Mazhar Osman Usman (1884-1951)
Nuri Yıldırım 01 Ocak 1970
Türkiye’de modern akıl hastalıkları tıp dalının temelini atan hekim.
Günümüzde Yunanistan’da bulunan Dedeağaç’a (Aleksandropolis) bağlı Sofulu’da doğdu. İlk öğrenimini Kırklareli’nde, orta öğrenimini İstanbul Üsküdar İdâdîsi’n-de yaptıktan sonra Mekteb-i Tıbbiyye-i Şâhâne’de okudu ve 1904 yılında mezun oldu. Gülhane Tatbikat Mektebi ve Serîriyyât Hastahanesi’nde staj yaparken akıl ve sinir hastalıkları ve elektrikle tedavi (emrâz-ı asabiyye ve akliyye ve tedâvî bi’l-elektrikî) asistanlığına getirildi (1905). Stajını bitirince mecburi görev yeri için kurada Hicaz’ı çekmesine rağmen o sırada Makedonya’da süren çete faaliyetlerinde çetecilerin çoğu delilik arazı gösterdiğinden Manastır’a gönderildi. Mecburi hizmetini tamamlayıp İstanbul’a döndüğünde akıl ve sinir hastalıkları muallim muavinliği sınavını kazanarak Mekteb-i Tıbbiyye-i Şâhâne’de göreve başladı ve Raşit Tahsin Bey’in (Tuğsavul) yanında akıl ve sinir hastalıkları uzmanı oldu (1906-1908). Arkadaşları, o günlerde pek ilgi görmeyen bu dalı seçmesini zekâ intiharı diye nitelemişlerdi. Bu arada Tabâbet-i Rûhiyye adlı kitabını yazdı ve II. Meşrutiyet’in ilânından sonra matbaaya teslim edip aldığı avansla Almanya’ya gitti. Almanya’da çalışacağı yerleri Gülhane Tatbikat Mektebi’nden hocası Deycke ayarlamıştı; İstanbul’daki muallim muavini maaşı da kendisine gönderilecekti. Münih’te Deutsche Forschungsanstalt für Psychiatrie’de Emil Kraepelin’in yanında bir sömestr çalıştı ve onun deskriptif-organik psikiyatri ekolünü benimsedi. O günlerde İstanbul’da Mekteb-i Tıbbiyye-i Şâhâne ile Mekteb-i Tıbbiyye-i Mülkiyye birleştirilmiş ve Dârülfünun’da bir Tıp Şubesi kurulmuştu. Mazhar Osman yeni kadroda yer almıyordu ve maaşı kesilmişti; parası bitince İstanbul’a döndü. Bu defa Yemen’e tayin edilmişti. 1909’da Gülhane Müdürü Wieting Paşa’nın himayesiyle Gülhane Tatbikat Mektebi ve Serîriyyât Hastahanesi’nde iç hastalıkları fahrî asistanlığına, hemen ardından akıl ve sinir hastalıkları ve elektrikle tedavi hocalığına getirildi. Artık akıl hastalıkları doktoru olarak ün yapmaya başlamıştı; gazetelerde adına şiirler yazılıyor, karikatürleri çiziliyordu. Ayrıca Galatasaray Mekteb-i Sultânîsi’nde okul hekimliğini vekâleten yürütüyor, bir yandan da öğleden sonraları Divanyolu’n-daki Ahmet Nüzhet Eczanesi’nde hasta bakıyordu. Daha sonra tekrar Almanya’ya gitti; bu defa Berlin’deki Charité Hastahanesi’nde Theodor Ziehen ile Hermann Openheim’in yanında çalıştı. Bu çalışmalarıyla deliliğin bir hastalık olduğunu ve iyileşebileceğini göstermeye çalışıyordu.
Balkan Savaşı başlayınca Lüleburgaz Fırkası Birinci Seyyar Hastahanesi’nde görevlendirildi. Çatalca’da hem orduda başlayan kolera salgınına karşı verilen mücadeleye katılıyor hem de savaş nevrozuna yakalanmış askerlere bakıyordu. Buradan Edirne’ye gönderildi. I. Balkan Savaşı bitince İstanbul’a döndü. Akliye-asabiye, kadın-doğum ve anatomi dersleri askerî tıpla ilgisi bulunmadığı gerekçesiyle Gülhane’nin ders programından kaldırılınca askerlikten ayrılıp Haseki Hastahanesi’nde 1911 yılından beri faaliyet gösteren Mecânîn Müşâhedehânesi’nin başhekimi oldu (1914). Burada sokaklardan toplanan delilerle cinnet emâreleri gösteren kişiler müşahede altına alınıyor ve cinnet getirdikleri tesbit edilenler Toptaşı Bîmarhânesi’ne gönderiliyordu. Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşı’na girince yeniden askere çağrılan Mazhar Osman binbaşı rütbesiyle Haydarpaşa Askerî Hastahanesi’ne başhekim tayin edildi. I. Dünya Savaşı sırasında Haseki Hastahanesi Mecânîn Müşâhedehânesi’nde mevcut 250 hasta, el konularak akıl hastahanesine çevrilen Şişli’deki Fransız Lape Hastahanesi’ne nakledildi; Aklî ve Asabî Hastalıklara Mahsus Muayene ve Tedavihâne adıyla hizmete giren müşâhedehâne Mazhar Osman’ın yönetimine verildi. I. Dünya Savaşı boyunca bu iki hastahaneyi birlikte yöneten Mazhar Osman, her ayın ilk cuma günü Fransız Lape Hastahanesi’nde tıbbî toplantılar düzenliyordu. Bu toplantılara Abdülhak Hâmid (Tarhan), Cenab Şahabeddin, Süleyman Nazif, Rıza Tevfik (Bölükbaşı), Ali Ekrem (Bolayır), Hüseyin Rahmi (Gürpınar) gibi dönemin ünlü şair ve edebiyatçıları da katılıyordu. Aydınlarla kurulan bu ilişki akıl ve sinir hastalıkları dalının kamuoyunda anlaşılmasını sağladı, psikiyatrinin tanınıp birçok hekimin bu branşa yönelmesinde etkili oldu.
25 Nisan 1916 tarihinde Cem‘iyyet-i Tıbbiyye-i Şâhâne’ye üye olan Sıhhiye Müdüriyyet-i Umûmiyye Teftiş Heyeti Reisi Tevfik Rüştü (Aras) Bey’in emriyle Edirne Bîmarhânesi’ne gitti ve ayaklarındaki halkalarla duvarlara zincirlenmiş akıl hastalarını zincirlerini çözüp deli gömleği giydirerek Kıyık’taki Fransız Hastahanesi’ne naklettirdi. Şişli’de ve Haydarpaşa’da yanında çalışan Tıp Fakültesi son sınıf öğrencilerinin fakültedeki derslerden şikâyet etmeleri üzerine Askerî Tıbbiye müdürüne başvurdu ve haftada bir gece nöroloji dersleri vermeye başladı. Bir yandan da Osmanlı Tabâbet-i Akliyye ve Asabiyye Cemiyeti’nin 1914 yılında başlayan kuruluş çalışmalarına katılıyordu; cemiyet resmen kurulduğunda başkanlığına seçildi (1918). Günümüzde Türk Nöropsikiyatri Derneği adıyla faaliyet gösteren bu cemiyeti ölümüne kadar yönetti. Fransız Lape Hastahanesi’ndeki toplantılarda sunulan vak‘alar ve konferanslar 1916-1918 yılları arasında on bir kitapçık halinde yayımlandı. Arkasından İstanbul Seririyatı adıyla bir dergi çıkarmaya (1919) ve “Ayın Akisleri” köşesinde belli konulardaki görüşlerini meslektaşlarına ve okuyuculara ulaştırmaya başladı. Sosyal bir belâ diye kabul ettiği alkol ve diğer uyuşturucu maddelerle mücadele için Hilâliahdar (Yeşilay) Cemiyeti’ni kurdu (1920). Şişli’deki Aklî ve Asabî Hastalıklara Mahsus Muayene ve Tedavihâne, Tıp Fakültesi son sınıf öğrencilerinden imtihanla stajyer alıyordu. Bu yolla birkaç genç hekimin nöroloji uzmanı olmasına yardım etti. Mütareke döneminde Fransız Lape Hastahanesi, Filles de la Charité teşkilâtına geri verildi (1920). Buradaki hastalar önce Toptaşı Bîmarhânesi’nin bir dairesine, daha sonra Zeynep Kâmil Hastahanesi’ne taşınıp İstanbul Emrâz-ı Akliyye ve Asabiyye Hastahanesi adı altında yine Mazhar Osman’ın yönetimine bırakıldı. Diğer taraftan savaş süresince el konulan hastahanelerini teslim alan Fransızlar, gördükleri düzenden ve gelirin 300 liradan 2500 liraya çıkmasından memnun kaldılar ve Mazhar Osman’ın başhekimliğe devam etmesini istediler; ayrıca iki asistanını hastahanede görevlendirdiler. Daha sonra Haydarpaşa Hastahanesi başhekimliğinden ayrılan Mazhar Osman meşhur konferanslarını önce Dârülaceze’de, ardından Türk Tıp Cemiyeti’nde vermeye başladı.
Abdullah Cevdet Bey sıhhiye umum müdürlüğüne getirilince Mazhar Osman’ı bürokratik sebeplerle fahrî olarak Toptaşı Bîmarhânesi baştabipliğine tayin etti. Mazhar Osman çevresine topladığı İhsan Şükrü, Talha Münir, Şükrü Hazım (Tiner), Ahmet Şükrü (Emet), Fahrettin Kerim (Gökay) gibi gençlerle savaşların ağır etkisi altında kötü durumdaki bîmarhâneyi toparlamaya girişti. Fakat bu arada sıhhiye umum müdürlüğüne tayin edilen Ârifî Paşa, Toptaşı Bîmarhânesi başhekimliğine Avni Mahmut Bey’i getirince bîmarhâneden ayrıldı. İstifasında hastaları Dârülaceze’ye nakletme isteğinin reddi de etkili olmuştu. Asistanlarından İhsan Şükrü, Fahrettin Kerim ve Necati Kemal’e Almanya’ya gitmelerini öğütledi. Çok geçmeden Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti tarafından bu defa asaleten Toptaşı Bîmarhânesi başhekimliğine tayin edildi (1922). Hemen Almanya’da bulunan asistanlarını çağırıp Cumhuriyet’in ilânının peşi sıra Toptaşı Bîmarhânesi’nde çağdaş bilgilere dayalı seroloji, nöropatoloji ve deneysel psikoloji laboratuvarlarını kurdu. Ancak bîmarhâne binası daha fazla gelişecek durumda olmadığından Bakırköy’de yapımı yarım kalmış Reşâdiye Kışlası’na taşındı; böylece Toptaşı Bîmarhânesi’ni İstanbul Emrâz-ı Akliyye ve Asabiyye Hastahanesi adı altında modern bir akıl hastahanesine (Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastahanesi) dönüştürmeyi başardı. Mazhar Osman, hastahanenin başhekimi olarak gösterdiği büyük başarı üzerine psikiyatri kliniği ordinaryüs profesörlüğüne getirildi (1933); Tıp Fakültesi’ne dışarıdan alınan tek ordinaryüs profesördü. Fakat 1941 yılında yolsuzlukla itham edildi; bunun üzerine Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastahanesi başhekimliğinden istifa edip hayatının son on yılında Tıp Fakültesi’ndeki görevini sürdürdü ve Fransız Lape Hastahanesi’nde başhekimlik yaptı. 31 Ağustos 1951’de Ortaköy Şifa Yurdu’nda öldü ve Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedildi.
Mazhar Osman, akıl hastalarının çağdaş yöntemlerle tedavi edilmesini sağlarken akıl hastaları arasına konularak âdeta cezalandırılan cüzzamlılar için de ayrı hastahaneler kurulmasına ön ayak olmuştur. Toptaşı Bîmarhânesi başhekimliği sırasında Kadıköy’deki evinden işine yürüyerek giderdi. Bir gün Karacaahmet Mezarlığı’nın önünden geçerken Miskinler Tekkesi’ne uğramış ve burada on üç cüzzamlı ile çoluk çocuk kırk elli kadar sağlıklı göçmenin bir arada yaşadığını görmüştü. Durumu yetkililere anlattıysa da bir şey yapılamayacağı cevabını aldı. Bunun üzerine cüzzamlıları önce kendi inisiyatifiyle bîmarhânede bir daireye koydu ve akıl hastaları Bakırköy’e taşınırken onları da birlikte götürüp ahşap binaya yerleştirdi (1927). Cüzzamlıların sayısı günden güne çoğalınca Sıhhat Vekâleti orada yirmi beş yataklı bir pavyon yaptırdı. Fakat bakteriyolog Neşet Halil dışında hastahanedeki asabiye ve dahiliye hekimlerinin hiçbiri cüzzamlılara bakmak istemiyordu. Mazhar Osman da bu hastalıkla mücadele hakkında bilgi sahibi değildi. Bunun üzerine konuyla çok ilgilenilen Mısır’a giderek hem cüzzamlılar hem de akıl hastaları hakkında incelemeler yaptı (1939), ertesi yıl Suriye ve Filistin’e gidip bilgisini geliştirdi. Geri döndüğünde Sıhhat Vekâleti’ne bilgi verip Neşet Halil ile öğrendiklerini uygulamaya koydu; bir buçuk yıl içinde yirmi kadar cüzzamlı tedavi edilip sağlıklarına kavuşturuldu. Artık cüzzamlıların ölünceye kadar tecrit edilmesi usulü son bulmuştu. Mazhar Osman, Türkiye’nin ilk müstakil cüzzam hastahanesinin Elazığ’da kurulmasını da sağlamıştır. Deliliğin tedavi edilebilir bir hastalık olduğunu gösteren Mazhar Osman birçok genci hor görülen akıl ve sinir hastalıkları alanına özendirerek Nazım Şakir Şakar, Ahmet Şükrü Emet, Şükrü Hazım Tiner, Hüseyin Kenan Tunakan ve Fahrettin Kerim Gökay gibi ilk nöropsikiyatristleri yetiştirip bir ekol kurmuştur. Onun eseri olan Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastahanesi günümüzde Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastahanesi adıyla faaliyet göstermektedir. Mazhar Osman halk arasında efsaneleşmiş, adı âdeta akıl ölçüsünün bir sembolü haline gelerek günlük dile girmiştir; nitekim halk tarafından sıkça kullanılan Mazhar Osmanlık tabiri “aklından şüphe edilen kişi” demektir. Soyadı kanunu çıktığında “akılla uğraşan” anlamında Usman soyadını almış ve onu ömrü boyunca bu şekilde kullanmışsa da daha sonra kelime Uzman olarak da yazılmaya başlanmıştır.
Eserleri: Tabâbet-i Rûhiyye (İstanbul 1325-1326); Spiritizma Aleyhinde (İstanbul 1326/1910); Cinnet-i Meşâhîr (Guy de Maupassant’dan çeviri, İstanbul 1327); Bîmarhânelerin İdaresi Hakkında Nesâyih (İstanbul 1330); Amelî ve Muhtasar Emrâz-ı Asabiyye (M. H. Lewandowsky’den çeviri, İstanbul 1330); Sıhhî Hitâbeler (İstanbul 1331-1333); Torlakyan Davası (İstanbul 1337); Zâtü’d-dimâği istilâî. Uyku Hastalığı Salgını (İstanbul 1925); Keyif Veren Zehirler (İstanbul 1925); Sinir Hastalıkları (İstanbul 1926); Akıl Hastalıkları (İstanbul 1928); Akıl Hastaları (İstanbul 1929); Sıhhat Almanağı (İstanbul 1933); Öjenik, İğdiş, Kısır (İstanbul 1935); Serirî Cepheden Alkolizm (İstanbul 1935); Konferanslarım: Medikal Paramedikal (İstanbul 1941); Lepra ile Mücadele (İstanbul 1941); Psychiatria (İstanbul 1947).