« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

25 Tem

2016

Gülen'in iadesi

Tolga Tanış 01 Ocak 1970

UZUN süredir iki ülke arasında birçok konuda farklılık vardı. Bir sürü meselede anlaşamıyorlardı. Ama şu anda yaşanan, daha önce benzeri görülmemiş, çok daha derin bir kopukluk.

Tarih nasıl şekillenecek elbette göreceğiz. Ancak şimdiki gidişat, 17 yıldır Pensilvanya’da oturan Fetullah Gülen’in Türkiye’ye iadesi işinin, Washington’ın pozisyonunu değiştirmemesi halinde Türkiye ve ABD arasındaki ilişkilerde bir dönüm noktası olacağı yönünde.

*

NEDİR durumu önemli kılan? Bir defa hükümetlerin konuya yaklaşımları temelden farklı. Cuma günkü darbe girişiminde Ankara’nın Gülen’i suçlayan ifadelerine Washington’ın Dışişleri Bakanı seviyesinde verdiği ilk tepki de bunun işareti. Çünkü John Kerry, “Bu kişi ABD’de yaşıyor. Bizim de sorumluluğumuz var. Biz de bakacağız” demedi. Onun yerine “Kanıt sunun” dedi. Sonra da “Yardıma hazırız” diye ekleyip, kestirip attı. Gerçi iade süreci için de birlikte çalışmayı, ekip kurmayı önerdiler. Ama bu da aslında Türkiye’nin salı günü Amerikan Yönetimi’ne yolladığı belgelerin Gülen için resmî bir iade başvurusu olarak görülmediği anlamına geliyordu. Yani baştaki tavır hiç değişmedi. En son cuma günü Başkan Obama da aynısını söylüyordu: “Kanıt”. Oysa Ankara, hikâyeye başından itibaren politik perspektiften yaklaştı. Amerikalıların teknik yaklaşımına karşı, “Sen müttefikimsin. Bu işte siyaseten yanımda ol” beklentisiyle hareket etti. Ve bu çelişki de, iki hükümet arasında aşılması zor bir görüş ayrılığına dönüştü.

*

ANCAK bu da değil. Gülen’in iadesi işinin Türk-Amerikan ilişkilerinde tarihî sonuçlar doğurması riski sadece bundan kaynaklanmıyor. Asıl önemlisi, iki ülkenin basınında, hükümet dışı çevrelerinde de olaya bakış taban tabana zıt. Mesele şu: Türkiye’deki kamuoyunda bu işin arkasında Fetullah Gülen olduğuna dair geniş bir konsensüs oluşmuş durumda. Amerika’da ise çoğunluk en fazla böyle bir ihtimal olabileceğini düşünüyor. Çünkü tam aksine... Hafta başından beri kentin düşünce kuruluşlarında düzenlenen Türkiye toplantılarına katılan, konuştuğum birçok emekli diplomat, kanaat önderi, gazeteci Amerikalı, her şeyin bir komplo olduğuna inanıyor. Öyle trajik bir durum ki... Şimdiye kadar her fırsatta Türkiye’yi komplo teorilerine meraklı olmakla suçlayan insanlar bunlar. Şimdi çıkıp, ölen yüzlerce insana rağmen “Darbe bir oyundu, Erdoğan plânladı” diyorlar.

Bu sadece işin retorik boyutu. Geçen hafta yazdığım yazıdan sonra eleştirmek için telefon edip, ABD’nin Gülen konusundaki pozisyonunu değiştirmesi gerektiğini söylediğimde “Bunu söylemenin bana düşmeyeceğini” iddia eden, “basın özgürlüğü savunucusu” Amerikalı düşünce kuruluşu liderlerini hiç saymıyorum bile.

*

ÇOK zor geçecek bundan sonraki dönem. Ve eğer Amerikan Yönetimi, ABD’de yaşayan Gülen konusunda hiçbir sorumluluğu yokmuş gibi davranmaya devam ederse, iş büyük bir kırılmaya dönüşecek.

Darbe girişiminden tam iki gün önce Amerikan Kongresi’nde bir toplantı vardı. “Türkiye’nin demokratik gerileyişi” başlıklı bir oturum. Türkiye’nin son dönem yaptığı hataları haklı olarak eleştiren konuşmalar yapıldı. Ancak birçok Gülenci’nin olduğu salonda, panelin bir yerinde, komite başkanı, Cumhuriyetçi California Milletvekili Dana Rohrabacher, doğrudan Gülen’i sordu. Olumlu anlamda masonlara benzettiği, iyi işler yapma peşinde olduğuna inandığı gruba Türkiye’de neden böyle bir muamele yapıldığını merak ediyordu. Paneldeki konuşmacılardan biri de cevap verdi. Ve Gülencilerin sadece barış yanlısı işler yaptıklarına tanık olduğunu anlattı. Yaptıkları bazı hatalar da varmış ama sadece “barış”.

Halbuki şimdi durum öyle karışık ki... Sanırım Gülenciler bile o meşhur Amerikalı uzman kadar emin değiller. Paneldeki konuşmacılardan biri cemaatin kurduğu Rethink Enstitüsü’nün başındaki Fevzi Bilgin’di. O da o gün benzer sözler sarf etti. İki gün sonra darbe olunca da Bilgin enstitüden ayrıldığını duyurdu. Akademiye döneceğini açıkladı. Telefonlara çıkmıyor.

*

HAFTA içi durumu görmek için gittiğim Pensilvanya’daki Gülen’in çiftliğinde de benzer bir izlenim edindim. Sadece yabancı gazetecileri kabul ettiklerini söyleyip içeri almadılar. Ancak girişte konuştuklarımda tek gördüğüm şey umutsuzluktu. 32 yaşında. İki yaşında bir kızı, dört aylık bir oğlu var. Hem çalışıyor hem de okuyup doktorasını bitirmeye uğraşıyor. “Ben artık bundan sonra hayatta mutluluk görmem” dedi. Boğazım düğümlendi.

Sorun... Bu işlere kalkışanlar dışında onun gibi binlerce insan var aralarında. Ve onlar bile kendi aralarında bir hayalkırıklığı yaşıyorlar. Ama Washington’dakiler milim kımıldamıyorlar.

Normal değil. Ve böyle devam ederse... Amerikalılar Gülen konusundaki politikalarını gözden geçirmezlerse... Türk-Amerikan ilişkilerinde bambaşka bir dengeye neden olacaklar.

Ziyaret -> Toplam : 125,26 M - Bugn : 14762

ulkucudunya@ulkucudunya.com