`Komutanım uçaklar geliyor...`
Ahmet Takan 01 Ocak 1970
Çarşaf çarşaf o gece anlatılıyor!.. Lakin, ondan sonraki gecelerle ilgili kafa yoran yok. Merak edip araştıran soran da yok sanırım... Genelkurmay Basın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanlığı, bugünkü çok kritik YAŞ öncesi dün önemli bir bilgi notu paylaştı. Detaylarını haber sütunlarında okuyacağınız için bazı hassas noktaların altını çizmek isterim. Bilgi notunun girişini okuyunca gözyaşlarımı tutamadım. Hain darbe girişimin ardından yapılan algı operasyonları, Mehmetçiğe linç operasyonları, en tepe noktaya çıkan TSK'yı itibarsızlaştırma hamleleri, ordu-millet anlayışımızın hızla tükenişi, tekrar gözümün önüne geldi. Hain darbe girişimi ve alçakların nihai hedeflerine ulaşmak için türlü operasyonların devam ettiğine inananlardanım. Bilgilendirme notundaki şu giriş cümlesinin sizlerin de yüreklerini dağlayacağına çok eminim;
"TSK tek ve yedeği yok. Bizler Mustafa Kemal Atatürk'ün belirlediği istikamette yüce milletimizin emrinde yolumuza devam ediyoruz. Sizin de, kamuoyu nezdinde çok yukarılara taşıdığımız bu itibarı yeniden kazanmamızda bizlere destek vereceğinizden eminim."
Yoğun işlerimizden fırsat buldukça sokaklara meydanlara göz atıyorum. Erken uyarıda bulunmak hem mesleki hem de insani görevimiz. "Demokrasi mitinglerine" her kesimden katılan vatandaşların arasına sızan çok tehlikeli simaların sayısı her geçen gün artıyor. Garip sakallı, garip garip kıyafetli, ağızlarından irin akan kimseler çok tehlikeli fısıltılar yayıyor. Topluca İslam'da yeri olmadığını çok iyi bildiğim gösterileri pervasızca sergileyip halkı hipnotize etmeye çalışıyorlar. Ne yazık ki bunlara belediye görevlileri de en etkin lojistik desteği veriyor. Şu cemaatteniz, bu cemaatteniz diye etki alanlarını genişletmeye çalışıyorlar. Bu arada Genelkurmay Başkanlığı'na ve diğer kuvvet komutanlıklarına sabah mesaisine giden askeri personel, sivil kıyafetle ellerindeki torbada askeri üniformalarını saklayarak karargaha giriyor. Akşam saatlerinde de fark edilmemek için aynen öyle çıkıyorlar.
***
Bilgi notundaki diğer bir husus da şu cümlelerle aktarıldı;
"Mazisi şan ve şerefle dolu, gücünü yüce Türk milletinden alan TSK, içerisine sızmış illegal çete mensubu hain teröristlerin (FETÖ), ülkemize yaşattığı bu zillet ve rezalete katılan/destekleyenlerin ve kullandıkları araçların oranı genel olarak ortalama %1.5 seviyesinde kalmıştır."
YAŞ'ta alınacak kararlar çok hayati. Yağmurdan kaçalım derken doluya tutulmamak lazım. Bazı karanlık cemaatlerin tuzağına düşmemek için çok akıllı olmak gerekir. Sonra bu yüze 1.5 oranının farklı ve daha kabarık versiyonları ile yeni açıklamalar duymak kaçınılmaz olur!..
Ankara'da hangi askerle hangi güvenlik görevlisi ile konuşsam kafa karışıklığı cümlelerinden ortaya dökülüyor. Tutuklama operasyonlarının başında olan bir Emniyet yetkilisinin bana anlattıklarından;
"Sayısız gözaltı ve tutuklamalar yapıyoruz. Fakat neyin ne olduğunu hâlâ biz de çözemedik. Bize talimat verenlerin de kafası çok karışık. Kimse neyin ne olduğunu hâlâ anlayabilmiş değil."
Askeri birliklerde, lojmanlarda aramalar ve sayımlar hâlâ devam ediyor. Yazının başında, o geceden sonraki geceler dedim ya!.. Dün görüştüğüm Ankara'daki çok kritik birliğin başındaki Albay'ın anlattıklarını görüp yukarıdaki satırları tekrar anlamlandırmanızı rica ederim;
"Geceleri de karargahta yatıyoruz. Geçenlerde bir teğmenim geldi. Bana evde uyuyamadığını ve karargahta yatıp yatamayacağı konusunda müsaademi istedi. 'Yatabilirsin evladım' dedim. Askerlerimle birlikte yatıyorum. Teğmenime müsaade ettiğim ilk gece feryatları ile uyandım. Uyku halinde 'komutanım uçaklar geliyor' diye bağırıyordu. Uyandırdım teskin ettim. Tekrar uykuya daldı. Bir süre sonra 'komutanım tanklar...' diye bağırmaya başladı. Sabaha kadar böyle geçirdik. Buna benzer hadiselerin başka birliklerde de yaşandığını duyuyoruz."
"Sözün bittiği yerdeyiz" demeyeceğim. Gerçek bu. TSK tek ve yedeği yok!.. Terör bölgesine, bölücü terör örgütü PKK'nın soktuğu uzun namlulu silahlara dikkat çekmiştim. Eli kanlı kahpe çetesinin sivil uzantıları da terör bölgesindeki tüm kışlaları bloke etmiş durumda. HDP'li araçlar ve HDP'li Belediyelerin araçları ile kışlaların önü kapatıldı. Bahaneleri de "darbeye engel olmak"!.. Bölgedeki askeri kaynaklardan ulaştığım bilgilere göre, HDP'li Belediyeler tüm kışlalarımızın sularını kesti. PKK bölgede tekrar yoğun bir şekilde mayınlama ve EYP döşeme faaliyetlerine devam ediyor. Meskûn mahal ve alan hakimiyeti yine şerefsizlerin eline geçiyor. Zaman kaybetmeden ortak aklın buna tedbir alması gerek. Bu arada olası hain girişim ve provokasyonların önüne geçebilmek adına HDP'nin ilan ettiği mitinglere Valiliklerce izin verilmemesi gerektiğini düşünenlerdenim.
***
Bu sütunlar aracılığıyla naçizane bir tavsiyem de Ülkücülere ve Türk milliyetçilerine olacak. Yakın geçmişi unutmadan(!), Meclis'te İstiklal Marşımızın tümünü okudular, Lozan'a methiyeler düzdüler, meydanlarda "Ölürüm Türkiyem" çalıyor diye rehavete kapılmadan sinsi emellere karşın çok uyanık olmak zorundayız. HDP'li Sırrı Süreyya Önder "Sayın Öcalan" dedi diye "Eş Genel Başkan Selahattin Demirtaş'ın saraydaki liderler zirvesine çağrılmadı" gerekçesi bana pek de inandırıcı gelmiyor!.. Hele o çözüm süreci muhabbetleri ve Dolmabahçe mutabakatı, bebek katili Öcalan'ın mektupları şenlik içinde vatan topraklarında okunmuşken... Ülkücülere, Türk Milliyetçilerine "kandan beslenenler" vs. gibi akıl almaz hakaretler ve küfürler savrulurken... Değerli arkadaşım Servet Avcı ile birlikte önceki gün bu konuları konuşurken hatırlattı; 12 Eylül sonrası zindanlarda işkence edilen yiğit Ülkücü ağabeylerimize güne 10 posta İstiklal Marşı ile yapılan eziyetleri. Bilmem meramımı anlatabildim mi?!.. Kumpaslara alet olmamak, bu sefer bizlere "aldatılmışız" dedirtilmemesi için..
Tek TSK imha ediliyor... Aynı 12 Eylül sonrası her saniyede "Atatürk... Atatürk" denilerek ulu önderden nefret edilmesi için ters propaganda yapıldığı gibi tek bayrak ve tek devletin suyu çıkarılıyor.
Eminim!.. Ülkücüler tek vücut kalırsa vatanı bu badireden tek onlar kurtaracak.