Kötücüllüğün organize hali
Murat Aksoy 01 Ocak 1970
Salı gecesi CNNTürk’de katıldığı programda CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM Cezaevl İnceleme Komisyonu ve İnsan Hakları Komisyonu üyelerinin yaptığı çalışmaları andığı bir yerde; “Biz hapiste hasta yatan PKK’lıya da gittik, DHKP-C’liye de gittik, Hizbullah üyelerini de ziyaret ettik. Hiç ayrım yapmadık.” yorumunda bulundu.
Kılıçdaroğlu’nun bu açıklamaları, aynı gece sosyal medyadan, ertesi gün de Ankara caddelerindeki bilboardlardan çarpıtarak, Kılıçdaroğlu’nu “teröristlerle görüşüyor” diyerek hedef gösterdiler.
6-7 saat içinde hazırlanan ve asılan bilboardlar, bu çarpıtma ve hedef gösterme, kötücüllüğün organize halidir. Ancak daha vahimi Vezneciler’deki terör saldırısında şehit olan polislerin Fatih Camisi’ndeki cenaze namazında yaşananlardır.
Fatih Camisi avlusunda önce CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun gönderdiği çelengin avlu dışına atılması, ardından kendisinin törende protesto edilmesi ve mafyavari bir biçimde önüne boş kovan bırakılarak tehdit edilmesi; mafyanın siyasi iktidarın yedek gücü haline geldiğini göstermesi açısından acıdır.
Bu tabloyu tamamlayan iki açıklama Saray’dan geldi. Önce Cumhurbaşkanı sözcüsü görev sınırını aşan biçimde yaşananları,“Milletin takdiridir.” diyen yorumladı.
Ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nun sözlerini; “… ‘biz yeri geldi hastanelerdeki PKK’lıları, yeri geldi DHKP-C’lileri ziyaret ettik.’ Şu ifadeye bak, ne kadar rahatlıkla bunu söylüyor. Bu ülkede ana muhalefetin başı olacaksın, bölücü terör örgütünün mensuplarını hastanede ziyaret edeceksin. Neymiş, hastaymış. DHKP-C’liyi hastanede ziyaret edeceksin. Ben bunları milletimin iradesine havale ediyorum.” diyerek, hem çarpıtması hem de hedef göstermesi geldi.
Oysa Kılıçdaroğlu’nun ifade ettiğini en iyi biçimde AKP’nin aynı komisyonda yer alan üyesi Mehmet Metiner, Meclis Grubu’nda konuşmasıyla açıklamıştır.
Metiner, CHP’li, HDP’li ve MHP’li vekillerle beraber çalıştığı TBMM İnsan Hakları Komisyonu’nun çalışmaları hakkında, “Cezaevi Komisyonu Başkanı olarak şunu içtenlikle belirtmek istiyorum: İçeride yatan kim olursa olsun, hangi örgüte mensup olursa olsun, hastaysa gerekli duyarlılığı gösteririz ve sorunun çözümü için de gerekli her türlü katkıyı sağlarız, başka türlü siyasi mülahazaları da gayriinsani ve gayriahlaki bulduğumu belirtmek isterim.” ifadeleriyle Kılıçdaroğlu’nun sözlerine açıklık getirmiş oldu.
Kılıçdaroğlu’nun sözlerini bu denli çarpıtan, bağlamından kopararak onu hedef gösteren bu siyasi anlayış, Kılıçdaroğlu ve CHP’lilerin tersine; hem PKK’lılarla hem PKK lideri ile hem de HDP’liler aracılığıyla Kandil’de “terörist” olarak tanımladıkları PKK’lılarla defalarca görüşmüşlerdir. Hatta bizzat sürecin sorumlusu Beşir Atalay’ın İmralı’da Öcalan’ı ziyaret ettiği İmralı Notları kitabında yer almıştır.
Kılıçdaroğlu’nu teröristle işbirliği yapan siyasi anlayış, PKK’nın dağlardan şehir merkezlerine inmesine göz yumarak, teröre yardım ve yataklık yapmıştır.
20 Temmuz’dan sonra başlayan süreçte gördük ki, birbirleriyle görüşen Erdoğan/AKP ve Öcalan/PKK, çatışmasızlık halini çözüm için değil kendi çıkarlarını optimize etmek için kullanmışlar.
Erdoğan/AKP bu süreci, 2014-2015’deki yerel, cumhurbaşkanlığı ve genel seçimleri en az kayıpla atlatmak; PKK da Suriye’de ilan ettiği özerk kantonlukları federasyon dahi olsa özerk bölge haline getirebilmek için kullanmıştır.
1 Kasım seçim sonuçlarında gördük ki bu çatışma hali, Erdoğan/AKP’ye yarıyor. Bunun için Erdoğan/AKP/Devlet bloku bu savaşı, bir biçimde başkanlığa gidene kadar sürdürmek isteyecek.
PKK’nın terörü bu açıdan, Kürtlerin hak ve özgürlüklerine değil, Erdoğan’a dolaylı destek oluyor. Eğer tersi ise yapılması gerek bellidir.