Hangi laiklik?
Taha AKYOL 26 Haziran 2008
LAİKLİĞİN çeşitli modelleri vardır; totaliterden demokratik modellere uzanan geniş bir yelpaze... Türkiye’de iki ana akımdan bahsetmek mümkün:
Biri, Prof. Mümtaz Soysal’ın tanımladığı laiklik:
“Türk toplumunun özel durumu... laiklik ilkesine değişik bir unsurun daha eklenmesini zorunlu kılıyor. Bu da dinin toplum işlerinden, toplumsal görevlerinden sıyrılıp ‘vicdanlara itilmesi’, kişilerin iç dünyalarından dışarıya taşmayan bir inançlar bütünü sayılabilmesi... Laik devlet, yalnız dinsel kurallarla iş görmeyen bir devlet olmakla kalmamalı, aynı zamanda dinin vicdanlara itilmesi için gerekli tedbirleri de alabilen devlet olmalıydı.” (100 Soruda Anayasa’nın Anlamı, 1974, sf. 171)
Merhum Prof. Bülent Tanör bunu “laikleş(tir)me” olarak tanımlıyor, “çatışmalı, sıçramalı, devrimci, Jakoben” bir laiklik olduğunu belirtiyor. (Türk Anayasa Hukuku, 2006, sf. 79)
Dinsel duyguları toplumsal alanlardan “vicdanlara itmek” için devlet güç kullanınca, süreç “çatışmalı” oluyor tabii.
Bizde cumhuriyetçi gelenek ve CHP bu modeli savunur.
Demokratik laiklik
İkincisi, Prof. Ali Fuat Başgil’in tanımladığı laiklik:
“Laiklik din ile devletin ayrılması ve devletin din, dinin de devlet işlerine karışmamasıdır...”
Hem din devletinin hem din karşıtı devletin büyük sakıncalarını anlatan merhum Başgil, bu modelde devletin ve hukukun tamamen dünyevi esaslara dayandığını ama dine müdahale etmeyerek din işlerini “dindarlar muhitine ve ferdi vicdanlara bıraktığını” anlatır. (Din ve Laiklik, 1998, 171-172)
Bizde DP’den itibaren merkez sağ ve liberaller bu modeli savunur.
Prof. Tanör de böyle bir modelin “daha anlaşmalı, uzlaşmalı ve barışçı bir yöntem” olduğunu ve dünyada daha yaygın olarak benimsendiğini belirtir.
Halbuki Jakoben modelde devlet, din işlerini “dindarlar muhitine bırakmayı” kabul etmez, hatta toplumda “dindarlar muhiti” denilebilecek kesimleri, dinsel görünürlüğü ve cemaatleri tehlike sayar.
Anayasa Mahkemesi laikliğin bu Jakoben tipini benimsemiştir! (Mesela K: 1983/2)
Prof. Ergun Özbudun da Anayasa Mahkemesi’nin, “laikliği, bilimsel yorumunu aşarak... bir çeşit mutlak pozitivist ideoloji” haline getirdiğini yazıyor. (Yavuz Sabuncu’ya Armağan, sf. 265)
Değişme faktörü?
Hangisi doğru? Duygularımıza hangisi uygunsa o doğru gözükür. Ama...
- Jakoben laiklik dindarlığın mutlaka teokrasi (şeriat) tehlikesi içerdiğine ‘inanmış’tır. Kısıtlamalarını meşrulaştırmak için bu “tehlike” algısını abartır, abarttıkça “tehlike”nin büyüdüğünü, mesela Batı’nın bile ‘Ilımlı İslam’ istediğini falan zanneder. “Laikliği özgürlüğe kıydırmamak” diye demokrasiyle “çatışmaya” girer, ‘statükocu’ hale gelir.
- Dahası, bu laiklik anlayışı, “tehlike” şartlanması yüzünden, “dindar muhitlerde” din algısının ekonomik ve sosyal dinamiklerle nasıl değişmekte olduğunu merak bile etmez, bilimsel araştırmalara ihtiyaç duymaz; “hayatta en hakiki mürşit”i bu meselede rafa kaldırır!
Halbuki Türk toplumu giderek çoğulculaştığı gibi “dindar muhitlerde” bile din algısı “demokratik laikliği” ve dünyevi değerleri benimseme yönünde değişiyor...
Ayrıca, Türkiye’de demokratikleşme artık toplumsal bir dinamik haline gelmiştir, laiklik de bunun dışında kalamaz; modern bir ülke olacaksak.
Laikliğin evrimi de demokratikleşmesini gerektirir zaten.