Büyükelçiye suikast: Bir -çokolasılık daha var
Orhan Bursalı 01 Ocak 1970
Rusya Büyükelçisi’nin öldürüldüğü akşamın gecesi tartışma programlarına göz gezdiriyorum. Olay yeni ve hükümet kanadından resmi bir açıklama bile gelmemiş; Büyükelçi’nin vefat ettiği bile dile getirilmiyor henüz.. İktidara yakın cenahtaki tartışmacıların hepsi, suikastı yapan polisin FETÖ’cü olduğu konusunda hemfikir. Hatta cep telefonlarına gökten inen vahiyleri okuyorlar neredeyse. FETÖ’cülerin suikastlara girişebileceğini zaten söylemiştik, diyorlar. Ve tetiğin arkasında da CIA olduğunu belirtiyorlar. Amaç olarak da şunu ileri sürüyorlar: Türkiye ile Rusya’nın arasını açmak.
Bu bir varsayım. Öyle mi, bilmem. Gerçeği öğrenmek veya ortaya çıkmasına yardımcı olmak istiyorsak, önemli deliller ortaya çıkıncaya kadar, tüm varsayımlara eşit uzaklıkta bulunmak önemli. Bilimsel tutum budur. Ekranlarda akademisyen unvanlılara bakıyorum, kesin ve eminler! Suikastçı gebertilmiş, konuşması mümkün değil, her şey onun üzerine yıkılabilir. Tabii, gerideki ilişkilerinden elde edilecek somut ve inandırıcı verilerle, profesyonel bir katil olmayan, ama siyasi-dini inancıyla bu suikastı işlediği açık seçik olan adamın niyeti, amacı, ilişkileri ortaya çıkarılabilir.
Ama baştan “şu bu yaptırdı” demek, karmaşık sorunu çözemeyecek, çözmeye de yanaşmayan bir “düz mantık”tır. “Suikast kime yaradı” mantığı da yine düz mantıktır. Bu varsayımın en çürük yeri, Türkiye ile Rusya’nın, büyükelçiye suikast yapıldı diye, gelişen ilişkilerini çöpe atacağı, hatta birbirinden uzaklaşacağı beklentisidir. Eğer Rusya ve Türkiye’de, CIA ve FETÖ’nün böyle bir umutla bu suikastı gerçekleştirdiğine inanacak kimse varsa, şöyle bir tatil yerinde artık inzivada yaşasınlar, derim.
Fakat bir başka seçenek var ki, olasılığı daha güçlü.
Suikasttan önceki hafta boyunca iktidar destekçi medyayı, Halep ile ilgili gelişmelerde aldıkları tavır açısından inceleyin. Halep, El Nusracılar başta olmak üzere pek çok silahlı -terör- örgütünün elinde. IŞİD de kısmen orada. Rusya desteğinde Suriye ordusu Halep’i ele geçirdi. Şüphesiz ki, karşı çıkmamız gereken sivil can kayıpları da olacaktı, hele hele bir kent savaşında!
Fakat iktidar medyası canhıraş Halep’in düşmesine ağıt yakıyor. Öyle ki, mesela İstiklal Caddesi’ndeki Rusya Büyükelçiliği önünde, İstiklal Caddesi’nde yürüyüş yapıyorlar. Kadınlar, kızlar, erkekler, sakallılar, cüppeliler, kravatlılar; ellerinde Türk bayrakları ve Arapça yazılı yeşil bayraklarla. Hepsi iktidarın adamı.
Çünkü iktidar, Halep’in Şam-Esad’ın eline geçmesine şiddetle karşı. Bu nedenle sivil ölümlerini ön plana çıkararak, adeta kışkırtma yapıyorlar.
İktidarın Anadolu Ajansı İstanbul’dan bildiriyor: “Emperyalist Rusya, Suriye’den defol” pankartı taşıyan grup, Halep’teki saldırılarda yaşamını yitirenler için dua etti. Beşşar Esed, Rusya ve İran aleyhine slogan atan katılımcılar, Fatiha Suresi’ni okudu. Eylemde kısa bir konuşma yapan grup üyesi Mehmet Ali Aslan, katılımcılarla “Savaşa Girdi Kalbim” adlı marşı seslendirdi.
Aynı günde, eşgüdümlü, Rusya’nın hem Ankara Büyükelçiliği hem de İstanbul Konsolosluğu önünde yapıldı. Diyebilirsiniz ki bu iktidar yandaşı olsa bile bir sivil oplum tepkisi. Amenna! Fakat hükümetin politikası bu aynı zamanda, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, dünya unutsa biz Halep’i unutmayız anlamında demeçler veriyordu.
Yani şunu demek istiyorum: Halep’in rejimin eline geçmesinden baş suçlu Rusya görülüyordu, ama yapacak da bir şeyi yoktu iktidarın, taraftarlarına propaganda, tam gaz vermekten başka. Bu koşullarda bu katilin tek başına böyle bir eylemi gerçekleştirme olasılığı mümkün. Diyelim ki önceden FETÖ’cülerle bir ilişkisi, dirsek teması vardı. Fakat yüz binleri aşan tasfiye içine girmedi. Belki de geri çekildi, fakat düşman yaratmaya bağımlı kafası, bu kez Halep’ten Rusya’yı sorumlu görmeye başlamış olabilir.
Şüphesiz, başka olasılıklar da var: Amacın, Rusya - Türkiye ilişkilerini bozmak olduğu saçmalığından uzaklaşırsanız, mesela zaten peş peşe bombaların patlatıldığı ve kitlesel cinayetlerin gerçekleştiği Türkiye’yi bu kez de terörün bu boyutuyla karıştırmak isteği. Katil, her türlü cinayet- provokasyon aleti olabilir. El Nusracı (El Kaideciler), IŞİD’ci... Yabancı ajanların oyuncağı... Bu anlamda CIA vb’nin çok dolaylı oyuncağı bile.
Ama, adam “inanmış”, yani kafası '69deolojikköktendinci olarak bağlanmış biri. Yoksa profesyonel bir suikastçı, kendisini böyle bir iş için asla feda etmez.
Türkiye’yi dönüştürmek için çalışan çok yönlü bir siyaset, dinbazlık da işin içinde, Ankara dahil çeşitli başkentlerde yürürlükte. Washington, Moskova, Berlin... Daha çok olay yaşayacağız. Çünkü dışta bir bataklığın içine sokulduk bir kez. Atatürk “pasif barış” politika izliyordu ya.. Şimdi “aktif barış” politikası ve sonuçlarını seyrediyoruz!