Şubat soğuğundan bahar çiçeklerine
Nazlı Ilıcak 01 Ocak 1970
Tayyip Erdoğan, TÜRGEV'in 20. Kuruluş yıl dönümünde konuştu. Ailesine ait bu vakfa övgüler sıralarken, gene “paralel çeteyi” yerden yere vurdu. Zaten, Gülen Cemaati'nin üzerine, ilk başta gidilmesinin sebebi, TÜRGEV denetimindeki yurtları, okulları ön plana çıkarmaktı. (Birdenbire, hiç talep yokken dershanelerin kapatılması örneğini verebiliriz.) Cemaatin faaliyetlerini yasaklayıcı adımlar, önce, bu rekabetten doğdu. “Hizmet içindeki bazı elemanları kendi safımıza geçirip, bu hareketi kontrol altına alabilir miyiz?” diye de düşündüler. Başaramayınca, TÜRGEV ile bir alternatif oluşturdular. Hâlbuki, Cemaat'in desteklediği okullardan çıkan çocuklar, ideolojik saplantılardan uzak, diyaloğa açık, “dünyalı” insanlar olarak yetiştiriliyor. Modern çağa ayak uydurabiliyor. Diğerinde ise, AK Parti'nin arka bahçesini oluşturmak gibi siyasi bir gaye var.
Gülen ve arkadaşlarına, onların hayırsever faaliyetlerine yönelik iddialar, terör örgütü, darbeci gibi suçlamaları kapsıyor. Bu arada, ne olduğu tam anlaşılamayan, “Kara para akladılar” şeklinde savlar da ileri sürülüyor. Himmet paraları, bağışlar, “kara para” diye nitelendiriliyor. Oysa dünyaya baktığınızda, bunun hiçbir karşılığını göremiyorsunuz. Buna mukabil, Tayyip Erdoğan'ın “hayırsever” dediği Rıza Sarraf, kara para aklamaktan dolayı gözaltına alındı. Çok ağır cezalar söz konusu. Üstelik, Rıza Sarraf'ın verdiği bağışlar dolayısıyla, hem TÜRGEV, hem de Emine Erdoğan'ın kuruculuğunu üstlendiği TOGEM-DER zan altında. Demek, teşhiste hata yapılıyor; bizim hayırsever zannettiğimiz kişi, “kara paracı” çıktı.
Türkiye'de yasaklanan Türkçe Olimpiyatları, dünyaya açıldı. Washington'da Dil ve Kültür Festivali adı altında düzenlenen gösteriye, Obama tebrik mesajı gönderdi; aynı şekilde BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon, bu okullarda yetişen çocukları övdü. Farklı kültürlerden, dillerden gelenlerin bir arada yaşama bilinci elde ederek, daha şefkatli bir dünya inşa edebileceklerini belirtti. Bükreş'teki Ses Finali'ne UNESCO, takdir mektubu yolladı. Almanya'daki programa Eurovision finalisti Jamala da katıldı ve şarkı söyledi. Fransa'nın Lyon şehrinde gerçekleşen şölene ise, Fransa Cumhurbaşkanı Hollande, özel tebrik mesajını Gençlik ve Spor Bakanı Helene Geoffroy vasıtasıyla ulaştırdı; Hollande'ın mektubunu bizzat bakan okudu.
İstediğiniz kadar Gülen Cemaati'ni “terör örgütü” ile eş değer tutmaya çalışınız, onlara bir takım suçlar izafe ediniz. Hizmet hareketi, Türkçeyi “sevgi dili” olarak bütün dünyaya duyuruyor. O toplantılarda Türk bayrağı dalgalanıyor. Anadolu'nun renkleri dünyanın 170 ülkesine taşınıyor. Almanya'da, Fransa'da, Amerika'da, Romanya'da, bütün dünya çocuklarını buluşturuyor.
Siz Türkiye'de, onlara, “Şubat soğuğu”nu yaşatabilirsiniz. Ama onlar, dünyada, rengârenk çiçekler gibi açıp, baharı müjdeliyor.
Fetih ruhu
İstanbul'u Fatih Sultan Mehmet mi, yoksa Tayyip Erdoğan mı fethetti, 29 Mayıs'taki gösteriyi seyredince bunu anlamak pek mümkün olmadı. Zira, verilen mesajlar, Fatih'in hoşgörüsünü yansıtmaktan ziyade, partili bir cumhurbaşkanının “ötekileştirici” cümlelerini ihtiva ediyordu. Bir yandan HDP'ye, bir yandan Gülen Cemaati'ne vurdu. Dinleyiciler de sürekli “Meclis'te PKK istemiyoruz” sloganları attı. 6 milyon oy almış bir HDP'ye, “PKK” diyorsunuz. Türklerle Kürtler arasına düşmanlık tohumları ekiyorsunuz. Vatandaş böyle bağırabilir. Ama Tayyip Erdoğan'ın onları susturması gerekirdi. Aksine, “Bunların yöneticileri Zerdüşt” demek suretiyle, yangına körükle gitti. İnanç üzerinden ayırımcılık yaptı.
Fatih Sultan Mehmet'in fermanlarına bir bakınız. Farklı dinlerden olanları nasıl hoşgörüyle kucaklamıştı. Onların mallarının, mülklerinin, dinlerinin, ibadetlerinin teminatı olduğunu söylemişti. Bence, 29 Mayıs'ta yapılan konuşmalar, Fetih ruhunu kaybettiğimizin bir göstergesiydi. Yazık… 9 bin polis refakatinde gerçekleştirilen, 5 helikopter, 1 denizaltı, 1 fırkateyn, 3 Sahil Güvenlik teknesi ve 27 polis dedektör köpeğiyle alınan önlemler, sarf edilen 65 milyon lira… Hepsi bunun için miydi?
MHP'deki tartışma; AKP'deki hesaplar
MHP Kongresi'nde tartışma sürüyor. Yargıtay'ın onaylamasından sonra kesinleşen Ankara 12. Sulh Hukuk Mahkemesi'nin kararı, yetkiyi Çağrı Heyeti'ne bıraktı. Çağrı Heyeti, 19 Haziran'da Tüzük Kurultayı'nın toplanacağını açıkladı. Genel Merkez, bunu tanımıyor. Seçimli Olağanüstü Kurultay'ın 10 Temmuz'da gerçekleşeceğini belirtiyor.
“19 Haziran, ya da 10 Temmuz… Bir şey fark etmez” diye düşünenler çıkabilir. Ama, Genel Başkan istifa etmeden, Seçimli Olağanüstü Kurultay toplama imkânı tüzüğe göre olmadığı için, seçimin sonucu beğenilmezse, Genel Merkez'in yargıya başvurarak, iptal yoluna gidebileceğinden söz ediliyor. Ortada bir risk var. Çünkü güven kaybolmuş durumda.
Çağrı Heyeti, geri adım atmadan, 19 Haziran'da kurultayı gerçekleştirmeli. Önce tüzük değişir, sonra Genel Başkan adayları arasında yarış başlar. Doğru olan da budur. Genel Merkez, “19 Haziran Kurultayı'nı tanımıyoruz” dese dahi, o toplantıya yeterli sayıda Kongre üyesi gelirse, Devlet Bahçeli'nin itirazı bir anlam taşımayacaktır. Çünkü partinin en yetkili organı, Genel Başkan ya da Genel Merkez değil, Büyük Kurultay'dır.
MHP'liler, ilk defa önlerinde iktidar olma şansını gördüler. MHP'ye kredi açılmasının sebebi, AK Parti'ye karşı ciddi bir alternatif teşkil etme ihtimali. Bu fırsat kaçarsa, MHP bir daha iflah olmaz. 19 Haziran'a kadar daha çok oyun dönebilir. Zira, Tayyip Erdoğan'ın Başkanlık projesini gerçekleştirebilmesinin önündeki yegâne engel bugün MHP. AK Parti, anayasa değişikliğini MHP desteğiyle, ya da MHP'den kopacak milletvekilleriyle sağlamayı hesaplıyor. Devlet Bahçeli'nin “Biz destek vermeyeceğiz” açıklamalarına rağmen, iktidar şansı kalmayan bir partiden her zaman kopan milletvekilleri bulunacaktır. Ama tazelenen bir kadroyla, MHP umut haline gelirse, hem bütünlüğünü daha kolay muhafaza eder, hem de, AK Parti'nin erken seçim tehdidi ortadan kalkar. AK Parti, Başkanlığı Meclis'ten geçiremezse, erken seçime gideceğini söylüyor; HDP ve MHP'nin baraj altına düşmesiyle 367'yi aşan bir çoğunluğu Genel Kurul'da elde edebileceğini düşünüyor. Fakat, MHP, yüksek oranda oy alabilecek bir konuma geldiğinde, Erdoğan seçime gitmeye cesaret edemeyecektir. Bu yüzden 19 Haziran'a kadar daha çok oyun oynanabilir. Bekleyip görelim.