Ortadoğu’da Rus ruleti
Tunca Begin 01 Ocak 1970
Suriye krizi konusundaki Rusya, Türkiye ve İran’ın Moskova toplantısı ABD’nin hiç istemediği bir durum. Hem görüntü hem de çıkan sonuç açısından. Şöyle ki; bugüne kadar sorunun çözümü Rusya ve ABD’nin anlaşmasına bağlı denilirken, ABD şu an için oyundan düşmüş gibi. Buna Rusya yıllardır Ortadoğu’da çok rahat cirit atan ABD’ye posta koydu da denilebilir. Çünkü ABD özellikle güdümündeki PYD/YPG’nin Akdeniz’e kadar uzanmasını da içeren bölünmüş, parçalı bir Suriye hedeflerken, Moskova zirvesinden sonra en kuvvetli vurgu sonuç bildirgesinin ilk maddesindeki Suriye’nin toprak bütünlüğüne yapıldı. Yani şu an itibarıyla görüntü şöyle:
Bir yanda İslam dünyasının iki önemli gücü Sünnileri temsil eden Türkiye ve Şiileri temsil eden İran’ı yanına alan Rusya. Diğer yanda ABD ve maşası PYD/YPG...
Bu noktada kafa karıştıran en çarpıcı soru ise şu:
Suriye’nin toprak bütünlüğü vurgusu devletimsi yapı hevesindeki PYD/YPG’yi de kapsayacak ve Rusya ile İran Türkiye’nin yanında yer alacak mı? Ya da ABD, PYD/YPG’ye “sepeti koluna, herkes yoluna” deyip Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt yapılanması sevdasından vazgeçecek mi?
Bu soruya net yanıt bulmak zor. Dahası bundan sonrasına dönük öngörüler de oldukça kafa karıştırıcı. Örneğin:
- Toprak bütünlüğü denildiği zaman bunun PYD’yi de kapsayacağı anlaşılıyor ama bunu en net zikreden ülke Türkiye. O nedenle Irak benzeri, federatif, bölgesel bir yapı da gündeme gelebilir.
- Rusya, Türkiye ve İran’ın beraber hareket etmeleri, Türkiye-Rusya yakınlaşması ABD’yi ciddi bir şekilde düşündürmesi gereken bir olay ve de düşündürüyor. Trump’un, Obama’nın yaptığı gibi muhtemelen koltuğa oturduktan sonra yapacağı ilk seyahatlerinden birisi Türkiye ve Fethullah Gülen’le ilgili olarak yeşil ışık yakmak olabilir.
- Bölgede istikrar olmasını istemeyen ABD bunun Rusya’nın İran’ın işine yaradığını görüyor. Türkiye’nin de bölgeyi PYD/YPG’ye terk etmemek için çekilmeyeceğini biliyor. Türkiye’yi kazanması için PYD’yi karşısına alması şart,
bu da zor, Dolayısıyla da ABD çıkmazda...
Özetle; Ortadoğu’daki gelişmeler daha çok karanlık sürprizlere gebe...
Fırat Kalkanı’nın sivil boyutu
Suriye’den kaynaklanan terörden en fazla etkilenen ülke biz olduk. Nedeni, nasılı ayrı bir tartışma konusu ama bugün karşı karşıya bulunduğumuz tehdit nedeniyle Fırat Kalkanı Harekâtı, dolayısıyla da Suriye’nin kuzeyinde terörden arındırılmış bir güvenli bölge oluşturulması kaçınılmazdı. Bu bağlamda da ilk aşamada DAEŞ güneye sürüldü ve PYD/YPG’nin devletimsi yapı hevesi bozuldu. Şimdi El Bab’taki temizlik devam ediyor, sonrasında ise Menbiç ve de YPG’yi Fırat’ın doğusuna sürmek var. Yani Kalkan Harekâtı henüz tamamlanmadı, terör örgütleriyle mücadele sürüyor ama Türkiye’nin sürekli dile getirdiği “güvenli bölge” oluşmuş durumda. O bölgeye de bombalardan, katliamdan kaçan, kaçabilen kadınlar, çocuklar sığındı, sığınıyor. Dolayısıyla da 3 milyondan fazla Suriyeli’yi barındıran Türkiye için yeni bir göç dalgası tehdidi şu anda söz konusu değil. Hatta 15 bin civarında tersine göç var.
Hafta sonu Suriye’nin kuzeyinde yaşanan bu sivil hareketliliği Türk Kızılayı Genel Başkanı Dr. Kerem Kınık’la konuştuk. Suriye tarafından göç olayının bittiğini söyleyen Kınık’ın anlattıklarından bazıları şunlardı:
“Şu anda Cerablus ve Dabık’ta 60-70 bin kişi özgür bir şekilde yaşıyor. İdlib merkezde 300 bin, çevresindeki 400 çadırkentte de Halep, Humus ve Hama’dan gelen 700 bin insan var. Yani İdlib’den Kobani bölgesine kadar 2 milyon civarında Suriyeli şu an için güvendeler.
Ameliyathaneleri ve yoğun bakım ünitesi olan 50 yatak kapasiteli Cerablus’taki hastanenin benzerlerini Azez ve İdlib’de açmak için uygun mekan bakılıyor.
Çadırlara yerleştirilen insanların kalıcı konutlara geçmeleri için de gelen yardımları briketten yapılma 4-5 bin dolar maliyetli, 45 metrekarelik tek katlı konutlara yönlendiriyoruz. İdlib’de böyle bin civarında konut var.”