda bulunanlar aslında suçlu olmayabilir. Ama, her soruşturmayı, savcı değiştirerek, takipsizlikle sonuçlandırmak vicdanları rahatlatmıyor. Adil bir yargılama sonucunda hakikatin ortaya çıkması engellendi. Ne zamana kadar? Bir gün Türkiye tekrar hukuk devleti haline gelecek. O zaman bu dosyaların kapağı yeniden açılacak.

Allah kurtarsın

Selâm Tevhid dosyasının kurbanlarından biri de, eski savcı, gazeteci Gültekin Avcı. Köşesinde, mut'a nikâhını kötüleyen ve Türkiye'deki İran ajanları konusuna dikkat çeken yazılar yazdığı için, “Cemaat'in talimatıyla algı operasyonu yaptı” diye suçlanıyor.

Bu mut'a nikâhı alınganlığını anlamış değilim. Mesela savcı İrfan Fidan, “Mut'a nikâhını kötülemek ve fuhuşla özdeşleştirmek suretiyle müştekilerin itibarını zedelediniz” demiş.

Dosyanın müştekileri kim? Tayyip Erdoğan, bakanlar ve Hakan Fidan.

Gültekin Avcı, “Bu iddia, tüm müştekilerin sanki mut'a nikâhıyla yaşadığı varsayımına dayanıyor” derken haklı. Zira, cezaevine girmesine yol açan yazılarında, Avcı, mut'a nikâhıyla casusluk yapan İranlı kadınların mevcudiyetine temas etmiş, genel olarak bir uyarıda bulunmuştu. Abdurrahman Dilipak da, Serdar Arseven de, aynı konuda yazılar yazmadı mı?

Gültekin Avcı da dâhil, hapishanede 36 gazeteci var. Avcı hakkında, 2 müebbet artı 75 yıl isteniyor. Ve maalesef, medyada hiç kimse yeterince bu haksızlığa değinmiyor.

Ziyaret -> Toplam : 125,19 M - Bugn : 74805

ulkucudunya@ulkucudunya.com