Ekonomik kriz ve ideolojik yükleme
Nuray Mert 01 Ocak 1970
Şimdilerde söylediklerini duyan da, AK Parti’nin bu zamana kadar küresel kapitalizmle mücadele ede ede bugüne geldiğini sanır. Ekonomi kötüleştikçe, milliyetçi (nasyonel) sosyalist oldular, başı sıkışan böyle yapar.
Sanırsınız ki bugüne kadar “bir lokma bir hırka” felsefesinin takipçileriydiler. Sanırsınız ki ekonomik politikaları bugüne kadar para çevirmek üzerine zenginleşme değildi. Sanırsınız ki Körfez’den sıcak para akışı ile durumu idare etmek bunların işi değildi. Sanırsınız ki daha düne kadar “Batılılar paranınkaynağını sorup, insanı parasıyla rezil ediyorlar, biz gelen paranın kaynağını sormayacağız” diye yalvar yakar olanlar bunlar değildi. Sanırsınız ki kendi liderlerinin “adil düzen” hayali ile alay edip ekonomiden anladığı kaba saba piyasacılık olan Özal’ın peşine takılan bunlar değildi. Sanırsınız ki üç arabayı israf sayıp, çocuklarını otobüse bindiriyorlardı. Sanırsınız ki milletin malını özelleştirme diye har vurup harman savurmadılar. İnşaatla zenginleşeceğiz diye, milletin anasına kastedenlere bol keseden ihale dağıtmadılar, yoksul işçilere mezar olan inşaatların, madenlerin sahiplerinden, milletin çocukları adına hesap sordular.
Ve nihayet sanırsınız ki üretime dayalı güçlü bir ekonomi kurdular, çok başarılı oldular, dünya piyasalarını sarstılar, küresel ekonomik çevreleri rekabet gücü ile tir tir titrettiler de, emperyalistler karşı hamleye girişti. Sanki üç turist peşinde takla atan bunlar değildi, ufaktan kapı aralanınca üç beş turisti davul zurna ile karşılayanların ülkesi değil burası. Sanki, peşinde koşulan yatırımcılar, “burası artık güvenilir bir ülke değil, artık piyasa hukuku bile dinlemiyorsunuz, ne olur ne olmaz” diye değil, “çok güçlendiniz, acaip korkmaya başladık” diye paralarını çekmişler.
İşin içinde hiçbir fevkaladelik yok, bunlar yanlış siyasetler sonucu fakirleşen, işleri sarpa saran ülkelerin iktidarlarının vatandaşını teskin etmek için başvurduğu yollar. Öyle ama bu yollara düşen ülkelerin sonu sadece ekonomik kriz ve fakirleşme değil, daha kötüsü bu yolun sonunun toplumsal ve siyasal kriz olması. Zira, ekonomik zorlukları örtmenin ve aşmanın yolunun “ideolojikyükleme” olduğu noktada otoriterleşme de, toplumsal-siyasal gerilim de artarak devam eder, meşum bir sona doğru gidiş hızlanır. Bu koşullar altında, bazılarının sandığı gibi sadece iktidar zayıflamaz, tüm ülke tehlikeli bir yola girmiş olur. Tüm devlet gücünü eline geçiren iktidarlar, ekonomik krizler karşısında güçlerini yitirmemek adına daha fazla zor, susturma, sindirme siyaseti güder, daha fazla ideolojiye abanıp gerilimi daha da artırmaya girişir.
Türkiye’de yaşanan budur; dış politika hataları nasıl İslamcı, milliyetçi ideolojik yüklenme ile perdelenmeye çalışılıyorsa, ekonomide de aynı şey oluyor. Ama konu ekonomi olunca durum daha tehlikeli bir hal alıyor. Fakirleşen bir toplum her zaman sorumluluğu iktidarın yanlış politikalarında görmez, demokratik yollar ile tepki vermez, işte tam da bu nedenle iktidar sorumluluğu savuşturmak için miliyetçiliğe, İslamcılığa abanıyor. “Suçlu, iç ve dış düşmanlar, ülke ateş çemberinde, Türkiye’ye operasyon; çekiyorlar” propagandasının temeli bu. Bu çok tehlikeli bir haldir, zira bu durumda zaten fakirleşmekte olan toplumun iktidarı destekleyen kısmı, tıpkı mensubu oldukları iktidar çevresi gibi, suçu sadece “dış düşman”a değil (çünkü ona ulaşamaz), iç düşmana yükler, ona karşı bilenir. İktidar kime “iç düşman, işbirlikçi” diyorsa artık hedef odur, devlet/iktidar bir yandan iktidar destekçileri diğer yandan o hedefe yüklenir. Hapis yetmez, idam yetmez, kıyım yaşanır.
Bir de işin içine yepyeni bir düzen (Yeni Türkiye) kuracağız iddiası girince, bu düzeni kurma adına zapturaptı meşrulaştırmaya başlayınca, itiraz eden okkanın altına girer. Böyledir bu işler. Tarihte en feci örnekleri yaşandı, büyük bedeller ödendi; Hitler Almanyası “Almanya’nın başına gelenin suçlusuYahudiler” dedi, soykırım yaşandı, “Versay Antlaşması’nı tanımıyoruz” dedi bir dünya savaşının kapısı açıldı. Stalin Rusya’sı yeni düzeni tutturamayınca, çareyi milyonlarca insanı kıymakta buldu. Mao, Çin’de Kültür Devrimi yapacağım diye, babayı oğula, komşuyu komşuya astırdı. Böylesi cehennemlerin yolu böyle döşenir. Düşman yaratmak, hele hele iç düşman yaratmak, insanları bu yönde hoyratlığa sevk etmek feci bir sona hazırlıktan başka netice vermez. İnsanlık bu tecrübeleri yaşadı, tekrar benzer yollara koyulmanın âlemi yok.