ABD olayı
Yakup Kepenek 01 Ocak 1970
Donald J.Trump, gerek ABD, gerekse dünya kamuoyu için umulmadık, giderek kendisi için bile beklenmedik bir biçimde ABD Başkanlık seçimini kazandı.
Neredeyse tüm siyasal gözlemci ve yorumcuları ve kamuoyu yoklaması yapan kuruluşları yanıltan bu sonuç, bilinen nedenlerle ülkemizi çok yakından ilgilendiriyor ve irdelenmesi gerekiyor.
Neden kazandı?
Karşıtlarının, düşüncelerini korkutucu bulduğu Trump’a kazandıran nedenlerin başında, çelişkiye bakın ki, esas olarak, sözcülüğünü yaptığı iki büyük korku geliyor. ABD seçmeni öncelikle kendisini bu korkulardan kurtaracak bir güven ortamı aradı.
Birincisi terör kaynaklı can korkusudur. ABD seçmeni, Trump’ın, terörün kaynağı olarak gördüğü siyasi İslam karşıtlığını, tıpkı yakın yıllarda kıta Avrupası’nda olduğu gibi, çok önemsedi.
İkinci ve en az birincisi kadar etkili olan korku kaynağı ekonomiydi. Bu çerçevede ABD işçisinin özellikle de Meksika’dan gelecek göçmenler nedeniyle işlerini kaybedecekleri korkusunu Trump Meksika sınırının, masrafını Meksika’nın ödeyeceği bir duvar örülmesiyle gidereceğini belirtti. Trump ek olarak, dışalım kolaylığı getirerek yerli üretimi olumsuz etkileyeceği ve işsizliği artıracağı düşüncesiyle, yabancılarla yapılan tüm serbest ticaret ve yatırım anlaşmalarını tanımayacağını ya da en azından gözden geçireceğini açıkladı. Küresel ısınmayı uydurma bulan ve onu önlemek için ABD’nin katkı yapmayacağını vurgulayan yeni başkan, diğer ülkelere askeri ve ekonomik yardım amacıyla halkın vergilerini harcamayacağının güvencesini verdi.
Ne yapar?
ABD Senatosu’nda ve Temsilciler Meclisi’nde Cumhuriyetçi Parti’nin çoğunlukta olması, eğer adaylığı sırasında kendisini destekleme konusunda derinlemesine bölünmüş olan Cumhuriyetçi Parti bütünleşirse, bu durum Trump’ın işini kolaylaştırabilir.
Bununla birlikte, ABD kamu yönetimi, denetim ve denge mekanizmaları çok güçlü olan kurumsal yapılara sahiptir. Bu nedenle, Trump’ın kendi ülkesinde basın özgürlüğünden boşanma hakkına kadar pek çok konuda istediği gibi davranamayacağı anlaşılıyor. Gerek “zafer” konuşmasının oldukça birleştirici ve yumuşak olması, gerekse kendisine karşı gösteri yapanları sahiplenir görüntüsü bu yöndeki yorumları güçlendiriyor.
Trump’ın ABD’nin küresel konumunu göz ardı etmesi de hiç kolay değil. Trump başkanlığa, önceden sivil ya da askeri hiçbir kamu görevi yapmadan gelen ilk kişi; ancak başarılı bir işadamı, seçmeni okşayıcı bir söylem geliştirmiş olsa da vergi düzenleme önerilerinin büyük sermayeyi kollayıcı özelliğinden de anlaşılabileceği gibi, elbette onların adamıdır. Kapitalizm, feodalizmin kalelerini yerle bir ederek gelişti; 1989’da bir tabanca bile atmadan Berlin Duvarı’nın yıkılmasını sağladı; küreselleşti. Bugün ABD kapitalizminin Meksika’dan gelecek işçilere karşı da olsa bir duvar örerek tümüyle içine kapanabilmesi hiç de kolay değil.
Kaldı ki Trump’ın istediği gibi davranmasının güçlü bir başka sınırlayıcısı daha var. Berlin Duvarı’nın yıkılmasının bir ürünü ve Avrupa’nın en güçlü muhafazakârı olan Alman Başbakanı Merkel, Trump’ı daha kutlarken şöyle uyarıyor: Almanya ve Amerika’yı birbirine, demokrasi, özgürlük, hukuka saygı ve insanın, derisinin rengi, dini, cinsiyeti, cinsel eğilimi ve siyasal düşüncesine bakılmaksızın onuru değerleri bağlıyor. ABD’nin gelecek başkanına bu değerlere dayanan bir işbirliği öneriyorum (New York Times, 9/11/).
Sürekli olarak bu değerlerin yanından geçmeyen bizim muhafazakârları yazacak değiliz ya, dünya muhafazakârları, hele de ABD ve Almanya muhafazakârları da arada bir de olsa izlenmeye değer.