AKPM REZALETİ
HASAN ÜNAL 02 Temmuz 2008
AÇILIMI Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi ve Avrupa Konseyi bünyesinde faaliyet gösteriyor. Avrupa Konseyi üyesi bütün ülkelerin milletvekillerinden oluşan ve toplamda 665 üyesi olan bir kurulun ya da meclisin adı oluyor.
Aslında AB ile organik bir bağı yok; ancak AB üyesi ülkelerin milletvekilleri de orada olduğu için çoğu zaman AB ile Avrupa Konseyi davranışlarında çok ciddi paralellikler görülebiliyor.
Türkiye konusunda bir farkları yok
AKP aleyhine açılan kapatma davasından bu yana AKPM bir yandan AB ise öte yandan Anayasa Mahkemesi’ni baskı altına almaya çalışıyorlar. Bu çabalara bir yandan dışişleri Bakanı Ali Babacan öte yandan da AKPM’deki Türk grubu milletvekillerinden AKP mensupları destek oluyorlar. AKPM’nin daha önce kapatma davası aleyhine bir bildiri yayınlamış olduğunu biliyoruz.
Geçen hafta AKPM Türkiye ile ilgili olarak iki karar aldı. Perşembe günü (26 Haziran) aldığı karar AKP aleyhine açılmış olan kapatma davasıydı. Bir gün sonra ise Bozcaada ve Gökçeada’da yaşayan Rumlar’ın hak ve özgürlüklerini yeterince yaşayamamakta olduklarına dair başka bir karar aldı. İşin garip tarafı AKP mensubu milletvekilleri de bu kararlara katıldılar.
Birinci karar yani kapatma davası ile ilgili olanı AKP’nin din üzerinden siyaset yaptığını gizlemiyor; ancak bu tarzda partilerin Avrupa’nın başka ülkelerinde de var olduğunu; bu tür partilerin kapatılması yerine laiklik karşıtı fiillerine dava açılması gerektiği gibi pek rastlanmamış ve çelişkilerle dolu bir teze dayanıyor.
Öte yandan Anayasa Mahkemesi’ni etkilemek gibi bir niyetleri olmadığını söylemesine rağmen, aslında Mahkeme’yi etkilemek için her şeyi yapıyor. Ancak bunu bilinçsiz ve bilgisizce yaptığı da açıktır. Örneğin Anayasa Mahkemesi’ne, karar verirken Avrupa standartlarına ve Venedik Komisyonu’nun siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin olarak belirlediği kriterlere uyması tavsiyesinde bulunuyor.
Oysa iddianameyi okusalar, Başsavcının kapatma isterken bütün gerekçelerini Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin oluşturduğu içtihatlara ve Venedik Komisyonu’nun tavsiye kararlarına dayandırdığını görecekler. AKPM bu kararla sadece Türk yargısını baskı altına almaya çalışmakla kalmıyor; aynı zamanda Avrupa Konseyi bünyesinde faaliyet gösteren AİHM’i de etki ve baskı altına alıyor. Çünkü AKP kapatılırsa, bu dava AİHM’e gidecektir. Konsey bünyesinde faaliyet gösteren AKPM bu kararıyla Konsey’in bir başka kuruluşunu şimdiden etkileme çabasına girişirken, bugüne kadar savundukları değerleri ortadan kaldırmış oluyor.
Bozcaada ve Gökçeada Kararı
Ertesİgün yine AKPM tarafından kabul edilen Bozcaada ve Gökçeada’daki Rumların konumlarına ilişkin karar ise Türkiye’ye karşı açıkça düşmanlık içeren bir belgedir. Çünkü belge bu adaların halklarının ta antik çağlardan bu yana Rumlardan oluştuğunu söyleyerek başlıyor ve 1922’ye kadar Yunanistan tarafından idare edildiğini söylüyor.
Yani koskoca Osmanlı asırlarını ve o asırlarda adalara yerleşen Türk ahaliyi yok farz ediyor. 1922’ye kadar Yunanistan tarafından idare edildiğini söylemek suretiyle hem tarih bilmediğini hem de Türk düşmanı olduğunu açıkça gösteriyor. Rumların yararlanamadıkları hakları ve özgürlüklerini anlattığı bölümler ise yaşanan gerçeklerle uyumlu değil.
Bu arada Batı Trakya’da yaşayan Türklerin ‘Türk’ olduklarının dahi Yunanistan tarafından kabul edilmediğini; bu iddiayı sürdüren Türklerin takibata uğradıklarını; vakıflarına Yunan yetkililerinin birbiri ardına darbeler vurduğunu söylemeye bile gerek yok. İş Türkiye’ye gelince hemen birleşiveriyorlar.
Bu iki kararın da açıkça Türk ve Türkiye düşmanlığı üzerine inşa edildiğini kimse inkar edemez. Türk milletini daha da yaralayan husus ise, AKP milletvekillerinin hangi ruh, vicdan ve psikoloji ile Türkiye düşmanı bu kararlara oy verdiğidir. Hatta kapatma davası ile ilgili olan birinci kararın taslağının hazırlanmasına AKP’li başkanın üç Ermenistan ve bir Kıbrıs Rum Kesimi milletvekili ile birlikte imza atmış olması gerçekten ibretlik bir durumdur.
Türkiye aleyhine işbirliği
Bütün bunlar göstermektedir ki, AKP hem yıllardır hem de son zamanlarda Türkiye’nin milli çıkarları aleyhine yürütülen pek çok dış merkezli projede dış güçlerle işbirliği yapmaktadır. Dışişleri bakanı olarak Türkiye’yi dışarıya karşı savunmakla yükümlü olan Ali Babacan haksız, tutarsız, izansız ve hatta hasmane bir şekilde Türkiye’yi dışarıya şikayet etmektedir.
AKPM’deki milletvekilleri Türkiye aleyhine kararlar konusunda Ermenistan ve Kıbrıs Rum Kesimi milletvekilleriyle işbirliği halindedir. Bütün bunların adı en iyimser kelime ise görevi kötüye kullanmaktır. Çünkü hem o bakan hem de söz konusu milletvekilleri dışarıya karşı Türkiye’yi savunmakla yükümlüdürler. Ve yaptıklarının, bundan sonra dönüşü de kalmamıştır.