Hemşerim sizin sistemde Sivas ne yana düşüyordu?
Servet Avcı 01 Ocak 1970
Başkanlık olmazsa Türkiye'nin bölünebileceğini öğrenmemiz iyi oldu!.. İtibar etmemiz lâzım!.. Sonuçta bunu söyleyen kişi Umum Minibüsçüler Odası Başkanı değil, Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı... Yani Türkiye'yi bölünmekten kurtaramayacak olan Parlamenter sistemin 'kâğıt üzerinde' bir numarası... Ona inanmayacağız da kime inanacağız?
Başbakan özetle diyor ki: Mezarlıkta gidiyoruz, ıslık çalın ıslık... Islık çalamayanlar da zurna taklidi yapsın!..
Siyasette 'korkutarak mesafe alma teknikleri' klâsiktir aynı zamanda... 82 Anayasa kampanyası böyleydi meselâ... 'Hayır' oyu verecek olanlar ülkeyi eski günlere döndürmek isteyenlerdi!.. Olağanüstü hâl şartlarında kullanılan oyun rengi bile kahverengiydi... 'Evet' oyu ise beyazdı... 'Kötüler'in kahverengi oyu incecik zarfın dışından belli oluyordu...
'Korkutma' bizde geleneksel ata sporu gibidir... 1987'deki referandum öncesi korkutan bu defa Turgut Özal'dı... 80 darbesi sonrasında siyasî yasaklı hâle gelen liderlerin siyasî yasağının kaldırılması halka soruluyordu... 'Hayır' kampanyasının başındaki Özal, "Yasaklar kalkarsa Türkiye eski anarşi ve yokluk günlerine döner" propagandası yapıyordu...
Mevcut iktidar sahipleri de zaman zaman bu tekniğe başvurmuştu... "Bunlar sağ-sol diye bölünmüşler, devamlı çatışırlardı, biz ise okulumuza giderdik" şeklindeki bıktırıcı tekrarlar "Bunlar kandan beslenenler, morg bekçileri, şehit istismarcıları... Fırsatı yakalasınlar yine aynısını yaparlar" şeklinde tamamlanmıştı... (Fatiha bilmezleri 'şimdilik' tutanaklardan çıkardık... 'Çözüm süreci' gibi o da buzdolabında!)
***
Anlaşılıyor ki, bu bereketli yöntemden vazgeçilmeyecek... Başkanlık sistemi halka götürülürse kampanyanın ana teması 'Parlamenter sistem ülkeyi böler, Başkanlık sistemi kurtarır' olacak!..
Artık kampanyanın reklam filmleri Çanakkale Şehitliği'nde filan çevrilir... Sonuçta birliğimize en uygun mekân orası... Başkanlık olmazsa bölünebileceğimize göre bu ruha en uygun yer elbette Çanakkale olur!.. Parlamenter sistemin devamından yana olanlar, yani ülkenin bölünmesine kapı aralayacak olanlar artık mekân olarak Zaho'yu mu seçerler, Kandil'i mi, yoksa Oslo'yu mu, takdir kendilerinin!..
Aslında başka korkutma yöntemleri de var ama galiba onlara sıra gelmedi... "Çabuk sus, yoksa seni sütçüye veririm" taktiği fena değildir... "Delikanlıysa çıkışta görüşelim", "Haritadan kendine yer beğen" gibi kategorilerimiz de mevcut tabii...
***
'Korkutma' öyle etkili bir silah ki, hiç aklında olmayanı bile şeytana uyduruyor... Sadece İstanbul'da adliyeye intikal eden telefonla dolandırıcılık ihbarının günde 100'e yakın olduğunu düşünürsek ve bunların içinde "Hesabınızı terör örgütü kullanıyor" dümeninin önemli bir yer kapladığını hesaplarsak bu alandaki verimi anlayabiliriz...
Hele bir de mesele dolandırıcılık değil de 'ülkenin toprak bütünlüğü' gibi millî bir mesele olursa elbette daha hassas oluruz!.. Zaten Başkanlık sistemi gelmez ve ülke bölünürse belki de biz Sivas'tan öteye geçemeyiz!.. Böylece "Sivas'tan öteye geçemiyorsunuz?" diye yıllarca propaganda yapan Parlamenter sistemin egemenleri haklı çıkabilirler!.. Zaytung haberi gibi değil mi?
***
Ne tuhaf bir ironi... Bu sistemle ülke bölünüyorsa, "Bu sistemin en tepelerinde yıllardır tek başınıza sizler vardınız, hesap vermeyi düşünür müsünüz?" sorusu kimsenin kafasını kurcalamayacak!..
Bu nasıl bir sorumluluk duygusudur? Diyelim halka gidildi ve halk Parlamenter sistemde karar kıldı... O vakit halk, bölünmeyi onaylamış mı sayılacak?
Başkanlık sistemine karşı çıkanlar bölünmeye 'evet' demiş olacaklar!.. Başkanlık sistemini destekleyenler ise üniter yapıya sahip çıkmış olacaklar!..
Bizler Allah'ın ne şanslı kullarıymışız meğer!.. "Bu topraklara demokrasi getiriyoruz, vesayeti yıkıyoruz, büyük güç oluyoruz" propagandasıyla iktidar sürüp, sonra da 'ülke bütünlüğünü referandum tartışması'na malzeme hâline getiren Urartular'dan kurtulduk ve şimdiki sağduyu sahiplerine kavuştuk ya, daha ne olsun!..