Her yer terör!
Yakup Kepenek 01 Ocak 1970
Toplumun yıllardır birlikte yaşadığı terör, giderek yoğunlaştı; günlük yaşamın ayrılmaz bir parçası oldu. Yeni bir yıla girilirken, toplum telleri ateşten bir terör yumağı oluyor; terör topuna dönüşüyor. Terörden kurtulmanın mutlaka bir yolu bulunmalıdır!
Yaşanan terörün, denilebilir ki, iki ana kaynağı var; Kürt hareketi ve radikal İslam. Bu yazıda sorunun radikal İslam boyutuna çok sınırlı olarak değiniliyor.
Önce biat, sonra cihat!
Radikal İslamın terör yönü çok sorunlu bir alandır. Sorunların ilki gerçeklerin saklanmasıdır. Büyükelçinin öldürülmesini yabancı TV kanalları anında ve olduğu gibi yayımladı. Teröristin cinayeti işlerken söylediği sözlerine dayanarak dünya kamuoyu da, İslamcı bir Türk polisi Rus büyükelçisini öldürdü sonucuna vardı.
Ya bizdeki basın-yayın ne yaptı? Neredeyse tamamına yakını teröristin sözlerini sansür etti. Ülkeyi yönetenler de tamamıyla duyarsız ve sorumsuz bir tutumla, o bir alçak teröristtir, demekle yetindiler. Bu tutumu takınanlar, akılları sıra İslam dinini koruduklarını sanıyor.
Teröristlerin çok büyük bir bölümü, yıllardır, bunu din adına, yani cihat için yaptıklarını, büyükelçiyi öldüren dahil, yaşamlarını sonlandırırken söyledi. Ancak, çok ilginçtir, hayır, siz yalnızca alçaksınız denilerek, teröristler yalanlandı. Böylece terörist, bağlantılı olabileceği çevreden uzak tutularak soyutlandı; tek başına olan, tek kişiye indirgendi. Oysa, teröristlerle ilgili gerçekler toplumdan saklanmasaydı ülke bu noktaya gelmeyebilirdi.
Şimdilerde teröristin soyutlanması çok daha ileri götürülüyor. Herhangi bir terör örgütüne bağı bulunmayan teröristler yalnız kurt diye tanımlanıyor. Gerçek şu ki terörist bir toplumsal çevrenin ürünüdür. Bir nokta daha; bu toplumun kültür kaynaklarının içinde kurdun saygın bir yeri var. Öyleyse bu adlandırma ne kadar doğru?
Böyle gitmemeli!
Bu durumun düzelmesinin biri hemen yapılması gereken, diğeri de, uzun dönemde sonuç alınabilecek iki yolu var.
Birinci iş, can güvenliğinin sağlanmasıdır. Devletin varlık nedenlerinin başında ülkede yaşayanların can güvenliğini korumak gelir. Bu ülkede can güvenliği sürekli saldırı altındadır. Ancak devlet bu yaşamsal yetersizliğine çözüm aramıyor. Cumhurbaşkanı 15 Temmuz 2016 kalkışma haberini eniştesinden aldığını açıkladığı TV’ye İstihbarat zaafı var ne yazık ki demişti (El Cezire/Al Jazeera, 20 Temmuz). Bu tarihten sonra altı aya yakın bir zaman geçti ve yüzlerce insan yaşamını yitirdi. Ülke istihbaratının zayıflıktan kurtulması için ne yapıldığı bilinmiyor. Bu konuda, siyasetten MİT’e kadar akıl almaz bir sorumsuzluk ve duyarsızlık sergilenebiliyor!
Uzun dönemde terör yumağı olmaktan kurtulmanın doğru ve kalıcı yolu, öncelikle teröristin kimliği konusunda gerçekleri halktan saklamamaktır. Sonra biat kaynaklı ve cihadı kutsayan kültürün İslam dinine verdiği büyük ve yıkıcı zarar, açıkça, enine-boyuna, korkusuzca ve bilimsel olarak tartışılabilmelidir. Daha sonra da, başta eğitim, kültür kurumları ve diğer örgütlenmeler olmak üzere, toplumsal yapının cihatçı üreten özelliklerinden arındırılması mutlaka sağlanmalıdır.
Bunu yapmanın sorumluluğu da öncelikle, siyasetçileri, uzman ve düşünürleriyle İslam dini adına konuşmayı iş edinerek Türkiye’yi bugünlere getiren kesiminin omuzlarındadır.
Topluma düşen ilk görev ise biat kültürünün bir ürünü ve onun kalıcılaşmasını sağlayacak olan anayasa önerisinin reddedilmesine çalışmaktır.