AKP kapatılmak istiyor!
METİN ÖZKAN 11 Haziran 2008
MEDYADA eli kalem tutup ağzı laf yapan hemen herkes AKP’nin kapatılıp kapatılmayacağı konusunda fikir beyan ederek bugüne kadar birçok şey yazdı ve söyledi.
Kimileri kulislerden aldığı bilgiyi , kimileri konunun uzmanlarından duyduğu yorumları, kimileri de kendi görüşlerini dile getirdi.
AKP’ye kapatma davası açılacağını ilk ben yazdım ve söyledim.
Belgeleri Tercüman Gazetesi ve SKY Türk televizyonu arşivinde mevcuttur.
Her ne kadar uzun zamandır AKP’nin yol haritası ve pusulası bana göre yanlış dahi olsa kapatma davasına eleştirel bir bakış yapıp, “Sandıkta verilen yetki sandıkta alınmalı” diye yazmıştım.
Ne olursa olsun, halkımızın tercihini hiçe sayarak, ağır suçlamalarla kapatılmak istenen AKP’ye bu davanın faydadan başka bir şey sağlamayacağı ortadaydı.
İşte bu nedenle davanın açıldığı ilk gün “Sonuç ne çıkarsa çıksın, her ikisi de AKP’nin işine yarar. Kapatılırsa mağduriyeti, kapatılmaz ise iktidar gücünü daha etkili kullanır” dedim.
Ve davanın görüşülmesi Anayasa Mahkemesi’nde kabul edildikten birkaç hafta sonra Milliyet ve Reuters gibi bana da konuşan isimsiz Bakan ile yaptığım sohbeti yazdım.
İsimsiz Bakan’a “AKP içinde ‘kapatılmak işimize gelir, oyumuz artar ve çıkacak ekonomik krizin faturası yargıya kesilir; keşke kapatsalar’ şeklinde bir inanış var. Siz bu görüşe katılıyor musunuz ?” diye sordum.
Cevap son derece netti:
“Kapatılacağımıza inanmıyorum; ama kapatılırsak mağdur edilmiş oluruz ki, bu da oyumuzu artırır. Ekonomik faturayı da bizi kapatanlar öder.”
Yani AKP’li birçok milletvekili ve parti yöneticisi gibi sayın Bakan da kapatılmayı ister gibiydi.
Edindiğim bilgilere göre “Kapatılırsak büyürüz” görüşünü savunan birçok milletvekilinin bir yılı doldurmadıkları için genel seçimden ziyade ara seçime daha sıcak baktıklarını söyleyebilirim.
Tabii yeniden listeye konulmama riski taşıyan milletvekilleri de yok değil.
“Yüzde 47 yaramadı”
Önce türban kararı, sonra kapatma davası derken; AKP, ABD ve AB yetkililerinin yaylım ateşine tuttuğu yargı dayanamadı ve sonunda muhtıra niteliğinde bir açıklama yaparak yargı ve yürütme arasındaki gerginliği su yüzüne çıkardı.
Peki taraflar neden bu kadar gerilmişti?
İşte bu sorunun cevabını pazar günü Ankara’nın kafeleriyle ünlü Arjantin Caddesi’nde tesadüfen karşılaşıp sohbet etme imkanı bulduğum dört AKP yetkilisiyle konuştum.
22 Temmuz öncesinde Başbakan’a yakın olduğunu bildiğim bu isimler, yaşanan gerginliğin bir taktik olabileceğini ve bu gerginlik sonrası AKP’nin kapatılabileceğini söylediler.
“Bu bir tahrik taktiği mi?” şeklindeki soruma ise “Cevabı sen bul” yanıtını verdiler.
Bende cevabı sizlere bırakıyorum.
Yaşanan tatsızlıklara rağmen bol güneşli bir pazar sabahının yarattığı atmosfer ile keyifli dakikalar geçirdiğini gördüğüm AKP yetkilisi dostlar ile sohbet koyulaşırken, 3 Haziran 2008 Salı günü kaleme aldığım “Dolmabahçe” görüşmesinin içeriği hakkında neler düşündüklerini sordum.
Tek bir cümle ile yanıt geldi:
“Yüzde 47 bize yaramadı!”
Evet, AKP Çankaya’ya eşi türbanlı bir Cumhurbaşkanı bile göndermeyi başarmış ama Tayyip Erdoğan faktörüne rağmen parti içinde çatırdamayı önlemeyi başaramamıştı.
Dolmabahçe görüşmesiyle ilgili yazımdaki kritik cümle; “Dolmabahçe mutabakatının üçüncü ayağı yerine oturmuş olsaydı, bugün bu sürece gelinmeyecekti” şeklindeydi. Yani, Erdoğan ve Gül dışındaki bir ismin Köşk’e çıkması, bugünkü tablonun oluşmasını da engelleyecekti.
Ne diyelim her şeyin hayırlısı!