« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

18 Eki

2016

EBULFEYZ ELÇİBEY

ATATÜRK’ÜN ASKERİ 01 Ocak 1970

Sevgim, Millete; varlığım, azadlığa ve adalete; itaatim, hocalarıma; borcum, dostlarıma ve meslektaşlarıma; nefretim, yalancılara ve ikiyüzlülere…
Nahçivan’da bulunan Keleki köyünün Halil Yurdu yaylasında, 24 Haziran 1938 yılında Mehrinisa Hanımın Kadirkulu’dan ikinci oğlu dünyaya geldi. Köy halkının “dede” olarak adlandırdığı babasının amcası, hürmetli din adamı, Karabağ, Nahçivan ve Tebriz’de din tahsili almış Mir Yahya dede ona Ebülfezl Abbas’ın (Hz. Ali’nin oğlu) şerefine “Ebülfez” adını koydu. (Alevi Türkmenler Ebülfezl Abbas’a Celal Abbas derler)
Ebülfez ismi Azerbaycan Türkçesi’nde Ebelfez, Abulfez – Türkiye Türkçesi’nde Ebulfez, Ebulfeyz gibi farklı şekillerde söylenmektedir.
Ebülfez beyin baba tarafı, Güney Azerbaycan’dan idi (İran’ın kuzey batısı) ve Safevi Devleti zamanında önemli mevkilerde görev yapmışlardı. Büyük dedeleri kökçe Şah İsmail Hatai’nin seleflerinden olan Şeyh Sedrettin Musa’nın (1305- 1392) uruqlarındandır. Ebülfez beyin, büyük dedelerinden Seyid Şemseddin “Dinin ve devletin güneşi” onun oğlu Seyid Şerafettin ise “Dinin ve devletin şerefi” resmi devlet nişanı ile mükâfatlandırılmışlardı.
Not: Ebülfez Elçibey’in asıl soyadı Aliyev’dir. Ebülfez Aliyev. Bu soyadı büyük dedesi Mir Ali Hoca’dan kaynaklıdır. “Elçibey” soyadı ise Ebülfez beye Azerbaycan Bağımsızlık Hareketi’nin Lideri olduğu dönemde Azerbaycan Halkı tarafından verilmiştir. (Ebülfez beyin Haydar Aliyev ile bir yakınlığı yoktur.)
Ebülfez beyin ana tarafı ise Anadolu’dan idi ve onlara “Kasımlılar” denirdi. Anası Mehrinisa Hanım (1889- 1987) Pirdavdan’da doğdu. Ermeni zulmünden kaçıp kardeşiyle birlikte Keleki köyüne gelip sığınmışlardır.
Kadirkulu bey, ikinci dünya savaşına mecburen katılmak üzere 1943 yılında evden ayrıldı. Küçük Ebülfez onun yüzünü ne yazık ki bir daha göremedi. Beş yaşında babasız kalan ve çocukluğu çok zor şartlarda geçen Ebülfez, aile terbiyesini annesinden aldı. Ebülfez bey, kendisinin yetişmesinde annesinin ve köyünün önemini ileriki yıllarda şu şekilde anlatacaktır:
“Dede Korkut hikâyeleri bizim evde çok anlatılırdı. Anamdan çok menkıbeler dinledim. Öyle bir köylü ailesinde ne olur ki? Akşam olunca çocuklara destanlar anlatılırdı, mesela anamdan dinlediğim ‘Melik Mehmet Destanı’ gibi. Köyümüzde bütün Azerbaycan Türklerinde olduğu gibi kurban, ramazan ve nevruz bayramı kutlanır, ramazanda oruç tutulurdu. Böylece ben Müslüman-Türk Kültürü’nü anamdan, baba ocağından, köyümden aldım.”
Ebülfez Bey ve Amcası Mireşref Ağa
Keleki’nin aksakalı Mireşref Ağa bu aile ile ilgili şunları dile getiriyor: “Kadirkulu’nun ailesini benden iyi tanıyan yoktur. Bu aile her zaman alnının teriyle çalışmış, ellerinden geldiğince başkalarına da yardımcı olmuştur. Bu Allah sever ve mihriban insanları akraba ve komşuları, şimdi de en hoş sözlerle yâd ediyor, onların hayırseverliklerini unutmuyorlar.”
Elçibey 1964
Ebülfez Elçibey – Okul Hayatı, Üniversiteye Girişi
Sekiz yaşına geldiğinde, Keleki’de okul olmadığı için, komşu Unus köyünün okuluna başlayan Ebülfez, yedi yıl olan bu okulu çok zor şartlar altında bitirdi. 1955- 57 yılların da Nahçivan’ın en gözde okulu sayılan Ordubad şehrindeki 1 nolu lise düzeyindeki orta mektebe devam etti.
O dönemleri sonraları Ebülfez bey şunları söyleyecektir:
“Dünya görüşümün şekillenmesinde, Ordubad orta mektebi öğretmenlerinin çok büyük rolü vardır.”
9-10. sınıflarda iken Mir Cafer Bağırov’u savunduğum için birkaç defa öğretmenler odasına çağrılıp bu düşüncelerimden vazgeçmem istendi.
10. sınıf öğrencisi iken, Azerbaycan Devlet Üniversitesi’nde Şarkşünaslık (Doğu ilimleri) Fakültesi açılacağını öğrendim. Nizami, Hakanı, Fuzuli ve diğer şairlerimizi daha doğru anlamak amacı ile söz konusu fakülte sınavlarına hazırlandım. 1957 yılında Azerbaycan Devlet Üniversitesi’nin Şarkşünaslık Bölümüne (o yıllarda Filoloji Fakültesi’nin bünyesinde idi) Arap Filolojisi uzmanlığına girdim.
Üniversitenin II. ve III. sınıflarında okurken tarihi-siyasi konulara daha çok ilgi duymaya başladım. Birkaç öğrenci yoldaşım ile birlikte milli siyasi konularda ateşli tanışmalara başladık. Bizde böyle bir fikir oluştu ki, halkımız köle, vatanımız ise sömürgedir.
Bu sohbetler Alim Hasayev, Malik Mahmudov, Rüstem Eminov, Mehdi Ağalarov, Rafık Ismailov, Abbas Musayev ve Zakir Memedov ile aramızda geçiyordu. Azatlık uğrunda mücadele etmeye söz verdik – elbette amatör ruhla başlayan mücahitler olarak. Ancak profesyonel mücadele yollarını da arıyorduk.
Üniversitenin V. sınıfında iken aramızda Arap dilini iyi derecede bilen Malik Mahmudov ile Malik Karayev bir yıl süre ile Irak’a pratik için gönderildiler. Onlar bir yıl sonra döndüklerinde Malik Mahmudov ile siyasi mücadelemizi devam ettirmemiz konusunda ciddi karara vardık ve bir meramname (program) hazırladık. Meramname hakkında yalnız beş kişi bilgi sahibi idi. Ben takip eden süreçte yaklaşık iki yıl (1963-64) Mısır’da tercüman olarak çalıştım. Mısır’da bulunduğum ortam, siyasiler ile ilişkilerim bana çok önemli kazanımlar sağladı.
Mısır’da bu ülkenin devlet adamları ile ilişkilerim oldukça seviyeli idi. Gerek Sovyetler gerek Mısır’ın siyaset adamları beni doğruları konuşan bir insan olarak görüyordular. Onlar birbirlerini aldattıklarında yanlışlıklarını anlatıyordum, bana bakıp gülüşüyordular. Ben söz konusu olduğunda Nasır’ ı da Kruşçev’i de eleştiriyordum. Siyaset dünyasında böylesine hareket istihza yaratıyordu.
Bir gün Luksor şehrinde Sovyet uzmanlarından bir grup ile Devlet Başkanları Kruşçev’i, Nasır’ı, Irak Devlet Başkanı Arifi, Azerbaycan Bakanlar Kurulu’nun başkanı Alîhanov’u, Cezayir Devlet Başkanı Ahmet Bin Bella’yı ve diğerlerini karşılıyorduk. Herkes konuklarla tokalaşıyordu, ben yalnız iki kişi ile Ahmet Bin Bella ve büyük sanatkârımız Reşit Behbudov ile görüştüm, diğerleri geldiğinde elimi cebime koydum. (Şimdi bu hareketim kendime de garip geliyor) Bu davranışımdan dolayı bir soruşturmada geçirdim.
Mısır’dan döndükten sonra Ben, Malik Mahmudov, Alim Hasayev ve Rafik Ismailov birkaç kez görüşüp dörtlü bir grup oluşturduk. Her birimiz 3 kişi seçmeli, bu üçlü gruplardan her biri 5 kişiyi gruba celp etmeliydi. Bir süre geçtiyse de teşkilatı istediğimiz ölçüde kuramıyorduk (Tecrübesizliğimizin yanısıra DTK bizi sürekli izliyordu)
İstediğimiz teşkilatı oluşturamayınca, her birimiz ferdi çalışmaya, daha çok propaganda faaliyetine başladık.
Ben bütün gücüm ile üniversite ve doktora öğrencileri arasında milli şuurun canlanması yönünde propaganda yapıyordum. Hiç kimseye hesap vermediğim gibi bazı konuları yakın dostlarımdan da gizliyordum. Üçlü, beşli, yedili ve dokuzlu olmak üzere gruplar oluşturuyordum. Her grup ile de yalnızca kendim meşgul oluyordum, Bu süreç uzun bir süre ve güç İstiyordu.
1969 yılında Tolunoğulları Devleti (IX. yüzyıl) adlı doktora tezimi yazdım.
1971-74 yıllarında üniversitede artık öğrenci hareketleri görülmeye başlandı. Amacım geleceğe hazırlamaktı. DTK, bir teşkilatın faaliyet gösterdiğini biliyor, ancak bütün çabalarına rağmen ortaya çıkaramıyordu. (Artık sır değil: Bir keresinde üniversitede hocam Aliövset Abdullayev bana DTK’da benim gizli örgüt ve programım olduğu konusunda düşünceler olduğunu bildirdi. Ben, O’nu bunun doğru olmadığına inandırdım, ancak kendim yalan konuşmuştum. (Şimdi hocamdan özür diliyorum)
Ancak DTK bütün dikkati ile beni izliyordu. Ocak I975'de beni tutukladılar. DTK benim yanıma birkaç hoca ve öğrenci yerleştirebilmişti. Ben onları duymuştum. Ancak onları aldatıyordum. (Kim kimi?)
Benim hiçbir hoca veya öğrenciye (hatta DTK ajanlarına) nefretim doğmuyordu. Bazen hatta DTK çalışanlarını bile günahkâr görmüyordum. Bir tek düşmanım vardı. Sovyet İmparatorluğu. Diğerleri onun zavallı hizmetlileri idi. Bu zavallı generallere ve polislere de acıyordum.
Benim işim zalim imparatorluğa karşı mücadele idi. Ocak 1975 Temmuz 1976 arasında hapis yattım.
Ebülfez Elçibey – Sovyetler Sarsılıyor
Ermeni saldırılarının sürdüğü 1980’li yılların sonunda halkın bilinçlenmesi ve teşkilatlanması için büyük çaba sarf eden Elçibey, birçok dernek ve cemiyetin kurulmasında önayak oluyordu. İlk olarak ilmi araştırmalar yapmak ve bunları yaymak için “Çamlıbel Birliği” teşkilatı kuruldu. Bu birliğin kuruluşu hakkında Elçibey, Türkiye gazetesi yazarlarından Sevinç Çokum’a şunları söyleyecektir:
“Önce ilmi bir birlik oluşturmalıyız dedik. Genç âlimler, araştırmacılar ilmi konuları müzakere ediyorlardı. Elbette bunun arkasında siyasi yön de vardı. Sonra Çamlıbel birliğini teşkil ettik, bu birlik Azerbaycan Tarihi ve Edebiyatı ile ilgili meşgul oluyordu. O zamanlar siyaset meydanında Karadağ meselesi belirdi. Hepimiz tarihi ve edebiyatı bir kenara bırakıp siyasetle meşgul olmaya başladık.”
26 Ekim 1988’de yine Elçibey’in öncülüğünde “Varlık Cemiyeti” kuruldu ve bir sıra teşkilatlar da bu cemiyete iltihak etti. Fakat halkın, daha büyük bir birliğin, Halk Cephesinin kurulması gerektiği yönündeki istekleri günden güne artıyordu. 15 kasım 1988 de İlimler Akademisinin önünde yapılan mitingde Ebülfez bey “…ilan etmekle halk cephesi kurulamaz, değişik kesimlerden insanlar birleşip cepheyi kurmalıdır.” dedi. O günlerde iki-üç günde bir mitingler yapılıyordu ve halkın heyecanı üst noktalara çıkmıştı. Bu mitinglerde Elçibey, halkın istek ve arzularını açık bir şekilde dile getiriyordu. 22 Kasım da yapılan mitingde o, “…yanlışlık Moskova’dan atanan yönetimdedir, Azerbaycan bağımsızlığını yitirmiştir” , 27 Kasım mitinginde ise işi daha ileri götürerek, Azerbaycan halkının en büyük ideali birleşmektir” dedi.
1980'lerin sonlarında dünya Sovyetler’i tarihin çöplüğüne atmak için gün sayıyordu. Elçibey ise ülkesinde bağımsızlık mücadelesinin başını çekenlerdendi. O, milliyetler siyasetinde Leninist ilkelerin bozulduğu, Rusçanın emperyalist bir siyaset aracı haline geldiği görüşündeydi. 1988'in ortalarında üç Baltık ülkesi Litvanya, Letonya ve Estonya’da halk cepheleri kurulması ona esin kaynağı oldu. Halk Cephesi 1989'da ilk ‘yarı legal’ konferansını yaptığında ‘Azat Azerbaycan’ mücadelesinin başını çekecek lider olarak seçildi. Elçibey’in öncelikli hedefi;
1. Azerbaycan’ın tam bağımsızlığı
2. Karabağ’ın kurtarılması
Elçibey’in başkanlığındaki Azerbaycan Halk Cephesi, Rus istihbaratının engellemelerine rağmen kısa sürede bir halk hareketi haline geldi. Öyle ki, 1989'da hükümet cepheyi resmen tanımak zorunda kaldı. Elçibey’in ilk aktif eylemi ise, binlerce Azerbaycan Türk’ünün İran sınırına yaptığı ünlü yürüyüş oldu. Bu seferki esin kaynağı Berlin Duvarı’nın yıkılmasıydı. Nahcivan ve Astra’dan binlerce Azerbaycan Türk’ü, 30 Aralık’ta ‘Yaşasın Tebriz-Bakü’ sloganlarıyla sınıra dayandığında, ne Rus askerleri ne de İran askerleri çatışmayı göze alabilmişti. Dikenli tellerse ‘Birleşmiş Azerbaycan’ sloganlarıyla parçalanmıştı.
1990'da dünyaya ‘barış ve kardeşlik’ mesajları veren SSCB lideri Mihail Gorbaçov, Azerbaycan Türkleri’ne başka bir şeyi reva görecekti: Kızıl Ordu. Önce kimse buna inanmadı. Ama 19 Ocak’ı 20 Ocak’a bağlayan gece umulmayan oldu ve Kızıl Ordu tankları tıpkı 70 yıl öncesindeki gibi Bakü’ye giriverdi. 1918'de Mehmet Emin Resulzade öncülüğünde kurulan Demokratik Azerbaycan Cumhuriyeti’nin 27 Nisan 1920'de Kızıl Ordu’nun paletleri altında ezilmesi gibi. Ama bu kez tarihin tekerrür etmesi bu kadarla kalacaktı. Bakü’deki ünlü Azatlık Meydanı’nı dolduran milyonlar kendilerini tankların önüne atıverdi. 130 kişi hayatını yitirdi, 700'ü yaralandı. Ama bu harekâttan sonra siyasetin dengeleri de değişti. Vezirov görevinden alındı ve yerine Moskova’nın ‘has adamı’ Ayaz Muttalibov getirildi.
Halk Cephesi ve Elçibey’in payına ise yeraltına çekilmek düştü. Hükümet, Halk Cephesi’nin yetkililerini tutuklamıştı. Baharla birlikte ortam yumuşadığında Elçibey yine sahneye çıkacaktı. Bu kez Mayıs 1990'da uzun yıllar çalıştığı El Yazmaları Merkezi’nin önünde, halka, ‘Azerbaycan bayrağında orak çekici kullanmayın’ çağrısı yapıyordu.
28 Mayıs 1918 yılında kurulan, Azerbaycan Demokratik Türk Cumhuriyeti’nin meclis binası olan ve 1990’lı yıllarda El yazmalar Enstitüsü olarak kullanılan binanın çatısına, Kızıl Ordu tarafından indirilen bayrağı aynı yere, 70 yıl sonra 28 Mayıs 1990 tarihinde dikmek şerefi Ebülfez Elçibey’e nasip oldu. Ay yıldızlı üç renkli bayrağı dikerken, Elçibey’in o andaki duyguları kendi ağzından sadece şunlardı.
“Sevinçten gözümden iki damla yaş düştü ve ellerim titredi”
Azerbaycan Yüksek Sovyet Meclisi ise Rus askerlerinin Bakü’de olmasından yararlanıp seçim kararı aldı. Halk Cephesi seçime katılırken, Elçibey sadece kurulan seçim bürolarını yöneterek arkadaşlarını destekleyecekti. Olanca hileye rağmen 1991 yılındaki Genel Seçimde Halk Cephesi’nden 30 milletvekili meclise seçilmeyi başardı.
Ebülfez Elçibey – Devlet Başkanlığına Doğru
Rusya’da Boris Yeltsin’in devlet başkanı olduğu 1991'de Halk Cephesi’nde de ilk çatlaklar belirdi. Moskova’da hapis yattığı sıralarda Rus yanlısı olduğu söylenen İtibar Memedov ve Rahim Gaziyev, Elçibey karşısında bir grup oluşturdu. Memedov, ‘Milli İstiklal Partisi’ni kurdu. Elçibey ise dikkatini bir yandan Rus askerlerinden kurtulmaya diğer yandan da işgal altındaki Karabağ’da verilecek savaşa odaklamıştı. 23 Ağustos’ta Bakü’de düzenlenen mitingde komünist partisinin lağvedilmesini isteyen konuşmasını yaptığında, sivil giyimli KGB ajanları tarafından feci şekilde dövüldü.
Azerbaycan ise artık geri dönülmez bir noktaya gelmişti. Komünist Partisi, 14 Eylül’deki kongrede lağvedilmeyi tartışıldı. Elçibey’in çağrısına uyan 100 binin üzerinde Azerbaycan Türk’ü meclisi kuşatınca beklenen oldu. Bağımsızlık ilan edildi. Elçibey ise 100 binden fazla Azerbaycan Türk’üne, “Hukuki yönden bağımsızlığımızı kazandık. Bundan sonraki mücadelemiz gerçek bağımsızlıktır” dedi. Ve 18 Ekim 1991'de bağımsızlığını ilan eden Azerbaycan, 29 Aralık’ta halkın yüzde 98'inin oyuyla bağımsızlığa evet dedi.
Bu sırada gerçekleşen ve tarihe ‘Hocalı katliamı’ olarak geçen olay ise Muttalibov’un sonunu getirdi. Rus destekli Ermeni güçlerinin 10 bin nüfuslu Hocalı kentine yaptığı saldırıdan sadece 1000 kişi kaçabildi. Katliamın ardından adres yine meclisti. Üç gün süren bekleyişin ardından Muttalibov istifa etti, yerine Yakup Memedov geçti. Ama artık cumhurbaşkanlığı seçimi kaçınılmazdı. Elçibey’in bu görevde gözü yoktu. Önce adaylığa yanaşmadı, ısrarlar üzerine ‘evet’ dedi. Seçileceğine kesin gözüyle bakılıyordu. Bundan en çok rahatsız olan ise Moskova ve Tahran’dı. İşte bu sırada Şuşa ve Laçin, Ermenilerin eline geçti. 14 Mayıs’ta mecliste toplanan ve Halk Cephesi milletvekillerini dışlayan bir heyet Hocalı olayından Muttalibov’un sorumlu tutulamayacağı kararını alıp, onu devlet başkanı ilan etti.
Elçibey’e yine meydanlara çıkmak düşmüştü. 200 bine yakın Azerbaycan Türk’ü, meclise yürüdü. Muttalibov ve arkadaşları bir Rus askeri uçağıyla Moskova’ya kaçtı. Ve 7 Haziran 1992'de Elçibey oyların yüzde 59.4'ünü alarak devlet başkanı seçildi.
Ebülfez Elçibey’in Yaşama Geçen Çalışmaları
Elçibey’in Cumhurbaşkanlığı dönemindeki en büyük başarılarından biri 80 binlik Rus askerini Azerbaycan topraklarından çıkarmasıdır. Elçibey’in özel teklifi üzerine, Rus askerlerinin Azerbaycan’ı boşaltmaları için Rusya’yla devletlerarası bir anlaşma da imzalandı. 1993 yılının 26 Mayısında, 73 yıl aradan sonra Rus askerleri Azerbaycan topraklarını kansız savaşsız terk etti. (SSCB’den ayrılıp bağımsız devlet olan ülkeler arasında Rus askerlerini topraklarından çıkaran ilk devlet Azerbaycan olmuştur.)
– Elçibey, Rusya’ya resmi seferde bulunarak (12-13.10.1992) Boris Yeltsin’le birlikte “Azerbaycan Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu arasında dostluk, emektaşlık ve karşılıklı tehlikesizlik hakkında mukaveleyi imzaladı. (12.10.1992) (Bu, Azerbaycan’ın bütün tarihi boyunca eşit hukuklu devlet gibi Rusya ile imzaladığı ilk mukaveledir.)
1992'de Azerbaycan Anayasası’nda Devlet Dili “Türk Dili” olarak belirtildi. (1995 yılında Haydar Aliyev meclisteki çoğunluğu sağlayarak Anayasadaki “Türk Dili” ibaresini kaldırmış yerine “Azerbaycan Dili” ibaresini koymuştur.) Not: Türk Dili’nin Devlet Dili olmasında dönemin Meclis Başkanı İsa Gambar’ın önemli etkisi olmuştur.)
1930 yıllarında, Azerbaycan Türkleri’ne zorla kabul ettirilmiş kril alfabesinin kullanılmasına da son veren Ebülfez ELÇİBEY, iktidara geldiğinde ilk icraatlarından birisi olarak, latin alfabesine geçmeyi gerçekleştirdi. Bir genelge yayınlayarak, bütün devlet kuruluşlarındaki yazışmaların Türkçeyle ve latin alfabesiyle yapılması talimatını verdi.
Lise ve Üniversitelere test usulü sınavların yapılması Elçibey yönetimin en önemli başarılarındandır. Yüzlerle genç, yabancı ülkede çeşitli dallarda eğitim almak imkânı sağladı.
Elçibey, Güney Azerbaycan’da (İran’ın kuzey batısı) yaşayan Azerbaycan Türkleri’nin kültürel haklarını savunmuştur. Elçibey’in en büyük arzularından biri: Güney Azerbaycan’ın başkenti Tebriz’de Azerbaycan Bayrağı’nın dalgalanmasıydı.
Bükü Ceyhan Petrol boru hattının temelleri Kasım 1992'de Azerbaycan Cumhurbaşkanı Elçibey ve Türkiye Cumhurbaşkanı Özal tarafından atıldı.
Elçibey iktidara geldiğinde devlet kasasında tek ruble nakit kalmamıştı ve dört aydan beridir de maaşlar dağıtılamamıştı. Bu durum, Azerbaycan ekonomisinin talancı bir zihniyetle idare edilmesi kadar, tedavülde Rus parasının geçerli oluşuyla yani, para yönünden Rusya’ya bağımlılıkla da yakından ilgiliydi. Bu bağımlılığa son verecek cesur adımlar atmak gerekiyordu. Elçibey, milli paranın tedavüle sokulmasıyla ilgili kararnameyi imzalayarak, Fransa’da “MANAT” bastırdı ve Rus rublesiyle aynı anda tedavüle bıraktı. Bu olay devletin nakit para sıkıntısını ortadan kaldırdı ve maaşların ödenmesine bir imkân sağladı. Manatın kur değeri Rus rublesine göre on kat daha pahalıydı. Yani bir manat on Rus rublesine bedel tutuldu. Elçibey’in görev süresinin sonuna kadar bu oran 1/10'dan ancak 1/9-a gerilemişti ki, aradaki bu fark, manatın bir yıl içinde değerini koruduğunu göstermektedir. Bir başka ifadeyle Sovyetler Birliğinden kopmuş cumhuriyetler içerisinde, parasının değerini sabit tutabilmiş tek ülke Elçibey dönemi Azerbaycan’ı olmuştur.
Cumhurbaşkanı Elçibey’in özel emriyle, iktisadi reformlara hemen başlandı. Önce, üretimdeki düşüşü durdurmak ve kamu kurumlarını dağılmaktan kurtarmak için acil tedbirler alındı. Eski ekonomik ilişkilerin bir ölçüde de olsa yeniden kurulmasıyla, mevcut teknolojinin iktisadiliğini yitirmesi önlenmiş oldu. 1993 yılının ortalarına gelindiğinde, istatistikler üretimde artış göstermeye başladı. Ekonomide kamu iktisadi teşebbüslerinin rolünün azaltılması, özelleştirme ve benzeri liberal reformlar yoluyla özel sektörün doğması ve ağırlığını artırması amaçlandı. Bu amaçla “Devlet Emlak Komitesi”, “Sahipkarlığa Yardım ve Antimonopol Komitesi”, “Yabancı Yatırımlar Üzere Devlet Komitesi”, “Ekonomi Bakanlığı” ve başka kamu kuruluşları oluşturuldu. Boşalan devlet hazinesini doldurmak üzere birtakım fonlar oluşturuldu. Kısa bir zamanda hazineye 1.5 ton altın ve başka değerli metaller toplandı. Bu dönemde, devletin döviz rezervlerinin bir kısım özel şahısların tasarrufunda olması, Milli Banka’da para tedavülünü zorlaştırıyordu. Hukuk Muhafıza ve Vergi Organları’nın ciddi çalışmaları sonunda, 1993 yılının ortalarına gelindiğinde, Milli Banka’daki resmi ve özel hesaplarda biriken döviz miktarı 156 milyon dolara ulaşmıştı. Bir mukayese için söylemek gerekirse, 1992 yılının aynı döneminde bu rakam 1.6 milyon dolar idi.
Elçibey, demokratikleşme sürecine de çok özel bir önem veriyordu. Toplumda siyasi partilerin serbestçe teşekkülüne imkân sağlamak için siyasi partiler kanununu, basın hürriyetini garanti altına alacak kanunları, derneklerle ilgili yasaları ardı ardına uygulamaya koydu. Basın kuruluşlarını güçlendirmek amacıyla onlara Cumhurbaşkanlığı fonundan 100 milyon ruble para ayırdı. Bu kanunlar yürürlüğe girdikten sonra, Azerbaycan’da neşredilen gazete ve dergilerin sayısı 500-ü aştı. 30'dan fazla siyasi parti ve 200-e yakın derneğin, Adalet Bakanlığı’nca tescili yapıldı.
-Komünist geleneğin, etnik kimliği ve etnik problemleri yok sayan yaklaşımını terk ederek, konuyu yabancı güçlerin istismarlarından da kurtaracak mahiyette adımlar attı ve bu alanda yasal düzenlemelere gidildi. Kendisi ateşli bir Türk milliyetçisi olmasına rağmen, etnik grupların da kendi kültürlerini yaşatma hakları olduğunu kabul etti ve bu konuda onlara çeşitli imkânlar sağlandı. Bunların sonucunda Bakü’de otuza yakın kültür merkezi kuruldu. Cumhurbaşkanlığı fonundan para yardımı alan gazetelerin arasında, azınlıkların kendi dillerinde çıkardıkları dört gazete de vardı. Hatta bu grupların, haftada bir kaç saat televizyon ve radyo yayını yapmalarına da izin verildi.
-Birleşmiş Milletlerin Bakü temsilciliği, Elçibey zamanında açıldı. Rusya, Türkiye, Gürcistan, Moldova, Ukrayna, Kazakistan ve Türkmenistan’la dostluk ve siyasi, kültürel, ekonomik işbirliği anlaşmaları imzalandı. A.B.D. ile ciddi siyasi ilişkiler kuruldu. A.B.D. , İngiltere, Rusya, Almanya gibi büyük devletler dâhil, dünyanın 15 ülkesinde büyükelçilikler açıldı.
Rusya’nın Azerbaycan’ı terk ederken silahlarını Albay Suret Hüseyinov’a vermesi, İran ve Rusya’nın planlarıyla Suret Hüseyinov, Azerbaycan’ın 2. büyük şehri Gence’de 4 Haziran 1993'te ayaklanma başlattı. Ayaklanma ve ülkedeki vatandaşlar arası çıkan çatışmalar neticesinde kardeşkanının akmasını istemeyen Elçibey, Rus gizli servislerinin Bakü’de terör olayları yapacağını öğrenmiş ve gizlice uçakla Nahçıvan’a gitmiştir. Elçibey, köyü Keleki’de 4 yıl 4 ay kaldıktan sonra Bakü’ye dönmüş ve Azerbaycan muhalefetine katılmıştır.
Elçibey 22 Ağustos 2000'de 62 yaşında prostat tümörü nedeni ile tedavi gördüğü, çok sevdiği Türkiye’sinin başkenti Ankara’da vefat etti.

Ziyaret -> Toplam : 125,24 M - Bugn : 123462

ulkucudunya@ulkucudunya.com