Zarrab dosyasını çürük medyanızla bu kez çürütemeyeceksiniz
Yavuz Baydar 01 Ocak 1970
Kadim toprakların sağ alt köşesi bir yıkım alanına dönmüş. UNESCO'nun kültür alanı Sur tarumar olmuş. UNESCO iyi niyet elçisi Zülfü Livaneli 'yeter' diye görevinden istifa etmiş.
Uluslararası Af Örgütü, geçen Temmuz'dan bu yana yerinden yurdundan olan Kürt sayısını 500 bin olarak güncellemiş.
Altı küsur milyon seçmenin oylarıyla Meclis'e gelmiş, aklı başında herkesin 'demokrasi sübapı' olarak gördüğü insanlara hapis yolu görünmüş.
Öbür yanda ise, boğazına kadar yolsuzluk şaibesine batmış AKP marka siyaset esnafının seçme isim listesi, tam da 17 Aralık dosyası burada aman gömüldü unutturuldu denirken ABD'de mafya işlerinde uzmanlaşmış bir mahkemede 'Zarrab ve Türkiye'deki Rüşvetli Çarkıfelek başlığı altında zuhur etmiş.
Savcı, müstafi Türkiye başbakanının, İran'ın talep ettiği 2.7 milyar doları ülkesinin ödemesine karşı çıktığı için şutlandığına, Türkiye'de hapisten rüşvetle çıktığına dair dehşetengiz iddiaları mahkeme kayıtlarına dökmüş.
Herhangi bir hükümeti alabora edecek, insanları sokaklara dökmeye yetip de artacak bu iki gelişmenin, gayet normalmiş gibi boş gözlerle izlendiği bir ülkeye ne dersiniz?
Orası işte burası.
Ama toplumu neden suçlayabiliriz ki?
Güneydoğu trajedisinin dip yaptığı, Zarrab dosyasının ABD'de patladığı önceki akşam TV kanallarını şöyle bir gezeyim dedim.
Bir-iki ufak kanal hariç, hiçbirinde Zarrab olayının Z'si bile yoktu; öyle bir dosya açılmamış, açılmışsa bile oraya Türkiye, Çağlayan, Güler vs gibi isimler yanlış yazılmıştı sanki.
Kanalların hepsinde sadece 'vur-kır-ez- gebert-yak-yık'tan ibaret olan bazı 'sözde tartışma'lar cereyan ediyordu.
Bu stüdyolara bizzat 1990'ların savaş çığırtkanlığı yıllarından tanıdığımız bulanık tipler veya onların genç türevleri, iktidara yaranma adına doluşturulmuştu.
Askeri çözüm konusunda hemfikir durumdaydılar.
Zarrab dosyasını o gece internette incelerken, 90'lı yılların şimdiye göre gayet dar kapsamlı bazı yolsuzluk soruşturmaları nedeniyle ABD'ye kaçmış Bezmen vb iş adamlarının kapılarının önüne elde kamera yığılan, savcıları kovalayan 'cevval' Türk gazetecileri geldi.
Türkiye siyasetini ahtapot kolları gibi sarmış bir organize suç örgütünün resmini çizen Zarrab dosyası, 'normal' bir ülkenin medyasını ayağa kaldırırdı. Muhabirler dosyadan ayrıntı koparmak ve haber yapmak için muazzam bir rekabete girer, birbirlerini ezerlerdi. Kanallar muhalefete, hukuk uzmanlarına kapılarını açmak için yarışırdı.
Çıt yok.
Logosunda 'Türkiye Türklerindir' yazan gazeteye, Gezi'de kapısına binlerce insanın 'utanın' diye yığıldığı kanala göre bu, 'uzak durulacak' bir olay.
Özgür Düşünce dahil en fazla dört gazete, Haberdar gibi iki-üç internet sitesi ve imkanları sıfıra yakın iki-üç TV kanalı dışında, ucu en tepe noktalara çıkan ve yaprak yaprak açılacak olan bu dosya, iktidara biat etmiş medyada yok.
Olmayacak da.
Çünkü Ergun Babahan'ın yazdığı gibi, “Saray'ın ve Genelkurmay'ın sözcülüğüne soyunmuş tipler propaganda makinesinin çarkçısı göreviyle yetinmekten mutlular. Gazetecilik yapmamak için para alanlara gazeteci denildiği rezil bir dönemden geçiyoruz.”
Ülke kurumlarındaki çürüme, yargıya ve medya şirketlerinin hücrelerine girmişse, gerçeklere ulaşmak için daha çook beklersiniz.
Durum tam da budur.
Geçen gün, P24'ün AB Araştırmacı Gazetecilik Ödülleri'ni verdiğimiz törende Hasan Cemal, “Böyle bir dönemde araştırmacı gazetecilik ödülü verebileceğimiz gazeteciler bulduğumuz için şanslıyız” diyordu.
Bu topyekun ahlaki çöküştür; adını doğru koyalım.
Bu çöküşe karşı çıkıyorsa vicdanınız, en azından şunu yapın:
Yoz iktidara karşı eleştirel haberciliği sürdüren Özgür Düşünce'yi, Cumhuriyet'i, Yarına Bakış'ı, Birgün'ü, Evrensel'i, Yeni Hayat'ı satın alarak destekleyin.
Can Erzincan, Halk TV veya Fox izleyin.
Demokrasi için tavır alın.
Yoksa kendinizi polis barikatlarıyla çevrili bir çölde bulacaksınız.
Vakit çok geç olacak.