MHP Kurultayı
Nazlı Ilıcak 01 Ocak 1970
Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesi, MHP'li muhaliflerin 19 Haziran'da yaptığı Tüzük Kurultayı'nda alınan kararlara ihtiyati tedbir getirdi. Buna mukabil, 10 Temmuz'da Genel Başkan'ın seçileceği bir Kongre mutlaka toplanacak. 19 Haziran'da, Olağanüstü Kongre'yi düzenlemek üzere bir heyet tespit edilmişti. Mahkeme kararından sonra, sadece bu konuda tartışma var. Yoksa, Genel Başkan'ın seçimi önünde bir engel yok. Eğer, Kurultay üyelerinin büyük çoğunluğu Devlet Bahçeli'ye karşıysa, her halükârda 10 Temmuz'da, o istikamette bir gelişme olacak. Ankara Noterliği, 656 delegenin katılımını belgelemişti. Bu doğruysa, zaten sonuç şimdiden belli demektir.
Benim dikkatimi çeken konu, Havuz medyasının MHP Kurultayı'na aşırı ilgisi. Onlar da, Bahçeli gibi, muhalif harekete karşı. Buradan hareketle diyebiliriz ki, bir Genel Başkan değişikliğinde, MHP, AK Parti karşısında ciddi bir alternatif teşkil edecek; bu yüzden Reisçiler Bahçeli'den yana tavır alıyor. Herhalde delegeler de, vaziyeti görecek ve ilk seçimde -özellikle son aylarda cereyan eden çalkantılardan sonra- bir değişim gerçekleşmediği takdirde, MHP'nin baraj altına düşmesinin kuvvetle muhtemel olduğu sonucuna varacaktır.
Türkiye, çok büyük tehlikelere maruz. Rejimin niteliğiyle oynanıyor. Uluslararası camiada itibar kaybı yaşanıyor. Medya suskun; insanlar umutsuz ve bezgin. Bazen tarih, bir kişiye ya da bir siyasi partiye önemli bir görev yükler. Sanki öyle bir dönemeçteyiz. MHP, geniş kitlelerin ilgi odağı haline geldi. Acaba bu felâket önlenebilir mi? AK Parti'yi sandıkta yenecek bir güç MHP'nin sinesinden çıkabilir mi? Hep bu sorular soruluyor. 10 Temmuz'a az kaldı. Cevabı, Kurultay delegeleri verecek.
İngiltere, AB ve Türkiye
İngiltere'de halkın yüzde 52'si “Avrupa Birliği'ne hayır” dedi. Bu sonuç, Birleşik Krallık'ın üyeleri arasında da rahatsızlık yarattı. Zira, oylamada, Kuzey İrlanda ve İskoçya, AB lehine oy kullanırken, ayrılmayı isteyen Galler ve İngiltere idi. Şimdi Kuzey İrlanda'da Sinn Fein yetkilileri açıklıyor: “Birleşik Krallık AB'den çıkarsa, bu ülke, Kuzey İrlanda halkının çıkarlarını temsil edemeyecektir.”
Unutmayalım ki, İrlanda devleti 1973'ten beri AB üyesi. Bu da, Birleşik Krallık'ın çatısı altında, Kuzey İrlanda'nın kendisini, diğer yarısıyla birleşmiş gibi hissetmesine yol açıyordu. Zaten halkın yüzde 62'sinin “Avrupa Birliği'nde kalalım” demesinin sebebi de bu.
***
Konuya bir de Türkiye açısından yaklaşıp, değerlendirme yapalım. Demek, AB, gerektiğinde, ülkenin birlik ve bütünlüğüne de hizmet ediyor. Özellikle, bize böyle bir fırsatı sunabilirdi. Avrupa Birliği üyesi olmuş bir Türkiye, bölünme kaygısı taşımazdı.
Tayyip Erdoğan, Batı'nın, Türkiye'ye karşı giderek artan bir dozda sergilediği olumsuz tavrı, Müslümanlığa bağlamaya başladı. Önce, “Bize vize muafiyeti vermiyorlar. Çünkü, terörle gerektiği gibi mücadele etmemizi istemiyorlar. Terör yasamızı değiştirmemiz için ısrarlı davranıyorlar” diyordu. Oysa, her muhalife terörist damgasının yapıştırılması, Batı'daki demokratik standartla uyuşmadığı için, terör tanımının sınırlanması yolunda talepler öne sürülüyor. Yoksa kimse bize “PKK ile niye mücadele ediyorsunuz? Niçin onlara terörist muamelesi yapıyorsunuz?” demiyor.
Son olarak, Cumhurbaşkanı, Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi'nde ve Tüm Sanayici İşadamları Derneği'ndeki konuşmasında, “Müslüman olduğumuz için bizi istemediklerini” ileri sürdü. Türkiye ile AB arasındaki müzakerelerin çıkmaza girmesini “İslamafobik bir duruşun sonucu” gibi göstermeye çalıştı. Bütün bunlar gerçek dışı beyanlar. Mutlaka, Avrupa'da da, bir İslâm ülkesi olduğumuz için muhalefet edenler vardır. Ama AK Parti'nin ilk yıllarını hatırlayınız… Batı'dan ve ABD'den nasıl destek aldığını. Aksine dindar bir liderin, Ortadoğu ile Batı arasında bir bağ oluşturabileceğini düşünüyorlar ve her konuda Türkiye'nin önünü açmaya çabalıyorlardı. Konu Müslümanlık değil… Sadece, git gide hukuk tanımaz, keyfi ve otoriter bir yönetimin Türkiye'de kök salması.
Adil Gür, bir kamuoyu araştırması yapmış. Halkın yüzde 60'ının “AB'ye hayır” dediğini söylüyor. Doğruysa, vahim bir netice. Zira, AB, hem Türkiye'nin birlik ve bütünlüğünün korunması, hem de, demokratik standardın yükselmesi açısından önemli bir garanti. AB'den koparsak, -bugünkü siyasi iktidarın zihniyetini de hesaba katarak- tam anlamıyla kriz içinde çırpınan bir Ortadoğu ülkesi haline geleceğimizi söylemek isterim.
Himmet parası ve terör finansmanı
Son paralel operasyonda, hedefte, Cemaat'e yakın olduğu bilinen işadamları var. Aralarında Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Federasyonu (TUSKON) Başkanı Rızanur Meral, Marmara İş Hayatı Dernekleri Federasyonu (MARİFED) Başkanı İbrahim Halil Avcı, Florya İşadamları Derneği (FİADER) Başkanı Çetin Ekincioğlu'nun da bulunduğu 51 kişi hakkında gözaltı kararı alındı. “Nedir suçlama?” diye bakıyorum… İsnadlar, tek bir cümle ile özetlenebilir: Şüphelilerin himmet adı altında toplanan yardım paralarını Bank Asya'da açılan belirli bir hesaba yatırdığı ileri sürülüyor.
Ne var bunda? Bağış topluyorsunuz ve banka marifetiyle bu bağışı gönderiyorsunuz… Öte yandan 25 Aralık 2013 yolsuzluk soruşturmasında da yer alan Abdullah Tivnikli'nin, yıllarca yönettiği Kuveyt Türk Bankası'nın, IŞİD ve El Nusra gibi terör örgütlerinin finansmanında kullanıldığı iddia ediliyor. TMSF'nin yönetimi altındayken, Arap-Türk Bank'ın 670 milyon Euro'yu akladığı belirtiliyor. ABD, bu iki iddianın peşine düşmüş vaziyette. Keşke devlet olarak, biz de bu meseleyi ciddiye alsak ve üzerine gitsek. Böylece, hiç değilse, Türkiye Cumhuriyeti devletini temize çıkarırız. Ama hayır… Siz gönüllü teşekküllerin izini sürün. Himmet paralarını takip edip, hiçbir yasadışı işi görülmeyen Bank Asya'ya çökün… Sonra da haraç mezat satın…
Bağış toplamak ne zaman suç olur, onu da söyleyeyim: Eğer o toplanan paraları, ayakkabı kutuları içinde evinize yığmışsanız ya da terörün finansmanı için kullanmışsanız. Ama toplanan paralarla okul inşa edilmiş, fakir fukaraya yardım edilmiş… Buradan ne yasadışı eylem, ne de bir suçlu çıkarabilirsiniz. Akın İpek'e, “terör örgütü finansörü” demeden önce, şöyle dönüp bir çevrenize bakın. Acaba orada Tivnikli'yi veyahut Yasin El Kadı'yı görebiliyor musunuz?