« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

18 Haz

2008

Türbana bir de bu açıdan bakalım

İsmail KÜÇÜKKAYA 18 Haziran 2008

"Cumhuriyet'in en büyük projelerinden birisi" Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kurulmasıydı. "Atatürk'ün aydınlanmacı dehasının din-devlet ilişkilerine yansıması" olarak 1924'te kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı, hem "laiklik ilkesinin uygulanması" hem de "halkın dini açıdan doğru bilgilendirilmesi" bakımından hayati bir misyon üstlenmişti.

Bu, Türkiye'nin İslam dünyası içinde "kendine özgü yapısıyla farklılaşmasının" ana unsurlarından birisini oluşturdu. 11 Eylül sonrasında tırmanan Batı-Doğu, Hıristiyan-Müslüman dünyası arasındaki gerginliklerden endişe duyan Batılı karar vericiler, "Diyanet modelimizi" incelemeye başladılar. ABD'den ve AB'den üst düzey temsilciler peş peşe Diyanet'i ziyaret edip, bilgi aldılar.

Son günlerde Doğu-Güneydoğu Anadolu'ya yönelik olarak Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu dikkat çekici bir dizi ziyaret gerçekleştiriyor. Bardakoğlu, Başbakan Erdoğan, CHP Lideri Baykal, Merkez Bankası Başkanı Yılmaz'ın Diyarbakır-Urfa gezilerinin ardından bölge illerini tek tek dolaşıyor. Biliyor musunuz, "Diyanet'in en parlak isimleri de bölge illerinde müftülük" görevi yapıyorlar. Detayına bir başka sefer gireriz. Ayrıca vizyoner bir bakış, önemli bir girişim, El-Ezher'e rakip geliyor. Diyanet, uluslararası boyutta bir fakülte kuruyor.

Şimdi, Anayasa Mahkemesi'nin son kararı ışığında tekrar iç ve dış kamuoyunun gündeminde ilk sıraya yükselen türban konusuna bakalım.

Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Demirel, hafta sonundaki görüşmemizde, uzun uzun türban meselesinin tarihselliğini anlattı. Demirel, "Kur'an-ı Kerim 'ikra' diye başlar. 'Oku' diye emreder" dedikten sonra, şöyle konuştu:

"Bakınız Türkiye'nin son dönemdeki üç Diyanet İşleri Başkanı'nın kızları başlarını bağlıyorlardı. Üniversite zamanına gelince babalarına ne yapmaları gerektiğini sordular. Mehmet Nuri Yılmaz, Tayyar Altıkulaç ve Ali Bardakoğlu, kızlarına Kuran'ın 'oku' hükmünü hatırlatıp, başlarını açarak üniversiteye gitmesini istediler. Kızlar üniversitede başı açık okudular, dışarıda başlarını bağladılar."

Bu örnekler hayli çarpıcı değil mi? Demirel, samimi olarak türban konusuna çözüm arayanlara bu modeli hatırlatıyor. Demirel'in sözlerine, şu anda Diyanetten Sorumlu Devlet Bakanı olan bir dönem Diyanet İşleri Başkanlığı da yapan Sait Yazıcıoğlu'nun kızının başının açık olduğunu ekleyebiliriz.

Demirel'le Fethullah Gülen'in buluştuğu nokta

İlginçtir, Demirel bize "türban İslam'ın şartı değildir. İslam'ın beş şartı vardır. Kelime-i Şahadet getiren Müslüman'dır. Onun dışındakileri yaparsanız sevaptır" dedikten bir gün sonra Fethullah Gülen'in gazetelerde bir değerlendirmesi yer aldı. Fethullah Gülen, "Hiçbir Müslüman başörtüsünü Kelime-i Şahadet ile bir saymamalıdır" diyor ve başörtüsünün dinin muamelat kısmına ait bir farz olduğunu belirtiyor. Gülen ayrıca bu konunun kavga sebebi olmaktan çıkarılması tavsiyesinde bulunuyor.

Sorun şu: "Siyasetin, dine ait böyle bir alanı kendisine malzeme yapması."

Askerler açısından konuya bakınca...

Yapılan tartışmaların, olağan zemininden çıkmasından askeri kesim de rahatsız. Bir ara Yaşar Paşa, çene altı formülünü gündeme getirerek, "annelerimizin başörtüsü"ne ilişkin yaklaşımını ortaya koymuştu.

Bir keresinde bir başka paşayla bu konuda konuşurken, "genç kızlarımız türban takmaları konusunda baskı görüyorlar. Evlerinde, mahallelerinde çeşitli yöntemlerle, teşvik veya ceza sistemleriyle baskı altındalar. Devlet, kendi mekanizması içinde denge kurmaya çalışıyor. Unutmayın, bu yolla çoğu genç kızımız da türban tak baskısından kurtuluyor" yorumunu yapmıştı.

Anlayacağımız, meselenin pek çok boyutu var. Her ne olursa olsun kabul edelim, türban bir sorun. Her toplumsal sorun gibi bunun da çözülmesi gerekir. Konu, maalesef sadece üniversitelerde okuma kapsamında ele alınamıyor. O zemine çekilebilse zaten çoktan çözülecek. Türbana karşı çıkanlar bile bu yasak konusunda iç huzuruna sahip değiller.

Tartışma, daha çok Cumhuriyet'in kazanımlarının yavaş yavaş elden gideceği endişesi ve "geleceğe dair korkular" temelinde yürüyor. Siyaset, soruna kötü bir zamanlama ile yanlış bir müdahale yaptı, iyi bir modelleme kuramadan, uzlaşmayı sağlamadan ve karşı teminatları gösteremeden inisiyatif kullandı. İş, inatlaşmaya gitti. Anayasa değişikliği çözüm getirmedi, çözümsüzlük katsayısını yükseltti.

Toplumumuzun pratik hayatından ürettiği çözüm ile devletimizin aklının buluştuğu noktada bu sorun ortadan kalkacaktır. Bu konu, siyasetin sömürü alanından mutlaka çıkarılmalıdır. Bence kum saati şimdi o noktaya doğru akmaya başladı.

Ziyaret -> Toplam : 125,11 M - Bugn : 139960

ulkucudunya@ulkucudunya.com