Sonu iç savaştır
Ali Sirmen 01 Ocak 1970
Cumhuriyet’in cumartesi günkü “Ak silahlanma provokasyonu” manşeti tüyler ürperticiydi.
Haberde, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından peş peşe yapılan sivillere yönelik silahlanma çağrılarından, Akit gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak’ın önerilerinden ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in “Ak silahlanma” başlığı altındaki davetlerinden söz edilmekte, Osmanlı Ocakları 1453’ün Başkanı Emin Canpolat’ın “Erdoğan için ölür, Erdoğan için öldürürüz” ifadesine yer verilmekteydi.
Bu şiddet çağrıcıları hakkında herhangi bir işlem yapılmaması da, iktidar destekli bir kampanya karşısında olduğumuz gerçeğini gün yüzüne çıkarmaktadır.
Her şey açıkça gösteriyor ki, silahlananlar AKP ve yandaşlarıdır.
Silahlanma kampanyasının, neden AKP ve yandaşlarının silahlandırılması anlamına geldiğini, uzun uzadıya anlatmaya yeltenmek, bu gerçeğin zaten farkında olan siz okurların zekâsına saygısızlık olacağından böyle bir işe kalkışmıyorum.
***
15 Temmuz darbe girişiminin hemen sonrasında, aleniyete dökülmeden önce de kamuoyunun uyanık kesimi tarafından, boyutları tam olarak kestirilemese de bilinen “Ak silahlanma”nın, bize Başkanlık sistemi diye yutturulmaya çalışılan rejimin aslında ne olduğunu net biçimde ortaya koyduğu açıktır.
Aralarındaki farklılıklara karşın, kaba çizgileriyle faşizm olarak adlandırılan bütün rejimler, tarihin her döneminde, kendi silahlı milis rejimlerini kurmuşlardır.
Böyle olmasında da şaşılacak bir yön yoktur. Bu rejimlerde iktidar değişimi oy ile değil silahla olacağından tedbir olarak da kamuoyunu demokratik yöntemlerle ikna metotlarının da kıymeti harbiyesi kalmamakta, silahlı önlemler önem kazanmaktadır.
Ama, milis güçleri tarihin hiçbir döneminde, faşizan yönetimlerin kaçınılmaz sonlarını önleyememiştir. Akıbetin tecellisinde, kimi zaman iç, kimi zaman da dış etkenler amil olmuştur.
Ak silahlanma girişimleri Türkiye’yi çok büyük bir iç savaş tehlikesiyle karşı karşıya getiriyor. Hemen belirtmek gerekir ki, böyle bir çatışmayı sonunda kimin kazanacağı belli değildir.
Sivillerin silahlandırılması işinde, sonunda en çok silahın kimin elinde toplanacağı, çatışmadan kimin galip çıkacağı hiç belli olmaz. Fethullahçıların, iktidarın müzaheretiyle, devlete sızıp silahları ellerine geçirmeleri ve bunları da kendilerine müzahir olan iktidara karşı, başarıya erişmesine ramak kalmış bir darbe için kullanmış olmaları sözünü ettiğimiz olgunun kanıtıdır.
***
Sivilleri silahlandırarak, iktidarın milis güçlerini oluşturmanın asıl gayesi siviller üzerindeki baskıyı tahkim etmektir ve darbelerin engellenmesi gibi bir gerekçeyle mazur gösterilebilmesi imkânsızdır.
Darbelerin engellenmesinin yolu, demokrasiyi güçlendirmek, halkın onun çevresinde kenetlenmesini sağlamaktır.
Siyasetçinin, darbeci karşısındaki en büyük gücü, yegâne silahı budur.
Türkiye’nin hayli renkli ve zengin darbeler tarihi, halkın desteğini almamış, hiç değilse halkın tarafsız kalmasını sağlayamamış darbe girişimlerinin başarısızlığa mahkûm olduğunu, iktidarda kalmayı başaranların ise, Kenan Evren örneğinde olduğu gibi halkın desteğini aldığını göstermiştir.
Sonuç olarak, darbecilere karşı en iyi silah demokrasiyi, tüm kurum ve kurallarıyla işler kılmak ve halkın demokratik bilincini uyanık tutmaktır.
Yoksa sivilleri silahlandırmak, sonu belli olmayan bir maceraya atılmak, ülkeyi de bir iç savaşa sürüklemekten başka sonuç vermez.
“Olsun, ben iç savaştan da galip çıkarım!” diye düşünenler varsa bilsinler ki büyük yanılgı içindedirler.
İç savaşlardan kimin galip çıkacağı hiç belli olmaz. Daha doğrusu iç savaşın galibi olmaz.
Bakın şöyle bir çevrenizde iç savaşa gidenlerin haline, artık hiçbirinde “galibin!”yöneteceği bir ülke bile kalmadığını görürsünüz.