Üç isim üzerinden Türkiye
ESER KARAKAŞ 01 Ocak 1970
Normalleşmiş bir Türkiye özlüyorum.
Normalleşmenin de mutlaka çok farklı boyutları var.
Dış politika boyutu var, hukuk boyutu var, ekonomi boyutu var, eğitim boyutu var.
Ama başka boyutları da var.
Bireyler, yurttaşlar bazında da boyutları var.
Normalleşememiş bir Türkiye dendiğinde benim de aklıma üç kişi imajı geliyor.
Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Sayın Fatih Terim ve Sayın Aziz Yıldırım.
Üç kişilik imajı da, kendi çerçevelerinde, Türkiye için çok önemli isimler.
Sayın Erdoğan ülkemizin Cumhurbaşkanı, daha ne diyebilirim.
Sayın Fatih Terim Milli Takımımızın teknik direktörü; futbol dendiğinde senelerdir ülkemizde akla gelen ilk isim.
Sayın Aziz Yıldırım ise Türkiye’nin en büyük, en fazla seyircisi olan takımının yaklaşık yirmi senelik başkanı.
Sayın Terim ve Sayın Yıldırım doğrudan futbol sektörünün içindeler.
Sayın Erdoğan değil ama o da bir dönem futbole teğet geçmiş.
Üç kişilik de, bir açıdan ne kadar da birbirlerine benziyorlar değil mi?
Sayın Erdoğan ve Sayın Yıldırım siyaseten çok farklı kamplarda duruyorlar gibi gözüküyorlar ama üslupları şaşırtıcı ölçüde birbirine benziyor.
Sayın Erdoğan artık siyaseten başarısız biri, 2003-2007 başarıları çok gerilerde kalmış duruyor.
Kişi başına gelir dolar bazında 2008 senesinden günümüze kıpırdamadan duruyor, hatta azalıyor, başka hukuk dışı söylentiler gırla gidiyor ama Sayın Erdoğan, eski bir tabirle, hala, ceketini koysa seçtirebilecek bir siyasi desteğe sahip gibi duruyor.
Bu kadar kavgacı bir üslubun, bu kadar başarısızlığın, bu kadar söylentinin siyaseten bu kadar destek görmesi ilginç bir mevzu.
Sayın Aziz Yıldırım da çok başarısız.
Yaklaşık yirmi senedir Fenerbahçe’nin başında ama hala ortada bir Avrupa başarısı yok.
Geçtiğimiz sezon Avrupa’da, Lig’de, Kupa’da başarısız olduk ama toplumda, Fenerbahçe camiasında Sayın Yıldırım’ın artık görevi devretmesi için bir baskı, bir talep yok.
Hatta, Fenerbahçe camiasını, üyeleri hiçe sayarak “kızdırmayın, on sene daha başkan kalırım” diyebiliyor.
Sayın Terim de yine yaklaşık yirmi sene önce gelen bir Avrupa başarısının rantını yiyor.
UEFA Kupası sonrası elle tutulacak önemli bir başarısı yok ama buna rağmen ilk on altıya giremediği 24 takımlı Avrupa 2016 Kupasında futbolden en fazla gelir elde üçüncü teknik direktör olabiliyor.
Bu üç kişiliğin kanımca ortak noktası somut başarılara tekabül etmeyen kariyerlerinde hala toplumsal olarak güçlü destek bulabilmeleri.
Bu tuhaf durum nereden kaynaklanıyor gerçekten bilemiyorum, bu konuya doğru bir yanıt ya da yaklaşım için bendenizin birikimini aşan bir sosyal psikoloji birikimi gerekiyor muhtemelen ama muhakkak olan durum somut mesleki başarılara tekabül etmeyen kariyer yükselişleri.
Bu tipolojinin yani somut başarılara tekabül etmeyen kariyer yükselmelerinin sahiplerinin ortalarda çok olmadığı bir
Türkiye düşlemek hakkımız değil mi?
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nin efsanevi alman hocalarından Profesör Fritz Neumark burada senelerdir ders verdikten sonra ülkesine dönerken kendisine yöneltilen “Türkiye için iki kelime ile ne söylersiniz?” sorusuna “Negatif seleksiyon” demiş.
İnsanlar boşuna efsane olmuyorlar değil mi?