Hadi darbe senaryolarım var!
Işıl Özgentürk 01 Ocak 1970
CIA senaristleri önlerindeki verilerle her ülke için bin bir çeşit senaryo yazar da biz yazamaz mıyız? Kolları sıvadım. Şimdi CIA ya da herhangi bir istihbarat kurumunun elemanı gibi düşünüyorum. İşe öyle başlamak gerek. Veri olarak alınan ülke Türkiye. Bütün kurumlarına girilmiş, bütün toprakları işgal edilmiş bir ülke. Tamam tamam ortalıklarda yabancı askerler dolaşmıyor ama emperyalizm kuralları gereğince sağ iktidarlar tarafından tarımı yok edilmiş. Gene sağ iktidarların oy deposu tarikatlar aracılığıyla ülkedeki laik damar epey bir zamandır toprağa gömülmüş. Güneydoğu ölümlerin ülkesi olmuş, en büyük havalimanında bombalar patlamış, silahlarla insanlar taranmış, şimdi bu ülkeyi daha nasıl yıpratırız, daha nasıl belalara sürükleyebiliriz? Soru bu?
Hadi askeriyeye, bürokrasiye, yargıya, eğitim alanına, Emniyet’e sürdüğümüz bir mehdinin geleceğine inanan insanlarla bir darbe girişimi yapalım. Peki, bu darbe girişiminin amacı ne? Birinci senaryo: Bu darbe girişimi başarıya ulaşamasın ama ülkenin hiç görmediği bir karışıklık çıksın! Öyle ki, ordu kendi halkıyla karşı karşıya gelsin! Ve hatta ordu ikiye ayrılsın ve birbiriyle savaşsın! Halk sokaklara çıksın ve kimin kime hıncı var, yürüsün üstüne! Komşu komşuyu öldürsün, tüm eğitim kurumlarındaki insanlar kamplara ayrılıp çatışmaya başlasın! Pek çok yerde patlamalar olsun! Ne Meclis kalsın ne kurumlar!
Sözün kısası, tam da Ortadoğu’nun göbeğinde, Pakistan gibi her an dağılmaya hazır, devleti ele geçirenlerin sürekli değiştiği bir ülke yaratalım. Bu, çok zor bir iş değil, ülkede “bağımsızlık” sözcüğünü bilmeyen pek çok insan var! Yarısından fazlasını zaten bir tüketim hayvanı haline getirdik. Bu arada biz, demokrasi yanlısı gibi ülkeye giriverelim. Hâlâ tarım üretimi için az zehirlenmiş toprakları, zengin madenleri var. Uydudan çekilen fotoğraflar bize gösteriyor ki, ülkenin altı silme altın madeniyle kaplı. Bor açısından çok zengin!
Ayrıca yağma edilecek çok fazla müzesi, ören yeri var! Ülkenin insan potansiyeli de önemli. İşimize yarayabilir. Ülkeleri zayıflayınca onları da ele geçirmek çok kolay olur. Bu arada çarpışan gruplara silah satarız, ilaç satarız, inşaat malzemeleri satarız. Satarız Allah satarız! Gelelim ikinci senaryoya: Darbeyi ülkeyi yönetenler ve halk önlemiş gibi gösterebiliriz. Bu durumda, ülkede yeniden Kurtuluş Savaşı günlerine dönülebilir. Ve her zaman istediğimizi yapan Türkiye hükümeti, özellikle Tayyip Erdoğan darbe önlemiş muzaffer bir komutan olarak, yerini iyice sağlamlaştırır. Bu da gene bizim işimize yarar. Neden? Oldukça vahşi bir saldırıyla baş ettiğini düşünen iktidar, bir taşla iki kuş vurmaya çalışabilir. Hem kendisine karşı darbe yapmış gibi görünen adını koyalım, FETÖ örgütünün adamlarını içeri tıkarken ne kadar rejim muhalifi varsa, onları da aynı potada eritir. Böylece muhalefet ülkeyi kurtardım sanırken asıl biz bir taşla iki kuş vururuz.
Üçüncü senaryo biraz daha değişik. Bu senaryo da ülke halkı, Meclis’ine ve kendisine saldıran adı sanı belli örgütün bir terör örgütü olduğunu, ülkeyi yönetenlerin de bu terör örgütüyle sıkı fıkı olduğunu kavrar, topraklarını ve benliklerini savunma bilinciyle harekete geçip yepyeni bir örgütlenmenin adımlarını atmaya başlar. Uzun zamandır yitirdiklerini anımsar. Laikliğin ve demokrasinin ne demek olduğunu kavrar ve bu kez sokaklara “Bağımsız Türkiye”, “Bağımsız yargı”, “Bağımsız ordu” sloganlarıyla çıkar. Böyle bir durum gerçekleştiğinde ne FETÖ, ne Tayyip ortada kalmaz! Özelleştirilen tüm kurumlar, fabrikalar yeniden bu kez halk tarafından işletilmeye başlar, Diyanet tüm kadrosuyla tarihe karışır. Kimse kimsenin camisine, cemevine karışmaz. Gençler kısacık şortları ve güzel gülümsemeleriyle sokakları doldururlar. Bereket ve kardeşlik şarkıları gökyüzünü doldurur.
Şimdi siz son yazdığım senaryoyu fazlasıyla hayalperest bulmuş olabilirsiniz. Ama bir senaryo yazarı elindeki verilerden yola çıkar ve aklında hep şu slogan vardır. Halklar gerçekçidirler ama imkânsızı isterler. Bir istemeye görsünler.
Hadi bir dördüncü senaryo: Her şey normale döner. Peki, bizim normalimiz ne?