« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

18 Eki

2016

MİCHAEL RUBİN'İN YAZISI:

01 Ocak 1970

Türkiye'nin başarısızlıkla sonuçlanan darbesinin ardından neredeyse üç ay geçti. 15 Temmuz'da yaşanan hadiseler önceden tahmin edilebilir nitelikteydi, fakat buna rağmen insanlar o günün modern Türkiye tarihinin önemli günlerinden biri olduğuna karar verdiler. Buna rağmen darbenin bir defaya mahsus olduğunu düşünmek de hata olabilir. Türkiye aslında iki darbe deneyimledi, fakat bu sayı üçe yükselecek ve gelecek darbe çok daha fazla şiddet dolu olacağı gibi Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a hayatıyla ödeyeceği kadar pahalıya patlayabilir.

15 Temmuz 2016 günü yaşanan darbe sakarlıklarla dolu acemice bir darbe girişimiydi. Buna rağmen Erdoğan başarısızlığa uğrayan kalkışmayı ''Allah'ın bir hediyesi,'' olarak adlandırmıştı, çünkü bu sayede gerçek ve kurgusal muhaliflerini yolundan temizlemek için bir sebep eline geçmiş oldu. Erdoğan, Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) olarak adlandırdığı eski müttefikinin takipçilerini işaret ediyordu. Erdoğan'ın sunduğu ikinci dereceden deliller, hem Türk medyası hem de ABD hükümeti tarafından şüphe ile karşılandı. Dani Rodrik, Harvard Üniversitesi'nden bir profesör ve üst düzey bir Türk generalinin damadı, Gülen'in takipçilerinin neden ve nasıl bu işe karışmış olabileceklerinin en tutarlı görüşü ortaya koydu. Rodrik ikna edici bir delil sunuyor fakat her ikisine istinaden tedbirli olmalı, çünkü ihmal edilmiş bir bilgi sonucu değiştirebilir. Bu işten kimin karlı çıktığına (cui bono) dair sonuçlar çıkarmak, meydana gelen olaylar gibi istenmeden varılan sonuçlar üzerinden önseziler ile yapılan varsayımların her zaman başarılı olacağını düşünmeyi gerektirir.

GÜLEN TAKİPÇİLERİ DARBEYE ORTAK
Benim kendi okumam bazı Gülen takipçilerinin bu kalkışmaya ortak oldukları ve hatta önceden bu olayın gerçekleşeceğini biliyor olabilecekleri, bazı Kemalist subayların da kendilerine katıldığı yönünde. MİT ve AKP içinde bulunan herkesin ellerinin temiz olmadığını düşünmek için de elde yeterli bilgi var. Olanlar konusunda Gülenciler günah keçisi ilan edildiler. Eninde sonunda darbenin ardında kim vardıysa – ve Türkiye'nin geçmişteki darbelerinin aksine, bu yeterince açık değil – kesin olan bir şey var o da Erdoğan'ın darbeyi olaylar ortaya çıkmadan saatler önce öğrenmiş olduğudur.

İkinci darbe ise Erdoğan'ın yaptığı sivil darbedir. Aslında 15 Temmuz'da kalkışılan darbeye nazaran Erdoğan'ın sivil darbesi Türkiye'nin dokusuna ve demokrasisine daha fazla zarar verebilecek niteliktedir. Eylül 2016'da yayınlanan 'Türkiye'nin Reichtag Yangını' başlıklı yazımda yorumladığım gibi, bunu söylemek hoş değil fakat Erdoğan'ın entelektüel terbiyesi ve Makyavelist politik görünüşü bu noktayı işaret ediyor.

3. DARBE YOLDA
Üçüncü bir darbe girişiminin yolda olduğuna dair şimdiden bazı fısıldaşmalar yapılmaya başlandı bile. 2013'te Erdoğan, Gülen ile olan dostluğunu sona erdirdiğinde, Türk liderin başka dostları da vardı. Sedat Peker'in durumu ilgi çekici. Aşırı milliyetçi olan Peker yaygın şekilde Türkiye'nin en güçlü mafyası olarak biliniyor. Peker, Ergenekon davası süresince hapisteydi, fakat dava dosyasında bulunan delillerin sahte oldukları ortaya çıkmadan önce ilk serbest bırakılan da o oldu.

Oysa Peker'in kavgacı geçmişi Erdoğan'ın kendisiyle yakınlaşıp işbirliği yapmasına engel teşkil etmedi. Gülenciler geniş bir alana nüfus etmeyi başarmış olabilirler ancak Peker'in bağlantıları ise yine de daha güçlü. Erdoğan her nasıl kirli işlerini yaptırmak için geçmişte Gülen'in ağını kullandıysa, şimdi benzer kirli işleri için Peker ve eski DYP'li Mehmet Ağar'ı (geçmişi karışık işlerle dolu olsa da Erdoğan'la yakın ilişkiler geliştirmişti) da benzer şekilde kullanması olası. Nihayetinde Erdoğan'ın hedefinde kim yok ki, Gülenciler, etnik Kürtler, liberaller, feministler, ve politik rakipleri, Erdoğan sadece düşmanlarını değil, Peker ve yakın dostlarını da bertaraf ediyor.

Yakında kritik bir sorunun yanıta ihtiyacı olacak. Ne Erdoğan ne de Türk mafyası içerisinde bazı, daha ziyade gölgeler ardındaki, figürler rekabeti hoşgörecek tipler değiller, gücü paylaşmak konusunda geriye sadece Erdoğan ve Türk mafyası kaldığında neler olur? Böyle bir rekabet ortamı oluşursa, bu işe şiddet karışır mı?

SADECE YÜRÜYEN ÖLÜ BİR ADAM
Erdoğan'ın aşırı güç kazanmasının olumsuz yanı, bir vakum gibi bir taraftan gücü çekip kendi gelişirken diğer taraftan dışarı da atıyor olmasıdır. Erdoğan Türkiye'yi benzersiz ölçüde kutuplaştırmış ve onu düdüklü bir tencereye dönüştürmüştü. Karşı tarafa baskı oluşturmak için uygulanan normal politik rekabetin yerini bundan böyle oldürmeye yönelik politik şiddet olaylarının alması olasıdır. Derin devletin doğası politik ve etnik gruplaşmalara kadar uzanır, 1996 Susurluk skandalı bize bunu göstermişti. Eğer Erdoğan suikaste uğramış olsa – ve orada buna kalkışacak birileri var – Türk derin devleti, vakumu doldurmak konusunda geride kalan en büyük muhtemel güç olacaktır. Peker hakkında genel olarak konuşulan konu, kendisinin hırslarını ve ideolojisini bir kenara bırakmaya uygun birisi olmadığı yönünde. Peker geçmişte devletin dizginlerini eline almak istememiş olsa da, kendisini başkanlık sarayına bir kukla olarak oturtmak isteyebilecek çok sayıda kıdemli Türk politikacı ile yeterli bağlantılara sahip. Erdoğan kendisinin bir sultan olduğuna inanabilir, gerçekte ise, kendisi aslında sadece yürüyen ölü bir adam olabilir.

Kaynak: https://www.aei.org/publication/the-next-phase-in-turkeys-political-violence/

Ziyaret -> Toplam : 125,26 M - Bugn : 13052

ulkucudunya@ulkucudunya.com