Hikmet Tanyu ( 09 Ocak 1918 - 11 Şubat 1992 )
01 Ocak 1970
Hikmet Tanyu, 9 Ocak 1918'de Ankara'da doğdu. Doğduğu kentte Gazi İlkokulu'nu ve Gazi Lisesi'ni bitirdi. Babasının ölümü üzerine öğrenimine ara vererek Kadastro Fen heyetinde memurluğa başlamak zorunda kaldı. Bu arada üç yıl süren vatan hizmetini yedek subay olarak tamamladı. Terhisinden sonra, İç işleri Bakanlığı'nın açtığı bir sınavı kazanarak, Mahallî İdareler Genel MüdürlüğüKöycülük bürosunda çalıştı. Buradayken Meskûn Mahaller Kılavuzu adlı eserin hazırlanmasıyla görevlendirildi. Türkçü hareketlere katıldığı bahanesi ile 29 Haziran 1944'te tutaklandı ve İstanbul'a götürüldü. Türkçülüğe yönelik devlet terörünün estirildiği o dönemde, "Irkçılık-Turancılık Dâvası"nın 24 (yirmidört) sanığından biri olarak tutuklandı, işkencelere maruz kaldı, yargılandı ve sonunda beraat etti. Bu olaylar yüzünden, öğrencisi bulunduğu Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nin Felsefe Bölümü'nü 1948 yılında bitirebildi. Buna rağmen tabiî ve kanunî hakkı olan lise öğretmenliğine atanmadı. Pınarbaşı ve Kayseri'de ilkokul, Osmaniye'de ortaokul öğretmeni olarak çalıştırıldı. Daha sonra Ârifiye İlköğretmen Okulu'nda değişik derslerin öğretmenliğini yaptı. 1955 yılında, uzun mücadelelerden sonra, Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi'ne "Dinler Tarihi" asistanı oldu. Doktorasını, 1955 yılında tamamladı. 1966 yılında doçent, 1973'te profesör oldu. 1960 yılında Almanya'da, 1962-1963 yıllarında İsrail'de, 1971-1972 yıllarında da Almanya, İngiltere ve Fransa'da ilmî incelemelerde bulundu. 1972 yılında üstlendiği Dinler Tarihi Kürsüsü başkanlığı görevini emekli oluncaya kadar sürdürdü. Ayrıca, 1977-1980 yıllarında A. Ü. İlâhiyat Fakültesi'nin dekanlığını yaptı. 1980'de başlayan emeklilik dönemini, ilmî çalışmalarını sürdürerek, yeni eserler yazarak ve bazı eserlerin yeni basımlarını hazırlayarak İstanbul'da (Heybeliada'da) geçirdi. Hakka yürüyüşü 11 Şubat 1992'dedir.
Yazı hayatına genç yaşında, milliyetçi dergilerde şiirler ve yazılar yayınlayarak başlayan Hikmet Tanyu, değişik dergi ve gazetelerde 300'ü aşkın makale yayınladı. Türkçülük, dinler tarihi, Türk tarihi, eğitim-öğretim, halk bilimi ve edebiyat ile ilgili 20 dolayında da kitabı yayınlandı. Başta Orkun olmak üzere, milliyetçi dergilerde çıkan bazı yazılarında Çivicioğlu, Çivicioğlu Ârif, A. Çivicioğlu iğreti adlarını kullandı.
Prof. Dr. Hikmet Tanyu, Türk milletinin yetiştirdiği değerlerden biridir. O, kimseden bir şey talep etmemiş, hiç kimsenin hatırı için de doğru bildiklerinden taviz vermemiş; 50 yıllık hizmet hayatını hep alnının teri ve hakkı ile elde etmiştir. Emekli olduktan sonra da ülküsünden, azminden ve çalışma şevkinden bir şey kaybetmemiş, kitapları kapatıp bir köşeye çekilmemiş; her güne, yeni bir şevk ve azimle başlamıştır.
Hikmet Tanyu, Türkiye'de Dinler Tarihi sahasında doktora yapan ilk akademisyendir. Dinler Tarihi'nin ilmî esaslara uygun gerçek ve saygın bir bilim dalı hâline gelmesinde emeği büyüktür.
Atsız - Sabahattin Ali dâvası vesile yapılarak Türk milliyetçiliği aleyhinde girişilen Haçlı seferi esnasında, Hikmet Tanyu, 29 Haziran 1944'te tutuklandı. İstanbul'a sevkedilen Tanyu, Emniyet Müdürlüğü Birinci Şubesinin nezarethanesindeki 14 numaralı hücreye kapatıldı. Hikmet Tanyu, bu hücrede altı ay kadar kaldı, daha doğrusu çile doldurdu.
3 Temmuz günü, o zamanlar Emniyet Umum Müdür Muavini bulunan Kâmuran Çuhruh'un huzuruna çıkarıldı. Türkçülere karşı çok zalim davranan Çuhruh, Ankara'daki gösteriler sırasında başvekile sövmüş olduğu tarzında bir takım hayâl mahsulü suçlamalarla Hikmet Tanyu'ya hücumlarda bulundu. Tanyu'nun bunları reddetmesi üzerine ise, yanında bulunan polis Muzaffer'e:
- Bunu at mutena hücreye de anlasın... emrini verdi. Mutena hücre, tabutluk denilen işkence odasının birinci şubedeki özel ismiydi. Ve Tanyu, bu emir üzerine 19 numaralı tabutluğa sokuldu.
Ayağa kaldırılmış birer tabuttan farkı olmayan bu işkence odaları, içleri madenî bir madde ile kaplı ve tavanları büyük ampullerle süslü (mutena hücre) lerdi. Tavanlarındaki 1500 mumluk ampuller, içine tıkılanın beynini pişirmek ve bu suretle suçunu (!) itirafa mecbur bırakmak vazifesini görürlerdi. Birinin numarası 19, diğerinin 20 idi. Hikmet Tanyu 19 numaralısına sokuldu ve o sıcak Temmuz ayının iki gününü, 3 ve 4 Temmuz gün ve gecesini, bu mutena hücrede geçirdi.
Tabutluğa 3 Temmuz sabahı koyulan Tanyu, ertesi gün akşam vaktine kadar orada -yemek yemesine de izin verilmeden- işkenceye maruz bırakıldı. Nöbetçi polislerin, çömelerek beklemesini tavsiye etmelerine karşı, o büyük bir kinle saatleri ayakta, hem de dim dik ayakta geçirmeyi tercih etti. Polisleri şaşırtan bu hareket,Hikmet Tanyu'nun Türklük, hak ve hürriyet için ölünceye kadar mücadele azmini kuvvetlendirmeye yaradı.
Hikmet Tanyu'nun ifadesinin alındığı günlerde, Kâmuran Çuhruh da tahkikat odasında bulunmuş ve diğerlerinde yaptığı gibi sık sık söze karışmıştı. Hikmet Tanyu'nun haklı müdafaaları karşısında, yapmacık hareketlerle kızıp köpürüyor, bağırıyor, ağzına geleni söylüyordu. Tanyu'nun Atsız ile olan münasebetlerinden bahsettiği esnada da:
- Ulan, bu herif kim oluyor, diye gürlemitti, Kadastro'da Atsız'a yardım da ne demek?Aptal, hadi bakalım, şimdi o size yardım etsin sizleri buradan kurtarsın...
Tanyu'nun celâdetli sözleri karşısında bir aralık çok kızan Çuhruh:
- Ulan köpekler... Sizin sekizinizi de temizlerim!.. diye bağırmış ve tabancasını eline alarak bu tehdidi yapabilecek durumda bulunduğunu göstermek istemişti.
Tanyu, bu ifade odasında, ifade vermek değil, tehditlere göğüs germekle vazifeli imiş gibi bir vaziyetle karşılaşmış ve:
- Senin, burada sağlam dişin söküldüğünden haberin var mı?
- Seni aşağıda öldürtürsem ve doktor raporu ile de kalbden öldüğünü tevsik ettirirsem kim ne der?Bunu yapamaz mıyız?Seni kim arar sorar? gibi birbiri ardına yapılan hücumlara, tehditlere büyük bir sabır ve metanetle direnmitti.
Hikmet Tanyu, diğer Türkçülerle birlikte beraat kararı aldıktan sonra, yıllar süren bir uğraşma sonunda bu işkenceci şefler aleyhine dâva açmış ve onları sanık sandalyasına oturtmayı başarmıştır. 1944-1945 yıllarının o zilletli günlerinde, vatanlarını ve milletlerini sevmekten başka bir düşünceleri olmayan vatanseverlere kan kusturan, işkence yapan o insanlar, adaletin karşısında günahlarının hesabını verirken 1950 seçimlerinden sonra çıkarılan Af Kanunu imdatlarına yetişmiş ve Yargıtay aşamasındaki dâva durdurulmuştu. Ancak Hikmet Tanyu'nun Türkçülük Dâvası ve Türkiyedeki İşkenceler adlı eseri, kanunun bağışladığı günahı vicdan mahkemelerinin huzuruna çıkarmak vazifesini görmüştür.