İMAM-I ŞAFİİ RH.A.
01 Ocak 1970
İmam Şafiî rh.a. Hazretleri 150/767 yılında Gazze'de doğdu. Doğduğu yıl İmam Azam Ebu Hanife rh.a.'in vefat yılıydı. Böylelikle bir kutup yıldızı batarken, "fıkıh ilminde bütün insanları onun çocukları" gören başka bir kutup yıldızı doğuyordu.
Çocuklukta başlayan ilim yolculuğu
İmam Şafiî rh.a., iki yaşında iken babasını kaybetti. Annesi onu ata yurdu olan Mekke'ye götürdü. Orada yedi yaşında iken Kur'an'ı ezberledi. Süfyan b. Uyeyne, Müslim b. Halid gibi Mekke'nin büyük alimlerinin derslerine devam etti. Daha onbeş yaşında iken, hocası Müslim b. Halid ona fetva icazeti vermişti. Kur'an ve Sünnet dili olan "fasih Arapça"yı öğrenmek için çöle, Huzeyl kabilesinin yanına giderek uzun yıllar çölde kaldı.
İlmini daha da ilerletmek için, Malikî mezhebinin kurucusu İmam Malik b. Enes rh.a. Hazretleri'nin yanına Medine'ye gitti. Bu yolculuktan daha önce Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat içerisindeki dört hak mezhepten biri de Şafiî mezhebidir. Kurucusu, asıl ismi Muhammed b. İdris olan İmam Şafiî'dir. Soy olarak Kureyş kabilesine mensuptur ve Hz. Peygamber s.a.v.'in üçüncü dedeleri ile akrabadır.
İmam Malik'in eseri Muvatta'yı ezberlemişti. Henüz yirmi yaşında olan İmam Şafiî'yle karşılaşmalarında, İmam Malik Hazretleri şöyle hitap etmişti:
- Oğlum, ileride büyük bir şanın olacak. Allah senin kalbine bir nur atmıştır. Günah ile o nuru söndürme!..
İmam Şafiî, İmam Malik'in yanında dokuz sene kaldı. Daha sonra beş yıl kadar Yemen'de kadılık görevinde bulundu. Ancak Ehl-i Beyt'e duyduğu derin muhabbet sebebiyle Abbasi aleyhtarlığıyla suçlanarak tutuklandı ve Bağdat'a halife Harun Reşid'in huzuruna getirildi. Bu sırada otuzdört yaşındaydı. Suçsuzluğu anlaşılarak serbest bırakıldı. Burada, durumunu incelemek için kendisine havale edilen İmam Azam'ın öğrencisi ve Bağdat kadısı İmam Muhammed rh.a. ile tanıştı. Bundan sonra bir müddet İmam Muhammed'den dersler alarak, Irak'- ta tedvin edilen "rey fıkhı"nı öğrendi.
İmam Şafiî, Bağdat'ta fazla kalmayarak Mekke'- ye döndü. Hac dolayısıyla Mekke'ye gelen isteklilere ilim öğretti. Burada dokuz yıl süren ikametinden sonra tekrar Bağdat'a gitti. Bağdat'taki iki yıllık ikameti süresinde "kavl-i kadim" denilen "eski ictihatlarını" açıkladı. Hayatının sonlarına doğru Mısır'a göç etti ve ömrünü orada tamamladı.
Mısır'a hicret ve yeni dönem
İmam Şafi Hazretleri'nin Mısır'a gitmesinin sebebi olarak Mısır'ın mutedil iklimi gösterilirse de, Abbasi halifesi Memun'un hilafete geçmesi de gerekçelerden biridir. Çünkü Memun, başlangıçta İslâm düşüncesindeki büyük atılımın ortamını hazırlayıp fikir özgürlüğünü savunurken, sonraları Mutezile mezhebinin hakimiyetini zorla kabul ettirme yoluna gitmiş ve Ehl-i Sünnet alimleri üzerinde büyük bir baskı oluşturmuştu.
İmam Şafiî rh.a., Mısır'daki ikameti sırasında da "kavl-i cedit" denilen yeni ictihatlarını açıkladı. Mısır halkının yaşayışının, örf ve adetlerinin Hicaz ve Irak'tan daha değişik olduğunu görünce, halkın ihtiyaçlarına göre görüşlerinde bazı değişiklikler yapmış ve yeni ictihatlarda bulunmuştu. Böylelikle, Hanefi Mezhebi'ne şekil veren İmam Azam, İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed'in farklı ictihatları gibi, Şafii Mezhebi'ni şekillendiren İmam Şafiî'nin iki farklı ictihadı ortaya çıkmıştı.
İmam Şafii, İmam Malik ve İmam Muhammed'in derslerine devam ederek Hanefî ve Malikî mezheplerinin ictihat usüllerini öğrenmiş ve bu iki yolu birleştirerek ayrı bir mezhep kurmuştur. Mezhebi, "Hadis Ekolü" ile "Rey Ekolü" arasında orta bir yerdedir. Bununla birlikte hadisin önemini hiçbir zaman göz ardı etmemiş, bu noktada "hadis sahih olduğu zaman benim mezhebim odur" buyurmuştur.
İmam Şafiî, "er-Risale" adlı eseri ile "Fıkıh Usulü" üzerine ilk kitabı yazan alim olarak kabul edilir. Bundan başka "Müsned", "el-Ümm" ve "Divan"ı, önde gelen eserlerindendir. "el-Ümm"ün yanında İmam Nevevî'nin "Minhac"ı, Hatib Şirbinî'nin "Muğni'l- Muhtac"ı, İbn Hacer Mekkî'nin "Tuhfetu'l-Muhtac"ı, Şafiî fıkhını anlatan önemli eserlerdendir.
Velayet kemalâtı ağır basan mezhep
En önde gelen öğrencisi İmam Müzenî rh.a.'dir. İmam Şafii rh.a., onun hakkında, "Müzenî mezhebimin yardımcısıdır" demiştir. Sonraki asırlarda yetişen bilginlerden Ebu'l-Hasan el-Eş'arî, İmamu'l- Haremeyn el-Cüveynî, İmam Gazalî, İmam Maverdî, İmam Nevevî, İmam Süyutî, İbn Hacer, İbn Abdisselam, İmam Sübkî ve Fahreddin Razî (Allah'ın rahmeti hepsinin üzerine olsun), Şafiî mezhebinin önde gelen alimlerindendir.
İlk devirlerdeki alimlerin çoğunluğu ve hadis ulemasının hemen hepsi Şafiî mezhebinden idiler. Ahmed b. Hanbel, İmam Şafiî'den dersler almış ve kendisine derin sevgi ve saygı göstermiştir. Hanefi mezhebi "nübüvvet kemalâtı" ağır basan bir mezhep olarak kabul edilirken, Şafiî mezhebi "velâyet kemalâtı" ağır basan mezhep olarak kabul edilir. Bu yüzden Şafiî mezhebinde çok evliya yetiştiği söylenir.
İlk devir Nakşibendî meşayihinin hepsi, Mevlâna Halid k.s. Hazretleri'ne kadar Hanefî mezhebinde idiler. İrşad kutbu Gavs-ı Sani k.s. Hazretleri'nin silsilesinde bulunan Mevlâna Halid Hazretleri'nden sonraki meşayihin hepsi ise Şafiî mezhebindendir.
Şafiî mezhebi, Hanefî mezhebinden sonra en çok yayılan mezheptir. Mısır, Şam, Mekke, Medine, Endonezya, Malezya, Filistin, Azerbaycan, Kafkasya ile Anadolu'nun doğu ve güneyinde yayılmıştır.
İmam Şafiî rh.a. Hazretleri, 204/820 yılında Mısır'da ellidört yaşında iken vefat etti. Kabri, Kahire'de Kurafe kabristanındaki türbesinin içindedir. Eyyubî sultanlarından el-Melikü'l-Kaim tarafından türbesinin üzerine bir kubbe, Selahaddin Eyyubî tarafından da yanına bir medrese yaptırılmıştır.
Hz. Peygamber s.a.v.'in "Kureyş'e sövmeyiniz, zira Kureyş'li bir alim yeryüzünü ilimle doldurur" hadisinin, İslâm bilginleri tarafından İmam Şafiî Hazretleri hakkında olduğu söylenmiştir.
Allah ondan razı olsun, ve ona rahmet eylesin.
İmam Şafiî rh.a.'den hikmet incileri
İmam Şafii Hazretleri'nin eserlerinde ve divanında birçok hikmetli söz bulunmaktadır. Bunlardan bazıları şunlardır:
l Kalbinde ilâhi bir nur penceresinin açılmasını isteyen kimse şu dört şeyi yapsın:
1. Günün belirli bir vaktinde yalnız kalsın ve huzura dalsın.
2. Midesini pek fazla doldurmasın.
3. Sefih ve kötü kimselerle düşüp kalkmasın.
4. İlimleriyle yalnızca dünyalık isteyen kimselerden uzak dursun.
l İlim, ezber edilen bilgi değil, bu bilgiden elde edilen sonuç ve faydadır.
l İlmi kibirlenmek ve kendisini büyük görmek için isteyenlerden hiçbiri iflâh olmamıştır. Ama tevazu, alimlere ve insanlara hizmet etmek için öğrenen felâh bulmuştur.
l Layık olmayana ilmi öğretmek ilme zulmetmektir. Layık olana öğretmemek o kişiye zulmetmektir.
l Hiçbir vakit yoktur ki, ilimle uğraşmak hüzün ve kederi yok etmesin. İlimle uğraşmak kalbin en ince ve en gizli noktalarını harekete geçirir, insanda yüce duygular uyandırır.
l Dünya işlerinde bir darlığa ve sıkıntıya düşen kimse ibadete yönelmelidir.
l İnsanları tamamen razı ve memnun etmek çok zordur. Bir kimsenin bütün insanları kendinden hoşnut etmesi mümkün değildir. Bunun için, kul daima Rabbi'ni razı etmeye çalışmalıdır.
l Dünya sevgisi ile Allah sevgisini bir arada toplama iddiasında bulunmak yalandır.
l Günlerin getirdiği olaylar seni tesiri altına almasın. Zaman içinde gelen musibet ve belalardan dolayı sabırsızlık gösterme. Dünyanın bela ve musibetleri devamlı değildir.
l Hocama hafızamın zayıflığından şikayet ettim. Bana günahlardan uzaklaşmamı söyledi ve dedi ki: "İlim bir nurdur, Allah'ın nuru ise asilere verilmez."
l Günahlarım gözümde büyüdü. Ancak onları senin affınla karşılaştırınca ey Rabbim, senin affının daha büyük olduğunu gördüm.
Semerkand Dergisinin Şubat sayısından alınmıştır.