« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

11 Tem

2016

Bharara'nın elindeki üç Zarrab dosyasında neler var?

İLHAN TANIR 01 Ocak 1970

Erdoğan'dan geç gelen İsrail ve Rusya adımları

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son günlerde dış politikada yaptığı keskin U dönüşleri bir süredir Ankara’nın davranışlarını izleyenler için sürpriz olmadı. Dışarıda giderek sıkışan Ankara, mecburen bazı adımlar atmalıydı. Bu adımlar ancak yumurta kapıya dayanınca atılabildi.

Hatırlanacağı gibi 2013 yılının Mart ayında Başkan Obama’nın İsrail ziyareti esnasında, Obama’nın ısrarı ile havaalanı asfaltında Netanyahu'nun Erdoğan’dan özür dilediği görülmüştü. Obama’nın içi boş kalan o İsrail ziyaretindeki başarı hanesine işte bu telefon da yazılmış, Amerikalılar ziyaretin olumlu neticelerine ekleyebileceği bir sonuca da kavuşmuşlardı.

İşte haftasonu kesinliğe ulaştığı görülen bu anlaşma, daha iyi şartlarda aslında üç yılı aşkın bir zaman önce o o aylarda yapılabilirdi. Türkiye’nin bölgesel ve uluslararası imajı 2013’ün o ilk yarısında çok daha iyi yerlerde idi. Gezi protestoları olmamıştı. İlişkiler ABD ile de, Rusya ile de iyi yerlerdi idi. Suriye krizi bu şekilde bir bataklığa batıp, Türkiye'yi de türlü sıkıntılara sokmamıştı. Türkiye bir pazarlık için çok daha iyi bir konumda idi.

İşte Başbakan Netanyahu’nun dilediği özür döneminde yapılabilecek normalleşme anlaşması için üç yıl daha beklendi. Bu esnada dört seçim boyunca Erdoğan ve AKP İsrail'e satıştı, Fİlistin davasıyla seçim kampanyaları yaptı.

Üç yıl önceki pozisyonunu değiştirmeyen Netanyahu, Erdoğan’ın talep ettiği üç şarttan biri olan Gazze ambargosunu da kaldırmadı. Onun yerine İsrail’in NATO’da ofis açmasına ve İsrail NATO askeri tatbikatlarına katılmasına Ankara yeşil ışık yaktı. Anlaşmanın zorlamasıyla Ankara ayrıca Hamas’ın Türkiye topraklarından İsrail’e yönelik olarak saldırı planlayamayacağını deklare etti. Bundan sonra Hamas’ın İsrail’e karşı girişebileceği herhangi bir saldırıda da Ankara’ya dolaylı sorumluluğun yüklenebilmesi, İsrail'in Ankara'ya kullanarak Hamas üzerinde yaptırım araması beklenebilir.

Diğer taraftan Suriye’deki Kürtler sorunundan, Doğu Akdeniz’deki doğal gaz rezervlerine kadar herşey Türkiye’yi İsrail ile de ilişkileri düzeltmeye zorluyordu.

2013’ün o döneminde Erdoğan ve Davutoğlu İsrail ile bir barışı istemiyordu. Hatırlanacağı gibi koca bilboardlar ile Ankara’da Netanyahu’nun özrü ile dalga geçilmişti. Seçimlerde daha çok İsrail'e saldırılacaktı. Kolalar dökülüp İsrail'e sözümona protestolar yapıldı. Gazlar alındı.

Halbuki o dönemde yakınlaşılan İsrail ile Suriye krizinde beraber hareket edebilme imkanı ve hatta ABD'yi istenilen politika kulvarına sokabilirdi.

Geç gelen bu anlaşma sonrası yazı kaleme alan Türkiye ve Mısır merkezli uzmanlığı ile bilinen Steven A. Cook'un bu anlaşmanın iki ülke arasındaki donmuş ilişkilere büyük etkisinin olmayacağını yazdı.

Putin’e Dönüş

Aynı şekilde Putin’in istediği özürün Erdoğan tarafından dilenmesinden sonra bakıldığında Rusya ile ilişkilerin bu derece yıpratılmasının ne kadar akıllıca olduğu yeniden tartışabilir. Kasım 24’ün ertesi günü Putin’in ileri sürdüğü talepleri 7 ay sonra yerine getiren Erdoğan’a, vatandaşın şimdiye kadar aklın neredeydi diye sormak en tabi hak. Öyle ya, madem özür dileyecektiniz neden Antalya’yı krize soktunuz? Binlerce şirketi iflasa süreklediniz? Malını mülkünü kaybeden ticarethanelerin günahı ne?

Washington’daki ileri gelen düşünce kuruluşlarından birinde 6 hafta kadar önce yapılan bir kapalı toplantıda, Rus jetinin düşürülmesi sonrasındaki atmosferi bölgenin ileri gelen uzmanlarından biri şöyle aktarmıştı:’’ Ruslarin uçak düşürülüşü sonrasındaki o kriz aninda bu krizi aşmayı düşündükleri anlaşıldı. O zamana kadar ise Türk TV’leri uçak düşürüldü haberlerini bekletmeden verdiler. Anlaşıldığı kadarıyla eğer Ankara dikkatli davransaydı, Rusya, Türkiye’ye bu işten kriz çıkarmadan sıyrılma imkani verecekti.’’ Rusya’nın o jet düşümünü eğer Ankara Moskova'ya ulaşmayı deneseydi Rusların Suriyeli muhaliflere yıkmaya dahi hazır olduğunu düşünen uzmanlar bulunuyor.

Erdoğan’ın özürüne ilk gün Putin’den cevap gelmedi. Salı günü nasıl bir cevap geleceğini görmüş olacağız. Bu gerilimde kaybeden tarafın yine Erdoğan olduğu görülüyor. Ama Putin vereceği cevapla, Erdoğan’ın Suriye ve Irak politikalarını değiştirtmeye zorlayacak mı hep beraber göreceğiz. Bütün dünya önünde özür dilemiş Erdoğan'a Putin mehamet gösterip affedecek mi, yoksa biraz daha mı uğraştıracak?

Türkiye ve Rusya’nın Suriye’de halen zıt taraflarda bulunduğunu da unutmamak gerekir. Türkiye’nin giderek her yönüyle başarısız bir politika görünümüne bürünen Kuzey Suriye’de desteklediği muhalefet, Menbiç operasyonunda Türkiye'nin yeni dışarı bırakılması, ABD’nin PYD ile olan müttefikliği gibi hep Erdoğan'ın aleyhine gelişen dinamikler görülüyor.

Ankara’dan artık o eskisi gibi Esad’ın gitmesi gerekitği çağrıları bile pek duyulmaz oldu. Varsa yoksa Suriyeli Kürtlere yönelik tehdit algılarının açıklanması var. Bu bağlamda Rus parlamentosunun üst kanadı olan Federasyon Konseyi'nin uluslararası ilişkileri komitesi başkanı Konstantin Kosaçev’in Türkiye'den özür dışında Suriye ve Irak'a yönelik politikalarını da değiştirmesini beklediklerini vurgulaması gözlerden kaçmadı. Ruslar, Türkiye ile içine girdiği gerilimde ekonomik olarak kendisi de sıkıntı çekmiş olsa da, ulusal onurlarına halel getirmemek için Putin’in arkasında sona kadar sabretmeyi seçtiler. Rusların yüzde 95’i liderini dinleyerek Türkiye’ye ambargoya katıldı ve turizmlerini başka yerlere götürdü.

Ve Erdoğan pes dedi.

Rusların Türk turizmine vurduğu darbe beklediğinden büyük mü oldu yoksa Erdoğan ABD ve AB ile hızla kötüleşen ilişkilere bakarak Putin ile daha uzun süre ilişkilerin kötü kalmasına müsaade edemeyeceğini mi anladı.

Ankara’da dış politikaya tamamen pragmatik bakan bir ekip olduğunu ortaya çıkardı.

Rusya ve İsrail ilişkilerinin düzeltilmesi için Erdoğan’ın yaptığı sıkı dönüşler kısa vadede bir rahatlama meydana getirebilecekse de, dış politika okumakta yetersizliği çok açıkça görülmüş Erdoğan ekibinin, önümüzde öne çıkacak farklı jeopolitik gelişmeleri anlayacağına dair bir işaret görülmüyor.

Bharara’nın Üç Dosyası:

Geçen hafta Özgür Gündem’le dayanışma adına, orada genel yayın yönetmenliğini bir günlüğüne devralan Haberdar’ın GYY’si Said Sefa’nın aracılığı ile Zarrab tsunamisininin büyüklüğü sadedinde, New York Güney Bölgesi Başsavcısı Preet Bharara’da bir değil, üç farklı Zarrab dosyası olduğu yazılmıştı.

New York Güney Bölgesi başsavcılık cephesine bakıldığında, başsavcılığın bu soruşturmayı uluslararası bir suç örgütünü açığa çıkarmak ve yargılamak üzerine kurduğunu izlenimini paylaşmıştım.

New York Güney Bölgesi Başsavcılığında’daki dosyalar kabaca: 1) Zarrab ve ortakları, 2) Zencani ve ortakları 3) Uluslarası siyasi ve ticari aktörler olarak ayrılıyor.

Bu dosyaların içeriklerinde ne var?

Birincisi ve Türkiye’yi en çok ilgilendiren ‘Zarrab ve ortakları’ dosyası genel olarak Zarrab'ın Türkiye'de kurduğu şirketleri ve Dubai ile ticareti ve buna Türkiye’de yardımcı olan siyasiler, bankalar ve devlet kuruluşlarını, yani bürokrasi dünyasını ilgilendiriyor. Çünkü Zarrab bu , ambargo delinmesi dişlisinde, gelen sıcak paranın Türkiye'de aklanıp İran'a ulaşmasından görevliydi. Dolasıyla bu dosyada Türkiye’deki siyasilerin ve bürokratların adı daha fazla geçiyor.

İkinci dosya, yani ‘’Zencani ve ortakları’’ dosyasında ise soruşturmayı yakından bilen kaynaklardan alınan bilgilere göre Türkiye'yi ilgilendiren kısımda, komisyon olarak sisteme sokulan para ile yapılan yatırımlar ve buna aracı olan kişiler daha ağırlıkla yer alıyor. Örneğin gelen duyumlara göre o dosyada Türkiye'de alınan havayolu, denizyolu ve karayolu şirketleri, turizm yatırımları ve fabrikalarda aracı olan ve siyasilere yakın bazı Türkiye vatandaşlarının isimleri yer alıyor.

Bharara’nın elindeki son ve üçüncü dosya olan uluslararası aktörler kısmında ise Çin, Malezya, Türkmenistan, BAE ve Avrupa'dan birkaç gibi ülke bağlantıları olsa da Türkiye kısmını bankalar (devlet ve özel) ve aracı finans kuruluşları oluşturuyor.

Zarrab'ın Pazarlık'ı Yolunda Gidiyor

Zarrab’ın başsavcılıkla ''pazarlığa'' başladığı haberini ilk kez 19 Haziran günü buradan yazmıştık.

Bu hafta itibariyle Bharara'nın ofisine yakın kaynaklar, pazarlığın halen yolunda gittiğini not etti.

Zarrab davasında bir sonraki adım 15 Temmuz tarihinde Avukat Benjamin Bafman’ın yapacağı davayı düşürme talebi ve buna karşılık Ağustos ayının henüz başında Başsavcılığın bu talebe karşı vereceği görüş olacak.

Bu Başsavcılığın karşı görüşünde, Başsavcılığın şimdiye kadar açıkladığı suçlamalardan bir adım öteye giderek, somut suçlamalardan bazılarını ortaya koyması ve bunlara ortaklık yapmakla suçladığı bazı isimleri de kamuoyu ile paylaşması bekleniyor.

Ziyaret -> Toplam : 125,24 M - Bugn : 121096

ulkucudunya@ulkucudunya.com