Fırat Kalkanı ve sonrası
Nihat Ali Özcan 01 Ocak 1970
"Fırat Kalkanı” birçok konuda tartışma başlattı. Gündemde en fazla yer tutan askeri konular. Aslında fiziki hedefin sınırlı olması ve kullanılan kuvvet dikkate alındığında “orta büyüklükte” bir operasyondan söz ediyoruz. TSK son kırk yılda, bu ölçekte binlercesine imza attı.
Ancak, müttefik hava unsurlarının operasyona verdikleri destek bunu “birleşik” bir harekâta dönüştürdü. Dahası, Hava unsurları, Kara Birlikleri, Özel Kuvvetler, Jandarma, Zırhlı Birlikler, Milli İstihbarat Teşkilatı ile Özgür Suriye Ordusu da resme girince iş “müşterek” harekât oldu. Sonuçta zor ve karmaşık bir işten söz ediyoruz. Üstelik “düşman”, bildiğimiz düzenli ordulardan değil. Beklentilerin aksine harekâtın ilk safhası kolaylıkla gerçekleşti. Ancak ilerleyen safhalarda DAEŞ’in sürpriz yapma olasılığı her zaman var.
“Fırat Kalkanı” operasyonunun çeşitli yansımalarını görüyoruz. Başta ABD olmak üzere müttefiklerin yapmaya çalıştığı ancak bir türlü tamamlanamayan DAEŞ’in Suriye ve Irak topraklarında çevrelenmesi işi, bu harekâtla sona erecek. ABD’nin sık sık şikayet ettiği Türkiye’nin de başını ağrıtan yabancı terörist savaşçı geçişi ve lojistik akışı iddiaları Suriye içinde kesilmiş olacak. Bunun anlamı müttefiklerin DAEŞ’e karşı yürüteceği harekâtın ikinci safhasının başlayabileceği koşulların oluştuğudur. Aynı zamanda da PKK/PYD’nin işlevi/görevi hafiflemiş demektir.
Öte yandan operasyon, Türkiye’nin desteklediği muhaliflerin askeri kapasitesini, birlikte iş görme yeteneğini, bütünlüğünü de test edecektir. Bir koalisyon olarak “Özgür Suriye Ordusu” ya iyice derleyip toparlanacak, ya da bitmez tükenmez iç çatışma ve krize sürüklenecektir.
Gelişmelerin bir diğer çıktısı, Türkiye’nin örtülü operasyon yeteneklerini, dost para-militer grupları “adam etme” kapasitesi göstermesi olacaktır. Sonunda sahada işlerin “Mehmetçik’e kalıp kalmayacağını bu süreçte göreceğiz.
Bölgenin DAEŞ’ten temizlenmesi kadar, elde tutulması ve yeniden inşası da önemli. Özellikle sivil halk için tercih edilen, güvenliği sağlanmış bir cazibe merkezi haline gelmesi önemli. Son olarak, ÖSO’nun iç savaş koşullarında PKK/PYD ile “komşuluğu” sürdürme yeteneğini de göreceğiz.
Harekât eski bir tartışmayı yeniden gündeme taşıdı. ABD Başkan Yardımcısı Biden diplomatik bir dille PKK/PYD’ye Fırat’ın doğusuna çekilme telkininde bulundukları, batıda kaldıkça destek vermeyeceklerini açıkladı. PKK/PYD’yi çekilmeye zorlayacaklarından söz etmedi. Bunun kibarca anlamı şu: Karar PKK/PYD’ye ait. Bizim yapabileceğimiz fazla bir şey yok. Türkiye yapabiliyorsa, gelsin çıkarsın. Ben iki tarafı da idare etmek zorundayım. Nitekim kısa süre sonra PKK/PYD çekilmeyeceğini ilan etti.
“Fırat Kalkanı” hedefe DAEŞ’i koyduğundan Batı’nın övgüsünü alıyor. Ancak hedef değiştikçe, etki alanı genişledikçe, PKK/PYD gündeme geldikçe tutumlar da değişecek gibi görünüyor. Askeri resimden, diplomatik tutumlardan anlaşılan şu ki; daha işin başındayız...