« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

27 Ara

2016

Putin Rusya’sı, mollalar İran’ı veee...

Aydın Engin 01 Ocak 1970

Başlıkta yarım bırakılmış cümleyi duraksamadan tamamladığınıza neredeyse eminim: Ve Erdoğan Türkiye’si... Hatırlayın, çok değil dört gün önce, Moskova’da üç ülkenin, Rusya, İran ve Türkiye’nin dışişleri bakanları bir araya geldiler ve “Moskova Bildirisi” diye anılan bir anlaşmaya imza koydular. Moskova Bildirisi’nde Suriye’deki BAAS iktidarına meşruiyet kazandıran, Beşşar Esad’ın devlet başkanlığını tanıyan içerik üstünde epey yazıldı çizildi. AKP’nin “en başı”nın zaten yerlerde sürünen Suriye dış politikasının artık çöp sepetine atıldığının ve Rusya’nın dayattığı çizgiye “evet” demek zorunda kaldığının altı defalarca çizildi...

Bu değerlendirmeler doğru. Ama Moskova Bildirisi’nin anlamı, önemi üç ülkenin Suriye’nin geleceğine ilişkin tutumunu belirleyen bir anlaşma olmasının çok ötesinde. Özellikle Türkiye için bu böyle... AKP’nin bütün temel politikalarının belirleyicisi, tek seçicisi Tayyip Erdoğan’ın öteden beri Şanghay Beşlisi denen işbirliği anlaşmasına girmek için denemeler yaptığı biliniyor. Erdoğan’ın bu tutkuya dönüşmüş girişimlerinden yola çıkıp “Şanghay Beşlisi NATO’nun alternatifi midir” ya da “Şanghay Beşlisi Avrupa Birliği’ne karşı Erdoğan’ın tercihidir” gibi soru ve değerlendirmeler çok anlamlı değil. Çok daha temel bir dış politika çizgisi tartışılsa gerek. Türkiye 190 yıldır yüzü Batı’ya (dolayısıyla sırtı Doğu’ya) dönük bir devlet politikası izledi. Sultan II. Mahmut ile başlayan bu devlet çizgisi Osmanlı döneminde de Cumhuriyet döneminde de kesintisiz sürdü.

Ta ki Tayyip Erdoğan nam zat iktidara gelip, siyasal İslamın çizgisini devlet politikasına dönüştürmek üzere kolları sıvayana kadar. Moskova Bildirisi işte bu yönelimin önemli ve somut adımlarından biridir. Kaba bir benzetmeyle söylersek, Türkiye 190 yıllık dış politika çizgisini terk ediyor; yüzünü Doğu’ya, sırtını Batı’ya dönüyor. Batı’da Erdoğan’ı rahatsız eden, sırt dönmesine yol açacak kadar karşı olduğu ne var? Herhalde NATO değil; herhalde ABD ve AB’nin sımsıkı sarıldıkları “serbest piyasa ekonomisi”, yani su katılmamış kapitalizm değil. Peki ne? Demokrasi, temel hak ve özgürlükler, laisizm ve devletin sekülerleşmesi. Bunlar AB’nin öncelikli, değişmez ilkeleri. Tayyip Erdoğan’ın da karabasanları... Dahası AB üyesi bir Türkiye Erdoğangiller için sahici bir karabasan. İslam ile Türk milliyetçiliğini buluşturmak için kolları sıvamış biri için AB’nin sonul hedefi karabasan olmaz da ne olur. Unutmayalım ki AB, Avrupa ulusdevletlerinin egemenlik haklarını bir üst siyasal örgütlenmeye, Avrupa Birliği’ne devretme projesidir.

Tek para birimi, tek pasaport, bütün üyeleri bağlayan Maastricht ve Kopenhag ilkeleri, yetkileri gitgide genişleyen Avrupa Parlamentosu gibi kurumlar bu egemenlik devriminin somutlandığı alanlar ve adımlar. Böyle bir birliğe katılmaktansa Rusya’nın Putin’i gibi oligarşik (=tek adam ya da dar bir zümre yönetimi), İran’ın mollaları gibi aşırı otoriter ve kendi değerlerinden öte değer tanımayan yönetimlerle el ele tutuşmak Erdoğan ve partisine çok daha yakışmaz mı? Bu konu bir gazete yazısının sınırlarını zorluyor. Nitekim yerim bitti. Bugünlük bu kadar...

Ziyaret -> Toplam : 125,24 M - Bugn : 124534

ulkucudunya@ulkucudunya.com