Dış politikada değişim iç politikadan başlar
MURAT AKSOY 01 Ocak 1970
Önce İsrail’le anlaşma ardından Rusya’ya özür mektubu. Dış politikada büyük bir değişim mi başlıyor? Ya da dış politakada değişim Türkiye’nin normalleşmesine yeter mi?
Bu soruya “evet” demek için çok erken.
Ancak dün gerçekleşen terör saldırısı, Türkiye’nin hem dış hem de iç politikada büyük bir değişim gerçekleştirmesinin zamanının geldiğini gösteriyor.
Şu tespiti yaparak başlayalım; İsrail’le varılan anlaşma ile yollanan “özür mektubu” bağlamında Rusya’yla ilişkilerin düzelmesi iki farklı düzlem. İsrail’le ilişkilerin normalleşmesi göreli olarak daha kolayken Rusya ile ilişkilerin düzelmesi mektupla gerçekleşmeyecek kadar zordur. Bunun nedeni de iki ülke arasındaki düzlem ve pozisyon farklılıklarıdır.
Önce şunu ifade ederek başlayalım, Atatürk’ün “yurtta sulh, dünyada sulh” ilkesi gereği, Türkiye’nin komşuları başta olmak üzere yapancı ülkelerle ilkeler ve çıkarlar gereği iyi ilişkiler içinde olması ana hedef olmalıdır.
Ne yazık ki bu konuda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve AKP’li yetkilerin bu süreçte gerek İsrail gerekse Rusya konusunda yaptıkları açıklamalar ile gelinen noktaya bakıldığında; asgari bir ilke ve duruştan söz etmek mümkün değildir. Bu süreçte edilen bütün hamasi laflar, yapılan anlaşma ve gönderilen özür mektubu ile birlikte adeta inkar edilmiştir.
DEFALARCA ÇÖKEN DIŞ POLİTİKA
Ancak AKP’nin daha doğrusu Erdoğan'ın özellikle Arap Baharı'ndan sonra savrulduğu dış politika, ülkeler arasında ortak çıkardan, bölgeye ağabeylik yapma, onlar üzerinden Batı’ya ve dünyaya meydan okuma üzerine yani bir “İslam Dünyası Liderliği” hayali üzerine kurgulandı. Mısır’da Mursi’nin Cumhurbaşkanı seçilmesi ile yürüyen bu proje Suriye’de hemen ardından da Mısır’da çöktü.
Mısır’da Mursi darbe ile devrildi. Suriye'de Esad görevinin başında ve gelecekte de muhtemel Irak gibi federatif bir ülke olacak. ABD de Rusya da buna razı görünüyor.
Erdoğan’ın dış politikası siyasal İslamcı bir çizgide kimlik siyasetine dayalı olduğu için başarısız oldu. Çünkü bu siyasal İslamcı çizgi, dinsel ve kültürel farklılıkları yok sayan, çoğunlukçu bir zihniyete dayanıyor. Bu yönüyle de otoriter.
Bu dış politikayı, siyasetinin ana ekseni yapan, iç siyasette de bu politikaları güçlendiren tercihler yapması Erdoğan/AKP iktidar blokunu giderek dünyadan izole oluyor.
Dış siyasette yaşanan yalnızlaşma, iç siyasette toplumsal kutuplaşma ve hızla otoriterleşme Türkiye’yi AB’den de ABD’den de giderek uzaklaştırdı.
Ancak hemen ifade edelim ki, dış ve iç siyasette tercihler birbiriyle uyumlu. Sadece dış politikadaki değişiklikler de makro politikalardan vazgeçme anlamına gelmiyor.
Nitekim İsrail ile imzalanan anlaşma da, Rusya’ya yollanan özür mektubu da Türkiye’nin dış politikada yaşadığı yalnızlığı aşmaya yetmez.
İSRAİL’LE ANLAŞMANIN ANLAMI
İsrail’le 2009’da Davos’ta yaşanan “One Minute” çıkışı, ardından 2010’da bu çıkışın siyasal devamı olan Gazze Ablukası’nın delinmesi için yola çıkan “Mavi Marmara Gemisine”, uluslar arası sularda İsrail askerlerinin yaptığı baskın ve 10 vatandaşımızın ölümü ile kopan ilişkiler önceki gün varılan anlaşmayla yeniden normalleşme süreci başladı.
Türkiye ile İsrail varılan anlaşmanın temelinde iki ülkenin bölgede izole olması var. Bu açıdan iki ülkenin yakınlaşma ihtiyacı bölgede yaşadıkları izolasyonun bir nebze hafifletilmesidir.
Bu bağlamda ilişkinin normalleşmesinde karşılıklı ekonomik çıkarlar vardır. Nitekim ilişkilerin normalleşmesi için Türkiye’nin öne sürdüğü 3 şartın hiç biri resmi biçimde yerine getirilmedi. İsrail’in Arap Baharı’ndan sonra bölgede yalnızlaşması ile Erdoğan/AKP iktidar blokunun çıkarlarından çok İsrail’in dedikleri olmuş görünüyor.
Türkiye’nin görünen tek kazanımı, Türkiye’de yargılanan İsrailli askerlerin hukuki durumlarını garanti altına alan yasal değişiklik şartına bağlanmış olan 20 milyon dolarlık tazminat. Onun dışına ne resmi bir özür var, ne Gazze Ablukası kalktı. Bunun yanında İsrail’in NATO’ya ofis açmasını, Hamas konusunda dediğini yaptırmasını vs. saymıyoruz bile.
İki ülke için bu normalleşmenin temel motivasyonu ekonomik çıkarlar. İsrail gazını hem Türkiye’ye hem de Türkiye üzerinden Avrupa’ya satmayı; Türkiye’de buradan alacağı komisyonu önceliyor.
Bir diğer neden de; ABD’nin her iki ülkeye de belli bir mesafe koyması var. Bu yakınlaşma Batı’nın dışladığı iki ülkenin Ortadoğu’da ekonomik temelli bir çıkar işbirliğidir.
RUSYA İLE NORMALLEŞME NEDEN ZOR?
İsrail’le varılan anlaşmanın açıkladığı gün, bir haber de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya lideri Vlademir’e Putin’e yolladığı mektupta “özür dileği”ydi.
Her ne kadar Cumhurbaşkanlığı’ndan mektubun özür dilenmediği açıklansa da; uluslararası ajanslar metnin özür içerdiğini yazdılar.
24 Kasım’da düşülen Rusya uçağından sonra kopan ilişkilerin Türkiye’ye turizm başta olmak üzere büyük zarar verdi. Vermeye de devam ediyor.
Peki dilenen özür, iki ülke ilişkilerini normalleştirebilir mi?
Bu soruya “evet” diyebilmek güç.
Güç çünkü, Rusya ile olan krizde esas olan sadece uçağın düşülmesi değil, Erdoğan’ın Suriye politikası. Erdoğan/AKP iktidar bloku bu politikadan geri adım atmadan Rusya'dan özür mektubuna karşılık gelmesi zor görünüyor.
Nitekim, Rus yetkilerden gelen açıklamalar da bu özrün ilişkilerin normalleşmesine kısa sürede katkısının olmayacağını gösteriyor. Bunun için Rusya ile normalleşme, İsrail ile olan anlaşmadan daha zor.
Rusya ile normalleşme; Erdoğan/AKP iktidar blokunun Suriye ve Ortadoğu politikasında köklü bir değişimle mümkün.
Bu durumda sorulması gereken soru, dış politikada bu kadar köklü bir değişim mümkün mü?
DIŞ POLİTİKADA NORMALLEŞME ZOR MU?
Açıkçası böylesine köklü bir değişim umut etsek de, bu kolay görünmüyor. Çünkü, hem Suriye ve Ortadoğu hem de Batı ile olan ilişkilerin normalleşmesi, iç politikadaki izlenen politikalarla doğrudan bağlantılıdır.
2011'den bu yana dış politikanın da, iç politikanın ortak keseni mezhep siyaseti yani siyasal İslamcı bir yönelimdir. Bu politikanın sonucu, dışarıda yalnızlaşma, içeride ise kutuplaşma oldu. Bu politika bilinçli olarak tercih edildi ve tüm siyaset kendi tabanının İslamcı bir dil ve ütopyaya inanması üzerine kuruldu.
Buna göre, Erdoğan/iktidar blokunu eleştiren herkes hain, paralel, işbirlikçi ve terörist idi.
Bu politikalar, içeride sürdüğü sürece de dış politikada özellikle de Suriye ve Ortadoğu’ya bakış konusunda köklü bir değişim kolay değildir.
İsrail ile ortak çıkarlar gereği varılan anlaşmanın Rusya ile sağlanması ne yazık ki farklı çıkarlar nedeniyle kolay görünmemektedir.
Erdoğan/AKP iktidar bloku içeride sürdükleri toplumsal kutuplaşma ve ötekileştirme siyasetinden vazgeçmedikleri sürece de, dışarıda karşı karşıya kaldıkları yalnızlıktan kurtulamayacaklardır.
Dün gece Atatürk Havaalanı’nda gerçekleşen terör saldırısı ve önceki terör saldırıları bu politikanın birer sonucundan başka şey değildir.
Bu açıdan Türkiye’nin normalleşmesi, içerdeki toplumsal kutuplaşmanın sona erdirilerek; AB ve ABD ilişkilerin yeniden iyileştirilmesi hepimizin çıkarınadır.