« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

23 Oca

2007

ABD, Irak’ı parçalarsa Kerkük bizim

Hasan ÜNAL 23 Ocak 2007

Türkiye, Musul’u 1926’da Irak Devleti’ne bırakmıştır Irak ortadan kalkarsa, o topraklar aslına rücu eder

AMERİKA’nın Türk düşmanı Büyükelçisi Zalmay Halilzad, Başbakan Erdoğan’ın Kerkük eleştirilerine cevap verirken “Kerkük Irak’ın iç işidir” dedi. ABD’nin Ankara Büyükelçisi Ross Wilson da aynı teranelerle konuşuyor. Onlar öyle deyince taşeronlar durur mu? Barzani-Talabani ikilisi Kerkük’ün, Irak’ın iç meselesi olduğunu söyleyip duruyorlar.

Bu tez doğru değildir. Kerkük’ün de dahil olduğu ve Bağdat’ın aşağı yukarı 80 ila 100 kilometre kuzeyinden başlayarak, Irak’ın Türkiye ve İran sınırına doğru uzanan geniş coğrafyasının adı bundan seksen sene evvel Musul Vilayeti idi. Osmanlı’da Irak diye bir idari yapı yoktu. Kuzeyde Musul, ortada Bağdat ve güneyde de Basra adıyla üç vilayet bulunuyordu. Tarihin belirli dönemlerinde Kuveyt de Basra vilayetine bağlıydı ve Saddam Hüseyin, Kuveyt’e saldırı gerekçelerinde bunu da kullanmıştı.

Bugünkü Musul Vilayeti, 1918 Mondros Mütarekesi imzalandığı zaman Osmanlı-Türk kuvvetlerinin kontrolündeydi. Ancak İngilizler değişik bahane ve gerekçelerle Musul Vilayeti’nin topraklarını mütareke antlaşmasının hükümlerini zorlamak suretiyle işgal ettiler. İstanbul hükümetlerinin İngiliz havarisi olması, bölgede mücadele veren kuvvetleri başsız bıraktığı için İngilizler bölgeye hâkim oldular. Ancak Mustafa Kemal ve arkadaşları Musul Vilayeti’ni Misak-ı Milli’nin parçası yaptılar ve Lozan’da da Musul’u almak için canhıraş mücadele ettiler.

Musul konusunda Türk heyeti ile İngilizler arasında yaşanan gerginlik, görüşmelerin akim kalmasına neden olacak kadar derinleşti ve Musul, Lozan kapsamından çıkarıldı. Türkiye ile İngiltere arasında daha sonraki yılllarda ele alınacaktı. Öyle de oldu. 1923 ile 1926 arasında önce Cemiyet-i Akvam çerçevesinde çözüm arandı. Bulunamadı. Bu arada Şeyh Sait isyanı patlak verdi. İsyanın arkasında İngiltere’yi gören Türkiye zor şartlarda 1926 yılındaki Haliç Antlaşması ile Musul’u İngiliz mandası altındaki Irak devletine bıraktı.

Ancak bu, tamamen vazgeçme şeklinde olmadı. Irak Devleti, Türkiye’ye 25 yıl boyunca Irak’ın bütün petrol, doğalgaz ve bunlarla alâkalı bütün sanayilerin (taşımacılık da dahil olmak üzere) gelirlerinin devlet hissesi olan kısmından yüzde onluk pay vermeyi kabul etti. 1932 yılında Irak Devleti bağımsız oldu. Cemiyet’i Akvam’a tek yanlı taahhütlerde bulundu. Ve bu taahhütler arasında 1926 Haliç Antlaşması’nın Türkmenler’e tanıdığı ve Türkmenlerden dolayı Türkiye’ye tanıdığı haklar da vardı.

Türkiye’nin petrol ve doğalgaz ile bunların bütün sanayilerinden alması gereken paylar İkinci Dünya Savaşı’na kadar ödendi. Sonra savaş dolayısıyla durdu. Ardından Soğuk Savaş başladı. Türkiye, Irak ile Bağdat Paktı’nı kurdu. Irak’taki darbe Nuri Sait Paşa’yı devirince Bağdat Paktı da devrildi. Irak’ta birbiri ardına darbeler oldu ve nihayet Saddam Hüseyin, El Bekir’in birinci yardımcısı olarak iktidara geldi. Irak petrolleri millileştirildi. Yani bütün gelirler devlet payı oldu. Ama Türkiye’nin payı ödenmedi.

Türk maliyesi bu ödeme yapılacakmış gibi 1986 yılına kadar her yıl bütçeye ‘Irak’tan gelecek alacak’ diye miktarı belirtilmeyen bir bölüm yazardı. O yıl Özal’ın Bağdat ziyareti sırasında Saddam’ın ricasıyla Özal bu kalemin artık yazılmamasını tek yanlı olarak; ama Türkiye’yi bağlamayacak bir şekilde kabul etti. Bütün bunlar Türkiye’nin Irak’tan ciddi bir miktar petrol alacağı olabileceğini göstermektedir. Dolayısıyla Kerkük ve oradaki petrol Türkiye’yi de ilgilendirir.

Belki daha önemli bir konu ise Türkiye’nin bütün bu toprakları 1926 Antlaşması’yla Irak Devleti’ne vermiş olduğudur. Irak Devleti ortadan kalkacaksa, o topraklar oradaki iki aşiret sahibinin olamaz. Asıl sahibine rücu eder. Kıbrıs’tan İngilizler çekilmeye karar verdiklerinde ve Rumlar da Yunanistan’la birleşmek için baskı yaptıklarında aynen böyle olmuştu. Şimdi de olur. Bütün bunlara bir de Türkiye açısından milli güvenlik gerekçelerini eklersek; söz konusu antlaşmada yer alan Türkmenler’i koruyucu hükümleri de ilave edersek, fazlasıyla meşru gerekçe oluşur.

Barzani ve Talabani, boylarından büyük işlere kalkışıyorlar. Buna dostları Amerika’nın dilinde ‘farting higher than their bum’ denir. Bir yandan Türkiye’yi karşılarına alıyorlar; öte yandan da Amerika’nın tetikçisi olarak İran’ı. Amerika yarın Demokratlar’ın yönetiminde veya hatta Cumhuriyetçiler zamanında bile Irak’tan çekip giderse, Haliç Antlaşması çok ilginç yorumlara tâbi tutulacaktır. O yüzden aynada boylarına bir daha bakmalılar. Sonra Türkiye’ye saldırıp, Kerkük’ün Irak’ın iç işi olduğunu söylemeliler. Şimdiki dostları Amerika ağız değiştirip, ‘burayı Türkler, Irak Devleti’ne vermişti; Irak devleti ortadan kalkarsa Türkiye’nin hakkı oluşur’ tezine kayıverir. Nitekim İngiltere, canını sıkan Rumlara Kıbrıs’ta aynen öyle deyivermişti. Sonra biz 1974’de Ada’ya çıkınca bu defa da ‘niye geldiniz?’ politikasına dönmüştü. Bu adamların ipiyle kuyuya inilmez...

Ziyaret -> Toplam : 125,12 M - Bugn : 142753

ulkucudunya@ulkucudunya.com