Bu rejimin adı demokrasi olamaz!
Emre Kongar 01 Ocak 1970
Bir ülkede eğer:
Kayıtlı seçmenlerin dörtte birinin, seçime katılanların üçte birinin oylarıyla, tek bir parti Meclis’te anayasayı değiştirebilecek üçte iki çoğunluk sağlayabiliyorsa...
Seçim sistemindeki yüzde on barajına takılan partilerin aldıkları toplam oy 13.5 milyon ile, üçte iki çoğunluğa erişen iktidar partisinin aldığı 10.8 milyon oydan çok daha fazla olduğu halde, Meclis’te temsil edilemiyorsa...
Siyaset, halka hizmet aracı olmaktan çıkıp, politikacıların ceplerini doldurma aracı olmuşsa...
Seçimlerden sonra, birtakım karanlık ilişki iddialarıyla, bazı muhalefet milletvekilleri, kendi ideoloji ve siyasetlerine yüzseksen derece ters olan iktidar partisine geçiyorsa...
Siyasal partiler, kaçakçıların, yağmacıların, vurguncuların, yolsuzluk sanıklarının sığınma yeri olmuşsa ve seçilenler, siyasetle ilgili olmayan dokunulmazlık zırhlarının ardında hiçbir kovuşturmaya uğramıyorlarsa...
Uyuşturucu kaçakçılığı sanıkları siyasal partiler aracılığı ile dokunulmazlık zırhına kavuşturuluyor, polisin gözaltına aldığı sanıkların yakınları bakanlık koltuğunda oturanlarla doğrudan telefon teması kurabiliyor, polis merkezleri, sanık yakınlarınca basılıp, sanıklar zor kullanılarak kaçırılabiliyorsa...
İktidarlar genelde, banka soyguncuları ile arazi yağmacıları ve fatura yolsuzlukları sanıkları arasında el değiştiriyorsa...
Arsa yağması devletin resmi politikası haline gelmişse, halka gecekondu yağmacılığı yemi verilirken, siyaset, büyük toprak ve sit alanı yağmalarının aracı olarak kullanılıyorsa...
Siyasal partilerin genel başkanları, bir kez seçildikten sonra bir daha yerlerinden kımıldatılamıyor, tam bir diktatör gibi, bütün başarısızlıklarına karşın, her türlü parti içi muhalefeti engelliyorlarsa...
Politikacılar, eski Emniyet mensupları ve istihbaratçılar, suikast timleri kurup cinayetler işliyor ve olay sadece tetikçiler yakalanarak örtbas ediliyorsa...
Yasadışı örgüt mensupları devletin istihbarat elemanlarınca korunuyor ve kollanıyorsa, yakalandıklarında ceplerinden bu elemanların kimlikleri ya da pasaportları çıkıyorsa...
Kadınlar, babaları, ağabeyleri veya kocaları tarafından kendilerini ikinci sınıf vatandaş yapan giyim-kuşam biçimlerine mahkûm ediliyor ve bu mahkûmiyet, toplumu ve devleti din kurallarına göre yeniden örgütlemek isteyenlerin, yani demokrasiyi rafa kaldırmaya kararlı olanların ağzında, “türban özgürlüğü” diye “demokrasi” adına savunulabiliyorsa...
Açıkça Cumhuriyet karşıtı olduklarını ve Cumhuriyetin İslami kurallara göre yeniden örgütlenmesi gerektiğini söyleyenler, devletin en üst bürokrasi makamında görev yapıyorsa...
Demokrasinin olmazsa olmaz koşulu niteliği taşıyan temel hak ve özgürlükler, çoğunluğun dinsel ve siyasal tercihleri uğruna ve üstelik de “demokrasi adına”, “halk ne eylerse güzel eyler” sloganı ile yok ediliyorsa...
Bağımsız yargı sistemi çeşitli olaylarla gölgelenmişse...
Medya, bir-iki istisna dışında tümüyle siyasal iktidara bağımlı hale getirilmişse...
O ülkede “Demokrasi var” diyebilir misiniz?
“Diyebilirim” diyen varsa buyursun, sütunum açık.
***
Bugünlere nasıl GETİRİLDİK diye soranlar için:
12 yıl önce yazdığım bir yazı!