« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

03 Haz

2008

Sivil “Toplum” kuruluşu mu?Sivil “Casusluk” kuruluşu mu?

UFUK SÖYLEMEZ 03 Haziran 2008

TÜRKİYE, gerçeklerin ve büyük değerlerin hiç bugün olduğu kadar çarpıtılıp ters yüz edildiği bir döneme şahit olmamıştır. Yine Türkiye, CHP Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal’ı bir çığlık keskinliğinde acil basın toplantısı yapmaya sevk eden “devletin güvenlik güçleri tarafından dinleniyoruz” şeklindeki iddiasının bu kadar güçlü ve ikna edici bir şekilde dillendirildiği ve “dinlenme şüphesinin” bu kadar kitleselleşip yaygınlık kazandığı bir zaman kesitini bütün Cumhuriyet tarihi boyunca hiç yaşamamıştır. Aynı şekilde, bugüne kadar hiçbir Cumhuriyet kuşağı, hayatının en mahrem alanlarına tecavüz edildiği duygusunu bu kadar keskin bir şekilde hissetmemiştir...

Manzara vahim ötesidir: Bugün Türkiye’de Cumhuriyetçi kurucu ruha ve değerlere samimiyetle bağlı her siyasi aktör, her gerçek Türk aydını ve entelektüeli, iktidar gücünün çok açık ve çok somut kötüye kullanılmasının tehdidi altındadır. Ülke, Türkiye’nin içinde yer aldığı bölgeyi sosyal ve siyasi olarak yeniden haritalandırmak isteyen güçlerin teslimiyetçi ve taşeron işbirlikçilerine sundukları olağanüstü gelişmiş teknolojilerin de desteğiyle, tam bir dinleme ve gözetleme mekânı haline getirilmiştir.

Despotik zihniyet

ÖYLE Kİ, karşı karşıya bulunduğumuz özel hayat saldırganlığının ve tecavüzlerinin en karanlık otoriter ve totaliter zorbalık rejimlerinin hayallerini dahi aştığını artık söyleyebilecek bir noktadayız. Bu Türkiye’de demokratik rejimin artık aleni biçimde, kendine belli bir tarihte belli bir süreyle verilmiş seçmen desteğini mutlaklaştıran ve bu desteği, sadece bütün seçmenlere değil, âdeta Türk Milleti’nin tümüne teşmil edebileceğini vehmeden despotik bir zihniyetin etkisi altında olduğu anlamına gelmektedir. Ancak Türk Milleti’nin mensuplarının seçmen olarak bir bölümünün verdiği geçici bir desteğe dayanarak keyfiliklerini kalıcı kılmak isteyen zihniyetin asıl hedefi, şüphesiz, demokratik rejim değil, onu demokratik rejimi var eden ve çerçevesini belirleyen Cumhuriyetçi sistemdir. Sistemin üzerinde yükseldiği kurucu ruh ve değerlerdir.

Bireyin özel hayatı

Liberal batı demokrasilerinin temel değerlerini sahici bir samimiyetle savunanlar için Türkiye’de bizzat ana muhalefet liderinin ortaya koyduğu manzaranın hiçbir biçimde onaylanabilecek bir yanı yoktur. Aksine, onlar açısından bu en şiddetli şekilde kınanması, mahkum edilmesi, lânetlenmesi ve hatta değişik derecelerde yaptırımlara konu olması gereken bir durumdur. Çünkü bu, liberal perspektifin devletin en önemli varlık nedeni saydığı ve onu korumakla mükellef kıldığı bireyin özel hayatının dokunulmazlığı ilkesinin ayaklar altına alınmasıdır.

Yargı darbesine cüret

BU ilkenin dokunulmazlığı, liberal demokrasilerde öylesine mutlaktır ki, “Watergate Skandalı” diye tarihe geçen olayda, adı rakip partinin dinlenmesine karışan Richard Nixon’un -ki kendisi ABD Başkanları arasında Başkanlığa ve Başkan yardımcılığına ikişer kez seçilmiş yegane isimdi- “impeachment”, yani anayasal tardla görevden uzaklaştırılmasına yol açmıştır. Bu durumda sorulması gereken sorular şunlardır: Kendilerini liberal değerlerin savunucuları gösterenler, iktidardaki zihniyetle ilişkili devlet içinde yuvalandığı iddia edilen güçlerin rolü gitgide belirginleşmesine rağmen, bu hayati ilkenin çiğnenmesine neden gereken tepkiyi göstermemektedirler? İktidardaki zihniyetin temsilcilerini, bu konuda, neden çok daha hassas ve dikkatli olmaya çağırmamakta, niçin uyarmamaktadırlar? Oysa, Cumhuriyetçi kurucu ruhu ve değerleri anayasal olarak korumakla yükümlü kılınmış yüce yargı kurumunun, Türkiye Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yetkisi dahilinde açtığı davayı, hem de hukukun üstünlüğü ilkesini yerle bir ederek, eleştiri konusu yapabilmişler; ancak çok yaklaştıklarını düşündükleri hedeflerine ulaşmaları engellenenlere mahsus bir gözü dönmüşlükle yargı darbesi olarak nitelemeye cüret edebilmişlerdi.

Global güçlerin kolları

HATTA AB içinde işbirliği içinde oldukları unsurları harekete geçirmişler, Türkiye’nin egemenliğini hiçe sayan deklarasyonların yayımlanmasına ön ayak olmuşlardı. Kendilerini batılı demokrasilerin üstünde yükseldiği liberal değerlerin savunucusu gibi sunanların, en çok tepki göstermeleri gereken bir olayı, devletin gücünün bu olabilecek en kötü kullanımını niçin tepkisizlikle karşıladıkları sorusunun cevabı aslında bellidir. Birincisi, büyük çoğunluğu, Sivil Toplum Kuruluşu görüntüsü altında, Türkiye’nin içinde bulunduğu bölgenin yeniden haritalandırmasının sözcülüğünü ve savunuculuğunu yapan organizasyonlar içinde faaliyet göstermektedirler. Bu organizasyonlar Gürcistan’da, Ukrayna’da ve Kuzey Kıbrıs’ta Annan Planı referandumunda kendilerini demokrasi, özgürlük, barış ve birlikte yaşama gibi ideallerle ilişkilendirirken, aslında supra global güçlerin resmi istihbarat teşkilatlarının renkli ve gayrı resmi kolları gibi çalışmışlardır.

Değerler çarpıtıldı

TÜRKİYE, şüphesiz, Türk Milleti’ne dayalı ve Cumhuriyetçi kurucu ruh ve değerler üstünde yükselen bir ulus-devlet olarak bu ülkelerle karşılaştırılamaz. Onun büyük projeye uygun olarak sosyal ve siyasi yeniden haritalandırması kolay değildir; aksine çok güçtür. Bu, kendilerini liberal demokrasiyi savunur gibi gösteren ve artık büyük bir kısmı iktidara ram olmuş medyada uzantıları bulunan sözde liberal demokrasi savunucusu Sivil Toplum Kuruluşları’nın, gerçekleri ve büyük değerleri alabildiğine çarpıtmasına yol açmıştır. Böylece, iktidardaki zihniyetin liberal değerleri yerle bir etmesini görmezlikten gelebilmişler, hatta onların bu tavrını liberal değerlerin kurumsallaşmasının şartlarını oluşturuyorlar diye sunabilmişlerdir.

Gerçek Türk aydını

Amaçladıkları şey, Cumhuriyetçi kurucu ruh ve değerler çerçevesinde Türk Milleti’nin ve Türkiye Cumhuriyeti ulus-devletinin Batılı muadilleriyle benzer bir siyasi ve ekonomik dokuya sahip olmasını savunanları Türk insanının gözünde önce zayıflatmak, ardından tamamen etkisizleştirmektir. Bundan ötürü, gerçek Türk aydınlarının ve entelektüellerinin iletişim özgürlüklerinin ve mahremiyetlerinin, liberal demokrasilerin en temel ilkelerinin yerle bir edilerek çiğnenmesi onlar için mesele değildir. Ters yüz edilerek sunulması, hatta iktidardaki zihniyetin temsilcilerinin, onlar konuştukları şeylerin hesabını versinler anlamına gelecek pişkin beyanlarına yansıdığı gibi haklı çıkarılmaya çalışılması dahi mümkündür.

Vatana ihanet

BUNUNLA birlikte, Türk Milleti’nin ve Cumhuriyetin kurucu ruhu ve değerleri üstünde yükselen Türkiye Cumhuriyeti ulus-devletinin savunucularının, gerçeklerin ve büyük değerlerin alabildiğine çarpıtan, hatta ters yüz eden bütün operasyonları ve bu operasyonların yürütücüsü bazıları düşünme kuruluşu görünümlü sözde Sivil Toplum Kuruluşu ajan-organizasyonları artık tamamen deşifre ettikleri gözden kaçırılmamalıdır. İletişim mahremiyetine yaptıkları tecavüzü, Türk Ordusunun Kuzey Irak’a yapacağı harekâtı “You Tube” üzerinden harekâttan tam kırk sekiz saat önce dünyaya ilan ve ihbar ederek vatana ihanete vardıranların yüksek değerlere yönelik istismarlarının sonu gelmiştir. Bunların sorumluları Yüce Türk Adaletine hesap verirlerken, Cumhuriyetçi kurucu ruhun ve değerlerin savunucuları da büyük değerleri demokrat maskeli işbirlikçilerin istismarından kurtaracak, onların gerçek sahipleri ve temsilcileri olduklarını bir kere daha ispatlayacaklardır.

Ziyaret -> Toplam : 125,15 M - Bugn : 27269

ulkucudunya@ulkucudunya.com