« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

03 Haz

2008

Babacan’dan AB incileri...

HASAN ÜNAL 03 Haziran 2008

DIŞİŞLERİ Bakanı Babacan’ın Türkiye’yi AB yetkililerine şikâyet etmesinde son perde geçen hafta yaşandı. Babacan Türkiye’de Müslümanların dini özgürlüklerini yaşayamadığını anlattı AB’li muhataplarına...

Bu şikâyeti eleştiren basın mensuplarına karşı fazla bir şey söyleyemeyen hatta bir aralık amacını aşan bir beyanatta bulunacağı intibaı veren Babacan, hafta sonunda AKP istişare toplantısında sözlerine sahip çıktı. Bir adım ileri gitti ve ‘Ne yani, yalan mı söyleseydik?’ anlamına gelen sözler sarf etti. Bu da gösterdi ki, Babacan’ın AB’deki muhataplarına söyledikleri bir ifade hatası daha doğrusu sürçü lisan değil, tem tersine gerçek düşünceleridir.

Eğer gerçekten böyle düşünüyorsa...

Eğer Babacan gerçekten böyle düşünüyorsa, bu, vahim bir durumdur. Çünkü Türkiye’nin açıktan açığa bir dışişleri bakanının ağzından Avrupa’ya bu şekilde gammazlandığına galiba ilk defa şahit oluyoruz. Dolayısıyla bu hadise olumsuzlukta bir ilktir.

Dışişleri bakanlarının görevde iken kendi ülkelerini bu tarzda eleştirmesi kolay kolay rastlanan bir durum olmadığı için siyasi tarih itibariyle de bir ilk oluşturacaktır. Üniversitelerde okutulan diplomasi tarihi ya da siyasi tarih derslerine geçecek bir vakadır. Önümüzdeki yıllarda en kötü dışişleri bakanı nasıl olur konusuna en güzel örnek olarak söz konusu kitaplarda yer alabilir. Ayrıca bu tür taktiklerle hiçbir müzakere edilemeyeceği için de bir ilk oluşturacaktır. Ve o yönüyle de en kötü şikayet yöntemi ve en kötü müzakere taktiği nasıl olur sorusuna cevap olarak diplomasi tarihi derslerinde yer alabilir. Almalıdır.

İşin AB boyutu...

İŞİn bir de AB boyutu var. Bu açıklamayı ilk okuduğum zaman Babacan’ın yanlış anlaşıldığını söyleyerek yalanlamaya gideceğini düşündüm. Çünkü dışişleri koltuğunda oturan birisinin AB’nin Türkiye konusunda hazırladığı ilerleme raporlarını okuması lazım gelir. En azından ciddi bir göz gezdirmesi beklenir. O da yok ise, emrindeki diplomatların verdikleri özetleri dikkatlice takip etmesi iyi olur.

AB’nin Türkiye için hazırladığı ilerleme raporlarının dini özgürlüklerle ilgili sorunlar bölümleri vardır ve bu bölümler diğerlerine nazaran epeyce kısadır. Çünkü o bölümlerde bırakın Müslümanların dini sorunlarıyla ilgilenilmesini Müslüman ve/veya İslam kelimesi bile geçmez.

Çünkü AB’nin mantığı İslamiyet’in yanlış bir din olduğu (haşa) esasına dayanır ve bu mantık raporlara aynen yansımıştır. Yani AB’ye göre Müslümanlık yanlış bir din olduğuna göre, öyle bir dinin mensuplarının dini özgürlük sorunları olsa bile, bunlarla AB’nin ilgilenmesi gerekmez.

O raporlarda ne mi vardır? AB açısından çok önemli görülen iki temel konu vardır. Birincisi klasik Hıristiyan azınlıkların dini özgürlüklerini yaşamalarıyla ilgili olmasa da o çerçeveye sokuşturulan sorunları vardır. Örneğin rum azınlık konusunda ruhban okulu, patrikhane ve buna benzer hususlar yer alır. Onlardan kısa kısa bahseder raporlar ve diğer sorunları ile ilgili olarak da raporların diğer bölümlerine atıf yapılır.

Söz konusu bölümde yer alan bir diğer konu da misyonerliktir. Adı söylenmeden, insanların dinlerini değiştirme ve yayma özgürlüğünden bahsedilir. Hatta 2006 yılındaki raporda bu bölüme Diyanet üst düzey yetkililerinin misyonerlik karşıtı açıklama yapmasından rahatsızlık duyulduğu da eklenmiştir.

Türkiye’de müslüman halk neden rahatsızmış?

Türkİye’nİn İslam dünyası içerisinde dini özgürlüklerin en rahat yaşandığı ülke olduğuna en ufak bir şüphe yoktur. İslam ilimleri konusunda Türkiye’nin hem tarihinden hem de medeniyet seviyesinden gelen bir misyonla öncü bir ülke olduğunu da herkes bilir. O halde Babacan neden böyle bir söz etmiştir? Eğer bunları söylerken türban/başörtüsü sorununu kast etmişse, AİHM kararını Babacan bilmiyor mu? O konuda Türk yargısı tarafından oluşturulan içtihat AİHM tarafından fazlasıyla tasdik edilmedi mi? Daha farklı bir ifadeyle türban konusunda bir sıkıntı varsa, bunun sebebi zaten AB değil mi? Kimi kime şikayet ediyorsun?

Kısacası Babacan bu sözleriyle hem Türkiye’ye haksızlık etmiştir. Hatta insafsızca kendi ülkesine saldıran ilk dışişleri bakanı olarak tarihe geçecektir. Hem de Avrupa Birliği’ni bilmediğini ortaya koymuştur. Çünkü AB’nin İslam dini konusundaki şaşı bakışı ortadadır.

Bütün bunlar AKP’nin garipliklerini ve tuhaflıklarını gösteriyor. Başbakan Erdoğan da Avrupa’ya eğitime giden öğrencilere Batı’nın ahlaksızlıklarını Türkiye’ye getirmemeleri tavsiyesinde bulunmuştu. Oysa Erdoğan’ın Batı’nın ahlaksızlıkları olarak göreceği hemen her şey AB içerisinde adeta kurumsallaştırılıyor. AB, o konuların hepsini özgürlükler adına korumaya alıyor. Eğer bunları ahlaksızlık addediyorsanız, AB’ye neden dört elle sarılıyorsunuz?

AKP’nin AB’ye bakış açısının aslında ne olduğu ortadayken, AB kurumları ve yetkilileri AKP’ye neden bu kadar sahip çıkıyor? Demek ki aralarında bizim tahmin ve tesbitlerimizden çok daha derin ilişkiler var. Yoksa bütün bu tuhaflıklar nasıl izah edilir?

Ziyaret -> Toplam : 125,15 M - Bugn : 27119

ulkucudunya@ulkucudunya.com