Düşman kim?
Serdar AKİNAN 11 Haziran 2008
Genelkurmay Başkanlığı'nın gayrinizami harp'in görev alanına "psikolojik, ekonomik ve siyasi işgal"le mücadeleyi katması haberini ve yorumları ibretle izliyorum.
Bir ülke ordusu düşünün ki bu kadar kritik bir süreçte bu kadar kritik bir belgeyi elinde tutamıyor.
Örgütlenmede, bilgi ve belgeleri tasnif ve kullanmada ne boyutta sorunlar olduğunu görmek en hafif ifadeyle düşündürücü.
Ben Türkiye'nin ekonomik, psikolojik ve siyasi bir işgalle yüz yüze olduğunu savunan biriyim.
Ordunun da, dünyanın tüm orduları gibi vatan savunması gibi kutsal bir görevi olduğunu düşünüyorum. Yani organize olmakla yasal olarak sorumlu bir yapıdan bahsediyoruz.
Yalnız bu örgütlenmeyi operatif hale getirmek bir başka şey...
Batı'nın talimnamelerini ona karşı kullanmaya kalkarsanız yerel işbirlikçiler sizi böyle açığa çıkarır.
Ancak Şemdinli'den bu yana meydana gelen olaylar dizisi (internete düşen üst düzey rütbelilerin konuşmaları, ayışığı, sarıkız, ergenekon, vs) Savcı Ferhat Sarıkaya'nın ne kadar büyük bir öngörüye sahip olduğunu gösteriyor.
Şemdinli iddianamesinin son kısmındaki "Demokratik sistemlere rağmen bürokrasi aygıtı ele geçirilebilir mi?" ve "Devlet istihbaratı; operasyonlarda etik ölçü:" başlıklı bölümler yol haritasını mükemmel çizmiş.
Mutlaka okuyun ve bi parça düşünüp olan biteni görün artık...
Ahmet Altan'ın "Kim bu düşmanlar?" sorusu bir düşman tarifi yapıyor.
Batı yanlısı "kıyakçı"ların düşmanı
çok açık.
TSK ve yüksek yargı...
Savcı Ferhat Sarıkaya bence muazzam bir öngörüyle durumu mükemmel
özetlemiş...
Psikolojik, ekonomik ve siyasi bir işgale uğradığımız açık...
Amerikan işgaline, milyonlarca Müslümanı katletmesine ses bile çıkartamayan bir medya...
Bakın şu işkence gemileri haberine...İbrahim Karagül yıllardır köşesinden yazıp çiziyor.
Guardian haber yapmasa elleri bu vahim haberi manşete çekemeyecek.
Bilmediğiniz bir şeyi buraya ek olarak
yazayım...
AKP iktidarı süresince binlerce üslüman sorgusuz sualsiz gözaltına alınıp o işkence gemilerine yollandı. Bu hükümetten bağımsız mı yapıldı sanıyorsunuz?
Akıbeti meçhul o Müslümanların hesabını nasıl vereceksiniz? Bunu bilip de yazmayan "Müslüman" kalemler nasıl susabiliyor?
Utanç abidesi bu "kıyakçı"lara iki laf etmek gerek...
Bakın nasıl bir baskıyla karşı karşıyayız.
Beğenin veya beğenmeyin ekranlarda bir Tuncay Özkan vardı.
Susturuldu.
Beğenin veya beğenmeyin bir Banu Avar vardı...
Susturuldu.
Beğenin veya beğenmeyin bir Erhan Göksel vardı.
Susturuldu.
Beğenin veya beğenmeyin bir Nihat Genç vardı.
Sustu.
Bunun adı örtülü işgaldir. Psikolojik
harekâttır...
Kurtuluş Savaşı öncesi düşman işgaline karşı Antep'te, Urfa'da, yurdun dört
bir yanında direnen örgütlere de "çete" deniyordu...
Hatırlar mısınız?
Sizin "çete" tanımınıza bugün girmek sanırım ileride onursal bir sıfat olacak.