Kürt hareketi ne yapıyor, nereye varmak istiyor?
LEVENT GÜLTEKİN 01 Ocak 1970
Barış masasının devrilip, çatışmaların başlaması üzerinden yaklaşık bir yıl geçti.
Bu sürede; asker, polis, sivil, PKK’lı binlerce insan hayatını kaybetti.
Şehirler yerle bir oldu. Yüzbinlerce insan evini terk etti. Yüzbinlerce çocuk eğitimden mahrum kaldı.
Tüm bunların sonucunda oluşan nefret dalgası toplumda giderek kök salıyor.
Peki geldiğimiz bu aşamada kim ne kaybetti, ne kazandı?
İktidarın amacı, ne yapmak istediği, nereye varmak istediği az çok belli.
Peki, Kürt hareketi neyi amaçlıyor? Nasıl bir politika izliyor ve bu politikanın sonucunda ne elde edeceğini umuyor? Ne kazanırsa onu bir kazanç sayacak?
Daha ne olursa, daha ne kaybederse kendini başarısız görecek?
İki taraf da bu tür soruları hamasetle, sloganla geçiştiriyorlar. “Şimdi çatışma var bunları konuşmanın zamanı değil” gibi bahaneyle cevap vermekten kaçıyorlar.
Fakat mesele öyle değil.
‘PKK, tuzağa düşmekten geri durmadı’
İnsanlar ölüyor, şehirler yıkılıyor, nefret dalgası her geçen gün toplumun iliklerine kadar işliyor.
Bu nedenle konuşmamız, tartışmamız ve bu şiddet sarmalının Türkiye’ye ama en çok da Kürtlere verdiği zararı artık görmemiz gerekiyor.
“Ne yaptınız, ne elde ettiniz” türü sorulara Kürt hareketi “Savaşı biz başlatmadık, biz savunmadayız” gibi bahanelerle cevap vermekten kaçınıyor.
Böyle olmadığını hepimiz biliyoruz.
Evet, çıkarına uymadığı için iktidar, barış politikasını daha fazla sürdürmedi.
Söylendiği gibi diyelim ki “iktidar, çatışmaları başlatmak için tuzak kurdu.” Ama PKK da bu “tuzağa” düşmekten hatta üzerine atlamaktan geri durmadı.
PKK’nın üstlendiği Ceylanpınar’daki iki polisin öldürülmesi olayı ardından başlayan çatışmalar, tam da çatışmaların başladığı günlerde özerklik ilanları, sokaklara, evlere bomba döşenmesi, büyük şehirlerde patlayan canlı bombalar… Tüm bunlar savunma olmaktan uzak, PKK’nın da savaş politikalarından medet umduğunun göstergeleridir.
Gelinen bu aşamada herkesin sakin kafayla düşünmesi gerekiyor.
Ne yapıyoruz? Ne yapacağız? Bu şiddet politikası daha ne kadar ve nereye kadar devam edecek? Kürtler bundan ne kazanacaklar?
Savaş politikası bir taraftan Kürtlerin hayatını zehir ediyor diğer taraftan da toplumun önemli bir kısmında Kürtleri nefret odağı haline getiriyor.
Her gün 5-10 askerin-polisin ölümü, şehirlerde patlayan canlı bombalar, canlı bombanın cenazesine katılıp methiye dizmeler… Devletin yanlış politikalarının bedelini halka ödetmek, Kürt meselesine yaklaşımda toplumun önemli bir kısmını daha devletçi tutuma yöneltiyor.
Eğer bu savaş, demokratik haklar içinse toplum desteği olmadan bu haklar nasıl kazanılacak? Farklı kesimlerin desteğini kaybetmiş Kürt hareketi, devletle nasıl ve hangi yoldan baş edecek?
Kürtlerin huzurlu bir yaşam sürmesi için yapılıyorsa yıkımdan, ayrışmadan ve topluma yayılan bu nefretten sonra huzur nasıl ve nereden gelecek?
‘Ülke bütünüyle otoriter bir yönetim altında eziliyor’
Kimilerine göre tüm bu yıkımlara batıdan ses gelmediği için Kürtler artık batının ne dediğini, ne düşündüğünü umursamıyor.
Batıdan bir ses, bir destek gelmedi yakınması da bana göre gerçekçi değil. Çünkü Diyarbakır Sur’da olup bitene, Diyarbakır Dicle Kent’te yaşayanlar ne yapabildiler ki batıdakiler ne yapabilsinler?
Ülke bütünüyle otoriter bir yönetim altında eziliyor. Bunu hesaba katmadan batıda yaşayanları suçlamak kolaycılıktan başka bir şey değil.
Diğer yandan 7 Haziran’da batıdan HDP’ye olağanüstü bir destek geldi.
Burada asıl mesele Kürt hareketinin bu desteği hiçe saymasıdır.
Kaldı ki ülkenin batısının hassasiyetini, duygusunu, ne düşündüğünü umursamayan Kürtler nereye gidecekler? Kendilerini toplumdan izole edip farklı bir hayat mı kuracaklar?
Türkiye yanarken Kürtlerin huzur bulması, Kürtler acı çekerken Türkiye’nin iflah olması imkansız.
Hal böyleyken Kürtleri ülkede giderek yalnızlaştıran bu çatışmacı politikalardan Kürt hareketi Kürtlerin lehine nasıl bir kazanım öngörüyor?
Ya da tüm bu politikalar “Türkiye artık bizim umurumuzda değil biz başımızın çaresine bakarız” anlamına mı geliyor?
Diyelim tüm bu savaş politikası bir yol ayrımı amacıyla sürdürülüyor.
Peki nasıl olacak bu? On yıllarca sürecek yıkım, ölüm, felaket gibi büyük bir maliyet göze alındı mı? Böyle bir maliyetin göze alındığı bütün Kürtlere söylendi mi? Bütün Kürtler buna razı mı? Razı değilse zorla mı ikna edilecekler?
“Ha oldu”, “ha olacak” diyerek Kürtlere bir şey olacak umudu vermek hamasetten başka bir şey değil. Ne olacak? Devlet “biz yenildik ülkenin bölünmesine onay veriyoruz” mu diyecek? Bunun bir işareti var mı?
Kürt hareketi mensuplarından kimilerinin yaptığı açıklamalarda Suriye’deki kazanımlara büyük önem atfediliyor. Tüm bu yaşanan felaketlerin kazancı olarak Suriye’deki Kürtlerin kazanımları gösteriliyor?
Suriye’de Kürtler ne kazanıyor? Suriye’de Kürtlerin elde edeceği muhtemel bir özerklikten Türkiye’deki Kürtlerin hayatı, yaşamı nasıl olumlu etkilenecek? Yanılmıyorsam Suriye’de 800 bin civarında Kürt yaşıyor. Bu insanlar için elbette yardım yapılır. Elbette mücadelelerine destek olunur. Bu anlaşılır bir politika.
‘Kürtlere yaranmaya çalışmanın kimseye faydası yok’
Fakat 800 bin Kürdün kazanımı için 20 milyondan fazla Kürdün hayatını gözden çıkarmanın ve belki de on yıllar sürecek bir cehennem hayatına mahkum etmenin akılla mantıkla bir alakası yok.
Bırakın küçük bir ilçeyi Suriye’nin yarısını Kürtlere verseler bile ne olacak ki?
Kürt birliği mi kurulacak? Kürtlerin kahir çoğunluğu Türkiye’de yaşıyor. Ana gövde tarumar edilerek nasıl oluşturulacak bu birlik?
Kaldı ki Türk milliyetçiliğine, Türk ulus devlet mantığına itirazla yola çıkan Kürt hareketinin vardığı nokta Kürt ulus birliği mi olacaktı?
İktidarın inanç birlikteliği politikalarına karşı çıkıp etnik köken birlikteliğini savunmak da çok tuhaf.
“Ezilen halkların mücadelesi” diye yola çıkıp basit Kürt milliyetçiliği söylemlerine teslim olmak… Kürt hareketi için hakikaten hazin bir tablo.
Bu soruların muhatabı sadece Kürt hareketi değil.
“Şimdi savaş var. Eleştirmenin, sorgulamanın zamanı değil” diyen herkes.
“Siz mazlumsunuz. Siz hep haklısınız. Vah zalim devlet bak neler yaptı” gibi cümlelerle Kürtlere yaranmaya çalışmanın kimseye faydası yok.
Kürtlerin yaşamı zehir oluyor. Ülke kaybediyor. Sahici sorulara, sahici cevaplara ve neticesinde akılla belirlenecek politikalara ihtiyacımız var.
Çünkü inanç, etnik köken gibi değerler bir ideolojik siyasetin malzemesi yapıldığında bundan en büyük zararı o değerlerin mensupları görüyor.
İzledikleri politikalarla MHP Türklerin alnına, AK Parti dindarların alnına, PKK da Kürtlerin alnına büyük leke sürdü.
Her zaman söylerim. Tekrar edeyim: İyi, kaliteli, işinin ehli insan olmadıktan sonra Kürt olsan, Müslüman olsan, Türk olsan, Arap olsan ne olur ki?
Ne olduğunu bugün Ortadoğu’da görüyoruz.