« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

03 Haz

2008

Yargıtay, Danıştay ve Üniversiteler Arası Kurul vatanı savunuyorlar

ÇETİN YETKİN 03 Haziran 2008

BÜROKRASİ, bir devletin varlığını sürdürmesini sağlayan ana öğesidir. Güçlü bürokrasilere sahip olan devletlerin uzun ömürlü olduklarını, böyle olmayanların ise bir süre için ne denli görkemli olsalar da, ülkeler fethetseler de, kısa sürede dağılıp çöktüklerini tarih bize gösteriyor. Gerçekten de, Eski Mısır, Çin, Roma, Osmanlı v.b. güçlü bürokrasilere sahip oldukları için uzun süreler yaşamışlar, buna karşılık, örneğin Büyük İskender’in imparatorluğu o ölünce hemen dağılmıştır. Bunun gibi, büyük Türk hakanlarının kurdukları ve geniş toprakları ele geçirmiş olan devletler, gelişmiş ve güçlü bürokrasileri olmadığı için, hakanın ölümünden sonra uzun süre ayakta kalamamışlardır.

Bürokrasi kavramı, yalnız sivil olanını değil, askerî bürokrasiyi de kapsar. Devletin varlığı bu bürokrasiye bağlı olduğu kadar, bürokrasinin varlığı da devletinin yaşamasına bağlıdır. O nedenle de, soysuzlaşmamış, işbirlikçi olmayan, dolayısı ile kendi devletinin bürokratı değil de, yabancı efendilerin emir kulu olmayı içine sindirememiş olan her bürokrat için devletinin yaşaması başlıca amaçtır. Nitekim, II.Abdülhamit döneminde Osmanlı Devleti’nin dağılıp parçalanmasına karşı çıkanlar bürokratlar olmuştur. Ulusal Kurtuluş Savaşımızı başlatanlar ve ona önderlik edenler de bürokratlardır. Bu savaşın kazanılmasına katkıda bulunan İstiklal Mahkemeleri’nin yargıç ve savcıları da, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın TBMM’nin üyelerinin büyük çoğunluğu da yine bürokratlardır. Ulusal Kurtuluş Savaşımızda muvazzaf ve yedek subay olarak şehit ve gazi sayısı dünya savaş tarihinde rekor denecek düzeydedir. Muvazzaf subayların birer bürokrat olmalarının yanı sıra yedek subayların tümüne yakını da sivil bürokrasiden gelmekteydi. Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte laikliği, bağımsızlığı ve devrimleri Atatürk’ün izinden yürüyerek savunanlar da bürokratlardır. Demokrat Parti’nin baskıcı tutumuna karşı da onlar direnmişlerdir. Turgut Özal döneminin hayali ihracat gibi yalan dolanlarına Gümrük Bakanlığı’nın yüksek bürokratları, tutuklanmak, mahkemelerde sürünmek pahasına karşı çıkmışlardır. Anayasa Mahkemesi de bürokratlardan oluşuyor. Orduya sızan gericileri her şeye karşın kendi içlerinde barındırmayanlar da askerî bürokrasidir.

Devleti yıkmak için, bürokrasiyi yıkmak gerekir

DURUM bu olunca, bir devleti önce güçsüzleştirmek, giderek de yıkmak için düşmanlarının başvuracakları yöntemlerin başında da bürokrasiyi zayıflatmak, kişisizleştirmek, yeteneksiz ya da işbirlikçi kişilerin bürokrasiye sızmalarını sağlamak gelir. Ne acıdır ki, Özal döneminden bu yana, bu yöntem uygulanagelmektedir. Anımsanacağı üzere, 12 Eylül faşist ve işbirlikçi cuntası, başta üniversiteler ve silahlı kuvvetlerde olmak üzere büyük bir bürokrat kıyımını gerçekleştirmiş, ülke çıkarlarını savunan kimi yüksek bürokratlar zindanlara atılmış; arkasından Turgut Özal’ın başbakanlığında, kamu görevinde bir gün bile bulunmamış ve yabancı ülkelerle göbekbağı olan kişiler, hatta yabancı devlet vatandaşları bu dönemde bürokrasinin en yüksek yerlerine getirilmiş, Özal’ın “Benim memurum işini bilir” sözü sloganlaştırılmış, geceyarısı telefonları ile yurtsever genel müdürler görevlerinden alınmışlardır. Bu dönemlerin Türkiye’yi nasıl bir uçuruma doğru sürüklediği bir gerçek olduğuna göre; bu uygulamaların da aynı amaçla yapıldığını ayrıca belirtmeye gerek yoktur. Daha yakın günlerde yine yabancı devlet vatandaşı kişilerin çok önemli görevlere getirildiğine de tanık olmaktayız.

Öte yandan, bürokrasiyi işlemez duruma getirerek devletin yıkım sürecini kesinleştirmenin bir başka yolu da, belli bir bürokratik göreve, o işi yapamayacak kişilerin getirilmesidir. Bir ile narkotik şube müdürü atanacak ise, bu müdürün narkotikten anlayan, dürüst, çalışkan, zeki biri olması gerekirken işten anlamayan, dürüst olmayan, kafası çalışmayan birinin getirilmesi bu uygulama için bir örnektir. Yine örneğin il turizm ve kültür müdürlüklerine imam-hatip mezunlarını birini atarsanız aynı düşünceyle hareket etmişsiniz demektir. Bürokrasiyi çökertmenin bir başka yolu da, tarafsız olmayacağı ya da kendi siyasal veya kişisel çıkarına görevini âlet edeceği bilinen kişileri bürokrasinin içine yerleştirmektir.

“Bürokrasi ile mücadele” lafı da, aynı amacı taşıyan bir aldatmacadır. Doğrusu, “kırtasiyecilik ile mücadele” olmalıdır ve bu alanda bir bozukluk varsa bunu düzeltecek olan bürokrasinin kendisi değil, doğrudan bu lafı ortaya atan yetki ve makam sahipleridir, kırtasiyeciliğe yol açan yasal düzenlemeleri kaldıracak ve değiştirecek olan onlardır. Yoksa, “bürokrasi ile mücadele” demek, bu lafı edenlerin devletin silahlı kuvvetlerine, kolluk güçlerine, yargıcı ve savcısına, profesörüne, öğretmenine v.b.ne karşı savaş açmaları demektir.

Çok iyi bilinmelidir ki, bürokrasinin sorunlarını çözmek dururken, üniversiteye, silahlı kuvvetlere, yargıya içerden ve dışarıdan birileri saldırıp durursa, bürokrasinin buna karşı durması, kendisini savunmaktan da öte, vatanı savunmak demektir.

Yargıtay Başkanlar Kurulu’nun, Danıştay’ın, Yarsav’ın, Üniversiteler Arası Kurul’un son bildiri ve açıklamalarını, her şeye karşın hâlâ varlığını koruyabilen bürokrasi kalelerinin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin çökmesine engel olma çabaları olarak değerlendirmek gerekir.

Ziyaret -> Toplam : 125,59 M - Bugn : 24509

ulkucudunya@ulkucudunya.com