Hocalı Katliamı ve Türk Dış Politikasızlığı
Yavuz SELİM 01 Ocak 1970
Hocalı'da Ermeniler Türkleri katletti
1992 yılı Şubat ayında tüm dünyanın gözleri önünde bir katliam yapıldı.
1991 yılı Ekim ayından beri kuşatma altında tutulan Hocalı'ya, Rusların 366. Alayı'nın desteğini alan Ermeniler 26 Şubat günü girdiler. Yalnızca bir gün içinde tümü savunmasız 63 çocuk, 106 kadın, 70 yaşlı olmak üzere 613 kişiyi katlettiler.
Ermeniler yakaladıkları herkese işkence yaptı. Olayın ilk günü kimse bölgeye giremedi. Çünkü Ermeniler yaptıkları bu caniliklerin ortaya çıkmasından korkuyorlardı. Fakat günler sonra ulaşan Batılılar bile katliamı kabul etmekte hiç zorlanmayacaklardı.
Katliamı Ermenilerle beraber ortak yapan Rusların Izvestiya gazetesi şöyle yazıyordu:
"Çocukların kulakları, bir kadının yüzünün bir kısmı, kesilmiştir. Erkeklerin kafa derileri yüzülmüştür…
… Ben tepede yüzden fazla ceset gördüm. Bir erkeğin kafası kopartılmıştı…"
Fransızların ünlü gazetesi Le Monde ise katliamı şöyle anlatıyor:
"Ağdam'daki yabancı gazeteciler, Hocalı'da öldürülmüş kadın ve çocuklar arasında kafa derisi soyulmuş, tırnakları sökülmüş insanlar görmüşler"
Bu Azerbaycanlıların propagandası değil, realitedir.
Sözde Ermeni soykırımı masalıyla Türk üniversitelerinde konferansların düzenlendiği bugünlerde, tamamı kayıtlara geçirilmiş, tanıkları olan, fotoğrafları olan bir katliam için ise sözbirliği etmişçesine aydın cephesinden hiçbir tepki gelmedi.
Hiçbir belgesi, tanığı olmadığı, daha doğrusu hiçbir zaman gerçekleşmediği için korkmadan, hayal güçlerinin genişliği ölçüsünde senaryo yazan bu aydın takımı; iş belgelere ve kanıtlara dayandığı, katledilen Türkler olduğu zaman üç maymunları oynamayı tercih ettiler.
TÜRKSOLU katledilen Türkleri unutmadı
İşte böyle bir ortamda TÜRKSOLU kendisine düşen görevi yerine getirdi. Azerbaycan Türkleri dışında kimsenin bir anma düzenlemediği bir olayı unutturmamak için TÜRKSOLU'nun İstanbul'daki merkezinde anma ve panel düzenlendi. Türk Ulusu'nun bu kara günü bir kez daha anımsandı.
Panele Azerbaycan Başkonsolosu İbrahim Nebioğlu, Türk-Azeri Kadınlar Birliği Başkanı Tenzile Rüstemhanlı, TÜRKSOLU yazarı ve Türk dünyası uzmanı Hüseyin Adıgüzel katıldı.
Konuşmacıların hepsi de aynı şeyden şikayet ediyordu aslında: Türkiye'nin gücüne, tarihine yakışmayan korkak ve güçsüz bir dış politika. Çok da haklıydılar aslında. Doğru dürüst donanımı bile olmayan bir ordunun olduğu zamanda yalnızca yüreğine güvenerek Hatay'ı almayı düşünen Atatürk'ün yanında, dünyanın en büyük ordularından birine sahip olup tüm bu katliama karşı nota vermekle yetinen Türk dış politikasızlığı…
Bir gün mutlaka bu topraklar azat edilecek
İlk sözü alan Azerbaycan Başkonsolosu İbrahim Nebioğlu Taksim meydanında düzenlenen mitinge yalnızca 700-800 kişinin katıldığını söylüyor ve bunun kendisini şaşırtmadığını belirtiyordu. Çünkü Türk dünyasında bir birlik yoktu. Ermeni soykırımı masallarını tam sayfa duyuran medya, bu kadar kanıtın olduğu bir soykırıma duyarsız kalmıştı.
Aynı zamanda bir de sitemi vardı Başkonsolos'un. Türkiye'nin Türk Cumhuriyetleri ile ilgili olan bakanlığının yalnızca kültürel sorunlarla ilgilendiğini söylüyor, oysa asıl ilgilenmesi gerekenin bu tür sorunlar olduğunu vurguluyordu. Fakat son derece inançlıydı Başkonsolos. Bir gün mutlaka bu toprakların azat edileceğini ve şehitlerin kanının yerde bırakılmayacağını anlatıyordu.
Bu yıl devlet bütçesinin %60 arttığını söyleyen Başkonsolos artan paranın çağdaş bir ordu oluşturmak için kullanıldığını söylüyordu. Konuşmasından geçmişten dersler alındığı anlaşılıyordu. Çünkü katliamın yapıldığı yıllarda Azerbaycan Milli Ordusu ancak 150 evet 150 kişilik bir asker toplayabilmişti.
Ulusal bir ordudan yoksun olan Azerbaycan'ın toprakları Ermeniler tarafından sürekli tecavüze uğruyordu. Oysaki dünyanın en büyük ordularından birine sahip olan Rusya bile o sıralarda kendi ulusal ordusunu kurmaya uğraşıyordu. İçteki hainlerin düşmandan bile beter olduğu Hocalı katliamı ile ortaya çıktı. Ulusal bir ordunun kurulmasını geciktiren Cumhurbaşkanı Muttallibov, kendi halkının ölüm fermanını da imzalamıştı aynı zaman da.
Ermenilerin sicili temiz değil
Daha sonra söz alan Tenzile Rüstemhanlı ise bunun Ermenilerin ilk soykırımı olmadığını söyledi. 1918 yılının 31 Mart günü de 30.000 Azerbaycan Türk'ünü katletmişti Ermeniler. Bu olaylar üzerine Osmanlı Ordusu bölgeye girip Azerbaycan Türklerini kurtarmıştı. En zayıf anında bile kendi soydaşlarını kurtarmaya çalışan bir dış politika anlayışından, pısırık ve kişiliksiz bir dış politikaya geçmemiz 50 yıl bile sürmemiş anlaşılan.
Ermenistan'ın terörist ve soykırımcı bir devlet olduğunu belirten Tenzile Rüstemhanlı, Ermenistan Devleti'nin şu anki topraklarının bile aslında Türk toprağı olduğunu söyledi. Bir gece içinde Türkleri trenlere doldurup sürgün eden Ermeniler tüm bu topraklara sahiplenmişlerdi.
Tenzile Rüstemhanlı Batının her zamanki ikiyüzlülüğünden de bahsetti. "14 yıldır sesimizin ulaştığı her yere bu katliamı anlatıyoruz. Ama dünya bunu ne duyuyor ne de işitiyor. Tüm bu olaylar olurken, Türkiye'nin küçük menfaatler için AB peşinde koşması bizleri üzüyor. Eğer bir milletin aydını Orhan Pamuk gibi olursa o milleti dize getirmek çok kolay olur."
Tenzile Hanım'ın değindiği bir konu, salonda alkış tufanının kopmasına yol açtı: Ermeniler bu insanları Azerbaycanlı olduğu için değil, Türk olduğu için katletmişlerdi. Bakalım AB peşinde koşarken Batıya her türlü ödünü veren politikacılarımız, sırf Türk olduğumuz için bizi AB'ye almayacaklarını ne zaman anlayacaklar.
Soykırım Ermenilerin devlet politikası
Daha sonra söz alan gazetemiz yazarı Hüseyin Adıgüzel ise tarihin hiçbir döneminde devlet kuramayan Ermenilerin bile, izledikleri başarılı politikalar ile soykırım tasarısını sınır komşumuz Bulgaristan'a kadar getirdiklerinden bahsetti. Eğer Türk Dışişleri'nin bu başarısız politikaları devam edecek olursa, dünyada bu soykırım masalını tanımayan ülke kalmayacağını belirtti.
Adıgüzel tüm konuşması sırasında yalnızca Ermeni ve Rus kaynaklara dayanarak Ermeni tezlerinin asılsızlığını ve tutarlılıktan ne kadar yoksun olduğunu gösterdi. Bir Ermeni tarihçinin yazdıklarıyla örnek veren Adıgüzel, Ermenilerin Türklere soykırım uygulamasının devlet politikası olduğunu, Taşnak Partisi'nin iktidarda olduğu 30 ay içerisinde Güney Kafkasya'da yaşayan Türklerin % 65'ini katlettiğini söyledi. Ermenilerin bu işleri tek başlarına yapmaya cesaret edemeyeceğini, arkasında mutlaka Batının olduğunu söyleyen Adıgüzel, Türkiye'nin bu pasif, kişiliksiz dış politikayı biran önce terk etmesi gerektiğini söyledi.
1992 yılında 613 Türk katledilirken sesini çıkaramayan Türkiye, bugün Irak'ta Kürtler Türkmenleri katlederken yine sesini çıkaramıyor. Tüm kırmızı çizgileri çiğnenen, ruhsuz bir dış politika ile daha çok Türk'ün katledildiğine tanık olacağız ne yazık ki!
Çözüm ise gayet açık: Batının güdümünden çıkıp, kendi dış politikasının bağımsız şekilde belirleyen bir Türkiye.
Damarlarındaki asil kandan güç alan bir dış politika.
Yoksa çok yakında, Diyarbakır'da bile katliam yapılırken sesimizi çıkarmamıza izin vermeyecekler.