« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

27 May

2008

Yargıtay bildirisi

HASAN ÜNAL 27 Mayıs 2008

SONUÇTA olan oldu ve Yargıtay da bildiri yayımladı. Yargıtay Başkanlar Kurulu adına dün yayımlanan bildiri ve Adalet Bakanı’nın ‘dam üstünde saksağan’ açıklaması devlet kavram ve mantığının ne denli zedelendiğinin bir göstergesi.

Yargıtay gibi yüksek yargının en önemli kurumlarından birisinin böyle bir açıklama yapmak zorunda kalmasını incelemek ve anlamaya çalışmak yerine dam üstünde saksağan yakıştırması yapmak nasıl bir akla hizmet eder?

Bu sürece nasıl gelindi?

AKP’NİN temelli kapatılması istemiyle 14 Mart akşamı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından hazırlanan iddianamenin Anayasa Mahkemesi’ne sunulmasından itibaren bir yandan AKP öte yandan da AKP medyası yoluyla yargı üzerinde kurulmaya çalışılan baskı ve yıldırma operasyonlarına yargının bir şekilde cevap vermek zorunda kalması üzücü bir durum.

AKP’nin yabancı savaşçıları haline dönüşmüş bulunan AB yetkilileri, AB ülkelerinin hükümet ve devlet başkanları Anayasa Mahkemesi hakimleri üzerinde o derece baskı kurmaya çalışırken, normalde bu baskılara karşı içerde yargı kurumunu korumakla yükümlü yürütmenin yani hükümetin hiçbir şey yapmaması da ayrıca üzücüdür. Hatta denilebilir ki, hükümet sadece yargıyı koruma görevini ihmal etmekle kalmamış; aynı zamanda AB’den ve diğer yabancı çevrelerden gelen baskı ve yıldırma operasyonlarına yer yer çanak tutmuş yer yer de bu faaliyetlerin bizzat içerisinde olmuştur.

AKP medyasında Anayasa Mahkemesi hakimlerini hedef gösteren yayınlar, iddianamenin Mahkeme’ye sunulduğu ilk günlerden itibaren AKP yetkilileri tarafından yapılan saldırgan açıklamalar bir araya getirildiğinde ve bunlara Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Osman Paksüt’ün izlendiği ve dinlendiğine kadar uzanan tatsız gelişmeler eklendiğinde, ortaya demokrasi dışı bir gidişat çıktığı açık. İşte Yargıtay’ın yani en yüksek yargı kurumlarından birisinin dün yayımladığı bildiri demokrasi dışı bu gidişata ve laik rejime yönelik girişimlere bir cevap niteliğinde...

Bildiri...

YARGITAY bildirisi yargının bağımsız olduğu ve Türk milleti adına karar verdiği gerçeğinin hazmedilemediği tesbitiyle başlıyor. Gerçekten de AKP hükümetleri döneminde demokrasinin üç ana ayağından biri olan yargının (diğerleri yasama ve yürütme) bağımsızlığı, seçilen hükümetin istediği her şeyi yapabileceği yönündeki tartışmalarla görmezden geliniyor.

İşin daha da kötüsü yüksek mahkeme üyeleri değişik davalar bahane edilerek AKP medyası tarafından hedef gösteriliyor ki, bunun ne kadar vahim sonuçlar doğurabileceğini Danıştay saldırısı sırasında gördük. Böyle bir gazetecilik demokrasi ile yönetilen hiçbir ülkede olamaz ve hükümetin bunu durdurmak yerine, medyayı tek sesli hale getirmeye çalışması demokrasinin katlidir.

Kapatma davası vesilesiyle, görevi, siyasi partilerin anayasaya, rejime ve yasalara uygun faaliyetler içerisinde bulunup bulunmadığını tesbit etmek olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nı hedef alan açıklamalar gırla gidiyor. AKP yetkilileri susunca; onların yerine yabancı savaşçıları konuşuyor. AKP medyası ise her gün tehditkar yayınlarıyla ortada.

Bildiri, iddianamenin başsavcının şahsi bir girişimi olmadığını ve kurumsal nitelikli olduğunu belirterek, bunu yapanları en sert ifadelerle bir kez daha uyarıyor. Başsavcıyı halka ‘düşman’ gibi gösteren yayınlar ve davranışlara hukuk içerisinde gereken cevabın verileceğini ifade etmiş oluyor. Türban düzenlemesinin hızla yaslaşması ve yeni anayasa hazırlama girişimleri ayrıntılı bir şekilde eleştiriliyor. Türban konusunda yapılanlar malum. Yangından mal kaçırır gibi ve üstelik Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın uyarılarına rağmen yapılan düzenlemelerin yargıdan karşılık göreceği biline biline, devlete ve mevcut anayasal düzene meydan okuma girişimlerinde ısrar edildi.

Milli devlet yapısını sulandırmak

YENİ baştan anayasa taslağı hazırlandı. Oysa eldeki anayasanın işlevsel tarafları defalarca değiştirilmişti ve gerekli görülecek başka bazı değişiklikler de yapılabilirdi. Buna mani bir durum yok iken, anayasayı toptan değiştirmeye kalkmak ve bunu da AB çevreleriyle şu veya bu ölçüde işbirliği içerisinde hazırlamak acaba mlli devlet yapısını sulandırmak için miydi?

Bu arada yargı mensuplarının yabancılara şikâyet edilmesi; hazırlanan yasa değişikliklerinin yargı kurumları ile paylaşılmadan AB yetkililerinin onayına sunulması gibi tuhaflıklar, fay hatlarında biriken enerjiye benziyordu ve dün itibariyle patladı. Bütün bunlar AKP’nin ülkeyi yönetemediğini, demokrasiyi bütün kurum ve kurallarıyla idrak edemediğini ve demokrasi diye diye faşizan bir yönetime kayma eğiliminde olduğunu gösteriyordu. Medyanın bu derece tek sesli hale getirilmesi de bunun bir başka göstergesiydi. Dün itibariyle, bunun böyle olduğu Türkiye’nin en üst hukuk kurumlarından birisi tarafından da tescil edilmiş oldu. Hükümetin bundan sonra vereceği karşılıklar ve yapacağı dayılanmalar kendisine destek veren medya tarafından alkışlanabilir; ancak meşruiyet tartışmasını sona erdirmez. Tam tersine artırır. Eğer hükümet bu tartışmaları ve demokrasi dışı gidişat konusundaki endişeleri ortadan kaldırmak istiyorsa, önce telefon dinleyen çeteleri ortaya çıkararak işe başlamalıdır.

Ziyaret -> Toplam : 125,15 M - Bugn : 28133

ulkucudunya@ulkucudunya.com