ÜLKÜCÜ ŞEHİT İSMET ŞAHİN
01 Ocak 1970
İSMET ŞAHİN, TRABZON; BURADA !
Kartal/Maltepe Askeri Cezaevi'nde yaşadığım ve Paşakapısı Cezaevi'nde noktalanan bir öyküyü, tarihe not düşmek adına anlatmak istiyorum. Bu öykü,öyle bir öykü ki şahadete adım adım yürürken kendi hatimini indiren bir yiğidin öyküsü. Evet idam edilen bir arkadaşımız, İsmet Şahin’in öyküsü bu .Aslına bakarsanız bu öykü hepimizin öyküsü…
İsmet Şahin ve kardeşi Ömer Şahin ile Maltepe Askeri Cezaevi'nde tanıştım. İstanbul’da oturduğu semtte, vatan ve milletini seven,milliyetçi bir insan olarak tanınmışlar. Komünistlerin, polis ve askerle çatışmasında bir askerimiz şehit düşmüş, ”İsmet vurdu” denilerek tezgahın içine sokulmuşlar. Mahallesinde bulunan vatan haini komünistler, kendi halinde çocuklarının nafakasını temin için mücadele eden milliyetçi bir Türk evladını sanki kendi mensuplarıymış gibi göstererek, ”İsmet Şahin bizdendi. Askeri o vurdu” diye iftira etmişler. İsmet ”Asker benim kardeşim, hiç kurşun atarmıyım” diyordu sürekli… Çok mütevekkil bir arkadaştı, kendisine isnat edilen suçu hiçbir zaman kabul etmedi ve "eğer yapsaydım kabul ederdim" derdi rahmetli.. İdam cezasını aldığı gün;”bana haksız yere ceza verdiler, Allah biliyor ki ben yapmadım” dedi metanetle.
İsmet Şahin’in idam cezasının onaylanması pek gecikmedi. Cezasının Yargıtay’ca onaylandığını duyunca da aynı metanetle karşıladı İsmet…Cezaevi komutanı, İsmet’i ailesiyle görüştürdü. Daha sonra onu aynı Tugay içindeki başka bir cezaevine naklettiler. Sürekli Kur’an-ı Kerim okuyordu İsmet ve hatimler indiriyordu şehitlerimize ve kendi ruhaniyetine. Biz bu arada cezamız onaylandığı için Paşakapısı Cezaevi'ne sevk edildik. Paşakapısı Cezaevi'nde ;Yunus Meral, Ferhat Tüysüz ve Necdet Sevinç ağabeyimiz ile müşahadiyede iken İsmet Şahin’in geldiğini ve hücreye alındığını duyduk. Tabii anlamıştık ne için geldiğini. Gardiyanlardan ağız yoklaması yapıyorduk. Fakat nafileydi geçiştirip duruyorlardı, bir şey söylemiyorlardı. İdamdan bir gün önce bir hareketlenme sezdik ve yaptığımız araştırma sonucunda ertesi gün şafak vaktinde birinin idam edileceğini öğrendik. Bu kişi bizim cennetmekan arkadaşımız ;İsmet Şahin’den başkası değildi…
20 Ağustos 1981 şafak vakti kurulu dar ağacına vakur ve mütevekkil adımlarla yürüyen İsmet Şahin yetkiliye dönerek;”mümkünse benim sandalyeme çingene vurmasın” ricasında bulundu. Yetkililer idam mahkumunun son isteği mertebesinden gördükleri bu isteği, belki de çingeneye asker kıyafeti giydirerek karşılamaya çalıştılar. Son arzun nedir diye sorulduğu zaman da;”Abdest alıp iki rekat namaz kılmak istiyorum” diye cevapladı ve huşu içinde eda etti namazını. Uzun uzun dua etti ve amin diyerek kalktı, tekrar sehpaya doğru yürüdü. İdam sehpası önündeki sandalyeye çıktı. Kendisinin idamını yasa gereği seyretmek zorunda olan heyete dönerek; ”Savcı bey biliyorsun ki suçsuzum, yani benim suçsuz olduğumu en iyi sizler biliyorsunuz. Ben Allah’a gidiyorum, yalan söyleyecek değilim. Ben yapmadım, sizler ömür boyu bu haksız cezanın vicdan hesabıyla baş başa kalacaksınız. Yaşasın Allah yolunun yolcuları, yaşasın Türk milleti ve onun sancaktarları.” Devamlı tekbir getiriyordu. Kelime-i şahadet getirerek sandalyeye vurmak istediyse de cellat ondan çabuk davranarak sandalyeye vurdu ve o anı bütün sessizliğiyle yaşadı Paşakapısı Cezaevi. Güvercinler dahi bir havalanıp bir iniyor, adeta olmaması gereken bir olay diye çırpınıyorlardı...İnna lillahi ve inne ileyhi raciun (Allah’tan geldik,dönüşümüz ancak onadır.)
Takdiri İlahi, Allah böyle olmasını istedi ve oldu. Fakat daha günün ağarmasına zaman çoktu, heyet yasa gereği gün ağarmadan dışarıya çıkamıyordu ve orada vicdan muhakemeleri yaptıklarına eminim. Belki de orada bulunan zevat; ”adamı duydun, sen karar vermeseydin bu adam asılmayacaktı”. Diğeri ise;”sende iddia ettin, ilk önce sen bu adamın asılması gerektiğine karar verdin” demişlerdir. Tartışmaların bu şekilde günün ağarmasına kadar sürdüğü kanaatindeyim. İsmet Şahin’in yargılanması sırasında yapılması gereken tartışmalar, asıldıktan sonra yapılıyordu hem de her şey olup bittikten sonra ve vicdanları rahatlatmak adına! İsmet Şahin ve şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum ve umut ediyorum ki inşallah onlar bizlere şefaatçi olurlar…
Oğuzhan Cengiz
* * * * * * * * *
"Yaşatmak İçin Can Veren Bir Kahraman"
İSMET ŞAHİN
Selimiye'den Maltepe Askeri Cezaevine sürgün olmuştuk. 1981 senesinin sonlarıydı. İsmet Şahin ve küçük kardeşi Ömer ile A-Koğuşun da beraber kalıyorduk. İdamların süratle gerçekleştiği günlerdi... Şahin kardeşler son mahkemeye çıkmışlar ve bizde büyük bir merakla onları bekliyorduk... Nihayet gürültü ile açılan demir kapılar felaketin habercisi olmuşlardı... İdam cezasının tasdik olduğu haberi aramıza bomba gibi düştü... İsmet Şahin ise oldukça metin bir ifadeyle suçsuz olduğunu söylerken bir yandan abdest almak için banyoya yönelmişti...
-Ben yapmadım bu olayı şahit olun, fakat bunu korkudan söylemiyorum darağacı da bana vız gelir, diyordu...
İdama gidene kadar hep masum olduğunu söyledi . Aramızda ki bir iki evli arkadaştan biriydi ve hepsi birbirine yakın yaşlarda beş-altı çocuğu vardı... O gün ailesiyle açık görüş yaptırdı Cezaevi Komutanı Albay Halit Katay...
Gardiyanlardan dinledim... 20 Ağustos 1981 Perşembe günü şafak vakti Paşakapısı Cezaevinde sehpaya çıkarıldığında ;
-Beni bu cellada değil bari bir askere bırakında, sandelyeyi o çeksin derken, orada hazır bulunan zevat buna müsade etmemiş, İsmet Şahin de kendine yakışanı yapmıştı. İpi boynuna takmışlar ama sehpada ayaklarının altında ki sandelyeye tekmeyi o vurmuştu...
Yusuf Ziya Arpacık
* * * * * * * * *
İSMET ŞAHİN (PAŞAKAPI CEZAEVİ)
Trabzon'da doğup, büyümüş.. Derken birtakım çekişmeler ve düşmanlıklar baş göstermiş...
Çareyi İstanbul'a gelmekte bulmuşlar.
İstanbul gibi bir yerde hayvancılık başlıca geçimleri. Yedi çocuk babasıdır.
Kardeşini de yanına almış, hayatla helal bir lokma yutmak için çırpınmaktadır.
Kaçıp kurtulduğunu sandığı bela burnunun dibinde bitmiştir... Adım adım takip etmektedir.
Onun için oyun ve desisenin bin bir türlüsünü icraata sokan şer güçleri onları gafil avlamıştır.
Polis ve sıkıyönetime bir ihbar gitmiştir
Şu semtte, şu caddede, şu no'lu evde Dev-Sol militanları barınmaktadır. Bu ev hücre evi olarak kullanılmaktadır. Yetkililerin bilgilerine sunulur!
Dedik ya düşmanın desiseleri ve riya çapındaki oyunları durmak bilmez.
Adı geçen ev ismet Şahin'e aittir. Ev polis ve asker kordonu altına alınmıştır.
Derken hiç hesapta olmayan bir çatışma! Kim sıktı, ne diye sıktı? Bilinmez.
Sonradan ismet, hadisede tek kurşun bile sıkmadığını her yerde gözü yaşlı anlatacaktır.
Bir asker ölmüştür.
Fail de ismet Şahin'dir.
Selimiye Cezaevî'nde hücrenin birinde vicdan sancıları içinde kıvranmaktadır.
işlemediği bir suçlan Ötürü cezaevindedir. Üstelik rüyasında görse çekemeyeceği bir insan öldürmüştür.
Hep kendi kendine konuşur durur. Durmadan Allah'a niyaz...
"Yarab sen de bilirsin ki, ben bu hadisenin içinde değilim. Ben Türk askerini vurmam. Hem ne diye vurayım? O benim kardeşimdi, o benim insanımdır. Nasıl olur da ben böyle bir vakanın içine düştüm? Nasıl olur.
Günlerce tefekkür ve iç hesaplaşma...
İnim inim inliyor hücrede. Onu azıcık rahatlatan Kur'an tilavetidir...
Başka bir davadan daha yargılanmaktadır, iki davadan da hakkında idam talebi bulunmaktadır.
Söylediği şu söz onun azap derecesini gösterir:
"Asılacaksam diğer hadiseden dolayı asılayım. Yoksa alakam olmayan bir Türk askerini vurmaktan ötürü idam olunmak istemem..."
Ne yazık ki, vicdanına kimseler kulak vermemiştir.
Selimiye Cezaevi'nden Maltepe Cezaevi'ne nakledilir.
Marksist düşüncenin naylon askerlerinden illallah etmiştir. Nefreti büyüktür.
Gönüldaşlarının kapısında şöyle yalvarır:
- Ne olur beni onların içine itmeyin. Ben ölürüm. Ben inanmayan insanlarla yapamam. Ben suçsuzum, Vallahi askeri ben öldürmedim. Kucak açın bana!
Alıyorlar koğuşa.
Arkadaşlarının tereddütü şundandır:
Asker katili olarak lanse edilmiş birine kapı açmak yanlış olur. Ona ilgi göstermek doğru değildir.
Hep namaz, hep niyaz...
Maltepe Cezaevi'nde geçen bir hadiseyi nakletmek istiyorum.
Yedi çocuk babasıdır. Görüş günüdür. En küçük çocuğu kapıda duran rütbeliye uzun süre bakar. Daha çocuktur o. Sonra karar verir. Elindeki elli lirayı rütbeliye uzatarak:
Küçük çocuğun bu hareketine tanık olan herkes sadece güler. Hem de kahkahalarla.
Çocuktaki büyük bir sevgi ve baba hasretini akıllarına bile getirmeden gülerler. Karınlarını oynata oynata...
Cumhuriyette, Mustafa Ekmekçi onun Selimiye'deki halini birkaç satırla anlatır. Selimiye Cezaevi'ne girip çıkan bir yazar çizerin gözlemlerine tercümanlık eder. Mustafa Ekmekçi.
"İsmet daim Kur'anla hasbihalde..."
İdam alır, idam cezası onaylanır, dosyaya son mühür de vurulur.
Bir gece Paşakapısı Cezaevi'ne götürülür ve cezası infaz edilir.
Şahitlerin ifadesine göre teslimiyet ve tam bir iman gücü ile son yolculuğa çıkmıştır.
Son anlarında dahi, bir askeri vurmuş olma iddiası ile idam edilmesini büyük bir acı içinde yaşamıştır.
Devamlı tekrarladığı bir söz vardır:
"Allah şahidimdir ki, ben asker öldürmedim."
Allah rahmet eylesin (Amin).
Şehidler ölmez. Onlar her an bizimledirler. Her biri ardından destanlara sığmaz akıl çemberini kıran alametler bırakan bu insanlar şehidler zincirinin sadece dokuz halkasını teşkil eder.
12 Eylül'den önce ve sonra, sadece Allah rızasını kazanmak için çabalayan ülkü sahibi insanların katledilmeleri, onlara şehidlik payesini kazandırmıştır.
Ne mutlu onlara ki, gülerek, sevinerek ölüme gitmişlerdir.
Onlar gibi olabilmek, zor çok zor!
Şehid olmak her kişiye nasip değil...
Allah'ın rahmeti onların üzerine olsun (Amin).