Milliyetçilik bu kadar ucuz mu?
Batuhan Çolak 01 Ocak 1970
Türkiye'de milliyetçilik kurumsal manada MHP ile temsil ediliyor. Ancak genel seçmen eğilimleri incelendiğinde, MHP'ye oy vermeyenlerin de kendisini "milliyetçi" olarak tanımlayabildikleri görülüyor. Örneğin AKP seçmeninin içinde ciddi bir kitle, kendisini "dindar" ve "milliyetçi" olarak görüyor. Parti yönetimi de milliyetçi oyları çok rahat bir şekilde kendisine kanalize edebiliyor.
Bu noktada siyasi partiler arasındaki farklar ortaya çıkıyor.
PKK'ya yardım ve yataklık suçundan 3 yıl hapis cezası aldıktan sonra Türkiye'den kaçan Ahmet Kaya'ya Cumhurbaşkanlığı tarafından özel ödül verildi. 15 Temmuz FETÖ'cü darbe girişiminden önce, TRT'ye çıkması yasaklı olan Mustafa Yıldızdoğan'ın "Ölürüm Türkiyem" şarkısı özellikle AKP'li teşkilatların değişmez parçası oldu. Bu garip ikilem meydanlarda, sokaklarda önemsenmiyor.
AKP'nin seçim dönemlerindeki sloganları, reklam filmleri, propaganda metinleri incelendiğinde de aynı durum ortaya çıkıyor.
Seçimlerden önce milliyetçi söylemler reddedilir, hatta "milliyetçiyim" diyenlere operasyonlar yapılırken, kitleye "vatanseverlik" mesajları gönderiliyor.
Gezi Parkı olaylarından sonra hazırlanan Türk bayraklı ve fon sesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Arif Nihat Asya'dan "Dua" şiirini okuması ancak MHP'de olabilecek bir reklam çalışmasıydı. Çok da başarılıydı... 15 Temmuz sonrasında sıkça yayınlandı. İşte o filmin her karesinde milliyetçi motifler vardı.
15 Temmuz sonrasında AKP'nin söylemleri de milliyetçilik ekseninde ilerliyor. Kısacası zor zamanların kurtarıcısı milliyetçilik yine revaçta...
Ancak arka planda yaşananlar gerçekten öyle mi?
Örneğin PKK'nın kontrolündeki belediyelerin astığı Kürtçe tabelalar kayyumun kaldırmasına rağmen, İçişleri Bakanı'nın talimatıyla geri asılırken, çözüm sürecinde örgütün isteğiyle kaldırılan "Ne mutlu Türküm diyene" tabelaları nedense geri asılamadı.
Bölücübaşı Öcalan'ın ailesiyle görüşmesine bakanlıktan özel izin çıkarıldı. Öcalan'ın barış mesajı tüm basın mensuplarına dağıtılırken, Van'daki PKK saldırısıyla ilgili yayın yasağı getirildi.
15 Temmuz'dan birkaç ay önce PYD'li teröristlerin cenazesine katılan AKP milletvekili, "Ben herhangi bir suç işlemedim, yine olsa yine katılırım" açıklaması yaptı. Partiden tek bir tepki gelmedi.
Dolayısıyla milliyetçilik, siyasetin "acil durum kurtarıcısı" olmuş durumda.
***
FETÖ kapsamında binlerce kişi hakkında gözaltı ve ihraç uygulanıyor. Yıllardır yapılan uyarılar göz ardı edilmeseydi, sınavlarda yapılan usulsüzlüklerin üzerine gidilseydi, bu hainlerin hiçbiri buralara yerleşemeyecekti.
Tüm bunların yaşandığı ve olağan hale geldiği bir ortamda, gazetemiz yazarlarına "FETÖ adına MHP'ye sızmak" gibi komik gerekçelerle gözaltılar çıkarılıyor. Milliyetçi camia tek yürek olup, tezgahı aynı gün bozuyor. Buna rağmen Adnan İslamoğulları ağabey başta olmak üzere bazı isimlerin ifadesi bir türlü alınamıyor. Savcı bayram iznine çıkıyor!
Böyle bir bahaneyi kabul edebilmek mümkün değil. İslamoğulları, Bizim Ocak Dergisi'ni çıkarabilmek için ocaklarda sabahlamış, bir ceketle uyku ihtiyacını gidermiş, milliyetçi camianın son yıllarda yetiştirdiği en önemli kalemlerin başında gelmektedir. Ancak 7 Eylül'den bu yana hâlâ ifadesi alınmamıştır
Milliyetçilik meydanlarda tüketilirken, gerçek milliyetçilerin içeride tutulmasını gönlümüz, vicdanımız kabul etmiyor. Bu hazin tabloda milliyetçiliğe bile sahip çıkamayanların, kendi arkadaşlarına sahip çıkmalarını da beklemiyoruz.
Ama hatırlatalım "Onlar Ülkücü değiller"se; Bizim Ocak Dergisi'ni, Ülkü Ocakları'nı, delegeleri, il başkanlarını, genel merkez yöneticilerini nereye koyacaksınız.
Çünkü "ülkücü değil" denilenlerin hepsi bu makamlardan, görevlerden geçtiler, geçiyorlar!