Derdimiz bir değil
Nuray Mert 01 Ocak 1970
Bazılarımız, haklı olarak daha da otoriterleşecek ve nihayet Türk tipi başkanlık sistemi ile tek adam rejimine dönüşecek, bu zemine oturacak bir düzenin korkusunu, endişesini, üzüntüsünü yaşıyor. Diğer bazıları sanıyor ki, böyle bir rejim kurulursa artık ülkeyi rahatça idare edecek, yeni bir düzen kuracaklar. Korkular yersiz değil ama daha beteri olabilir; zira bazılarının istediği düzen, sandıkları gibi “sürdürülebilir” değil. Bu ülkede, “otoriter bir istikrar düzeni” kurmak hayalini kuranların sandığı gibi kolay değil, olmadığı için daha beteri, kaos ve daha fazla gerilim kapıda bekliyor.
Tarih çok baskı rejimi gördü, hepsi birbirine taş çıkaracak işler yaptı ama hiçbiri tutunamadı. Ama sanmayalım ki otoriter rejimlerin tutunamaması kendi başına bir umut kaynağıdır, bu tür rejimlerin varlığı bir dert, tutunamaması başka derttir. Bu tür rejimler tutunamadı diye, kapılar demokrasiye, özgürlüklere, daha iyi bir düzene açılmaz.
Tam tersine bu tür rejimler sadece varlıkları ile değil, çöküşleri ile de yıkım getirir. Zira bu tür rejimler, düzeni değiştirmek adına önlerine çıkan her şeyi buldozer gibi ezer geçer, ortalık harabeye döner, o harabeden yeni bir çıkış yolu bulmak zordur. O halde en iyisi başımıza gelenlere katlanmak demek istemiyorum, gidiş sandığımızdan daha vahim olabilir diyorum; her türlü savrulmaya karşı sağlam durmak için olanların ciddiyetinin farkında olalım diyorum.
Demokrasinin olmadığı yerde, demokratik mücadele zemini ortadan kalkar ama bu zeminin korunmasında ısrarcı olmak lazım. Bu konuda en büyük görevlerden biri ana muhalefet partisine düşüyor.
Çaresizlikten tüm ümitleri ona bağlayanlardan da tüm sorunları ana muhalefete yıkanlardan da değilim; böylesi, siyasi şaşılık olur. Ancak, böylesi dönemlerde ana muhalefet fazladan önem ve sorumluluk taşır, taşıması gerekir. Hal böyle iken, CHP’nin son bildirgesi maalesef çok umut kırıcı oldu. İktidarı, “teröre yardım ve yataklık”la itham etmek, nerden baksanız ciddiyetsiz bir tutum, bu tutumun iktidarın ülkenin tüm sorunlarını “terör”le izah etmesinden ne farkı var?
Siyaseti, birbirini teröre destek ile itham etmeye indirgemek, iktidar söyleminin açtığı yoldan tıpış tıpış gitmekten başka nedir, hangi derde deva olur? Siyaset bir kere “terörle mücadele”ye indirgenirse, bir daha içine düştüğü çukurdan çıkamaz, bunu anlamak çok mu zor?
Türkiye’nin Batılı “dostları”nın ve onların dostlarının içinde bulunduğumuz halde sergiledikleri tutum da başka dert. AB’nin Türkiye’de demokrasi zaafları, basın özgürlüğü, HDP’li milletvekillerin tutuklanmasına karşı sert tepki göstermesi son derece anlaşılır bir şey, ama AB büyükelçilerinin HDP grup toplantısına katılması neyin nesi? Bu tablonun, iktidarın Batı karşıtı söylemlerine fazladan su taşıdığını, toplumda zaten var olan Batı düşmanlığını körüklemekten başka bir şeye yaramayacağını anlayamıyorlar mı?
Dahası, en büyük sorunlarımızdan biri, demokrasiyi, özgürlükleri, insan haklarını “Batı’nın bizi zayıflatmak için kullandığı bir araç”tan ibaret gören bir anlayışın iktidarda olması ve bu anlayışın ciddi bir toplumsal desteğe sahip olması. O nedenle, bu kafayı cilalayacak tutumların bu ülkeye faydası yok, bari gölge etmesinler.
Zaten zamanında, bu ülkenin demokratlarının “iç dinamikler yetersiz, o nedenle, bizi ancak dış dinamikler kurtarır, haydin AB’ye” tavrı, vereceği zararı verdi. Bu aklın devamı, daha büyük zarar verecek kimse; görmüyor mu?
Demokrasi dediğimiz şey ne sandıktan ibaret ama ne de dışardan gelecek bir şey. Bu ülkenin geleceğine dair iddiası olanlar ya bu ülkenin içinde, bu ülkenin dinamikleri ile mücadele verecek ya da boş versinler gitsin.
Yoksa, bu ülkede yaşamakta, bu ülkede direnmekte kararlı olanlara fazladan yük oluyor, haklı davalara gölge düşürüyorlar.
Bazıları dostumuz, bazıları arkadaşımız ve hepsi çok iyi niyetli de olabilir ama gerçek bu, kusura bakmasınlar.