Çatışma senaryosu
Mahir KAYNAK 27 Mayıs 2008
Yargının görüş bildirmesi ya da muhtıraları beni şaşırtmadı. Bir süredir siyasetin çatışma ortamına sürüklendiğini ve bu konuda yargının etkin olacağını söylüyordum. Ergenekon operasyonları darbe ihtimalini ortadan kaldırmayı amaçlıyordu ve bu kanat baskı altına alınacaktı.
Tartışmaların hangi tarafın haklı olduğu üzerinde yapılması da sürpriz değil. Ne zaman bir sorunla karşılaşsak hemen kabahatin kimde olduğunu aramaya başlarız ama bulamayız. Zaten bu tavır başlı başına problemi çözümsüzlüğe götüren bir yol olur. Bu konuda söyleyeceğim tek şey sorumlu ya da kabahatli aramanın anlamsız olduğudur.
Sorun cumhurbaşkanlığı seçimiyle başladı. AKP'nin, sadece siyasi partileri göz önünde tutarak değil, dünya şartları da hesaplayarak bir seçim yapacağını ve bu kişinin toplumun büyük çoğunluğu tarafından benimsenecek bir kişi olacağını tahmin ettiğimi söylemiş ama daha sonra yanıldığımı itiraf etmiştim. Seçimin dünyadaki dengelerin doğru hesaplanarak yapıldığı da söylenemez.
Hemen şunu eklemek zorundayım. Bu değerlendirme kişisel değildir ve Sn. Cumhurbaşkanımızın niteliklerini sorgulamamaktadır. Ancak kişinin değerli olup olmamasıyla uygunluğu aynı şey değildir.
AKP içindeki bazı kişiler siyaseti bir toplama çıkarma işleminden ibaret sayıyor ve sayıları yeterli olduğu zaman her şeyi yapabileceklerini ve buna hakları olduğunu söylüyor. Ancak savaşta haklı olan tarafın kazanacağına dair bir kural yok. Bir kere çatışma başlarsa güçlü olan kazanır ve kimse onun haklı olup olmadığını tartışmaz.
Türbanla ilgili anayasa değişikliği kavgadaki ilk yumruk olarak algılandı ve karşı taraf, bunu da kullanarak, çatışmaya girdi. İktidar haklı olduğunu düşündüğü şeyleri yapmıştı ama cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra bir de türbanı serbest bırakmak için Anayasayı değiştirmek haklılık dozunun iyi ayarlanmadığını gösteriyordu.
Önümüzdeki günlerin bir karmaşa dönemi olacağı anlaşılıyor. Tartışma konusu olan şey Türkiye'nin dünya üzerindeki konumu, yani dış politikası ve bunun tamamlayıcısı niteliğindeki ekonomi politikasıdır. Taraflardan biri izlenmekte olan ekonomi politikasını değiştirmemiz için bugünkünün başarısız olduğunu ispatlamaya çalışacaktır. Karşılaşılacak sorunları sadece dünyadaki gelişmelerin bir yansıması sayma eğilimi kimseyi sorumluluktan kurtaramaz ve bu politikanın başarısız olduğu iddiasını geçersiz kılmaz. Sonuç olarak eğer parti kapatılır ve yeni oluşumların önü açılırsa taraflardan biri etkinliğini artıracak ve hem dış politika hem de ekonomi politikası yeniden belirlenecektir. Bunun eski politikaların devamı olması da mümkündür.
Bu süreç içinde en yanlış tutum yargıyla siyasi iktidarı farklı taraflar kabul etmek ve Cumhurbaşkanının aracılığıyla bir uzlaşma aramaktır. Devlet içindeki kurumlar arasında çatışma olduğunu kabul etmek anlamına gelecek böyle bir davranış farklılığı kurumsallaştırır. Önerinin geldiği yer, hangi amaca yönelik olduğu da dikkatle incelenmelidir.