II. Meşrutiyet'in gerisine gidiş...
Ahmet Gürsoy 01 Ocak 1970
Adamlar TBMM'de sahte oy kullanmışlar... Bir başka adamlar da yine aynı Meclis'te anayasa değişiklikleri için boş kâğıda imza atmışlardı... Sözü edilen adamlar, AKP milletvekilleri... Güya muhafazakârlar.
Aynı adamlar, dini bütün olduklarını ve her fırsatta "Müslüman" kimliklerini öne çıkarmaktalar. Siyasi ahlak, siyasi namus, siyasi edep, yemin töreninden sonra ortadan kalktı mı? Peki, ikide bir "din iman" edebiyatıyla sözde Müslüman görünüşünüze ne oldu?
Dinin ahlakı da mı bitti? O da parlamentoda boş kâğıda imza atana kadar, sahte oylama yapana kadar mı geçerliydi? Sonrasında işe yaramıyor mu? Bütün zamanlar için davranışlarınıza yansımıyor mu?
Biliyor musunuz? Bu oylama meselesini CHP itiraz etmese, kimsenin duyup bileceği yoktu...
Ve bu adamlar ile daha birçok benzeri, bugün Türkiye'nin geleceğini kaderini belirleyecek anayasa değişikliklerini görüşmeye başlayacak...
Bu kabileci bakış, güya hepimize medeni bir anayasa yapacakmış...
Türkiye'de pek çok politikacı, 1908 II. Meşrutiyet aydınlarının gerisinin de gerisinde... II. Meşrutiyet aydınlarının getirdiği parlamento anlayışını düşman görüyor. Ve çoğu hanedanlıktan yana... Boşuna II. Abdülhamit deyip durmuyorlar.
II. Abdülhamit'le her fırsatta tek otorite arayanlar, gene aynısını yapıyor. Millî Görüşün mekteplerinde yetişenlerin en iyi bildiği şey, İttihatçılara sövmek, parlamentarizmi ve meşrutiyeti kötülemek değil miydi?
FETÖ gibi..
Evet... FETÖ bir yapılanmaydı. Türkiye Cumhuriyetine karşıydı. Atatürk'ü istemiyordu. Düşmanını yenmenin yolunu Hasan Sabbah modelinde bulmuştu.
Sahte oy kullanan ya da meşrutiyet karşıtlığı ile ömrünü geçirmiş ideolojinin beslendiği kaynak farklı mı?
O da bir başka mahfilde, yine paralel devlet algısına dayalı olarak doğup büyüyüp gelişti... Sonunda 28 Şubat darbesinin getirdiği aralıktan içeri girdi ve yükselerek devletin tepesine oturdu.
İlk yaptığı şey, dimağları, zihinleri ele geçirip kontrol etmek için basını ele geçirmek oldu..
Sonra, kendisine yakın cemaatleri, ortak düşman anlayışı içinde devletin kadrolarına yerleştirmek ki bunların içinde FETÖ başı çekiyor.
Ardından, Cumhuriyetin kurucu dayanaklarını yok etmeye geldi sıra.
Orada Türk Silahlı Kuvvetleri vardı..
Tasfiye başladığında ordu epey zayiat vermişti..
Ne dediler?
"Vesayet rejimini sona erdirdik.."
Ancak, işler yolunda gitmedi.
Ortak düşmana karşı paralel örgütlenenler, kendi arasında anlaşamadılar. Ve FETÖ darbe yapmaya girişti.. Çünkü elinde devletin içinden edindiği epey bilgi vardı. Aynı zamanda devletin adli, mülki, askeri ve merkezi bürokrasisi kendi kontrolündeydi.
O başaramadı... Başaramasın tabii. O aynı zamanda ulus ötesi güçlerin denetiminde ve kontrolündeydi.
Geriye, II. Abdülhamit üzerinden hanedanlık ve tek adamlık isteyen, II. Meşrutiyeti beğenmeyenler kaldı... Şimdi onlar, İttihatçıların II. Abdülhamit'ten aldığı milletin özgürlüğünü yeni bir anayasa değişikliği yaparak, Abdülhamit'e vereceklerini sanıyor... Ancak yeni ve farklı bir tek adam ve farklı bir saray olacak bu.
Özünde, paralel devlet anlayışının bizi getirdiği yerdir burası. Geriye gidiştir. Kazanımları kayıp etme meselesidir...
Bu duruma gelmemizin tek sebebi ise dinin fanatizme ve ideolojiye dönüştürülmesinin bir sonucudur. İslamcı kimselerin din öğrenmeleri, Kur'an okumaları, hacca gitmeleri, yaşam pratiğini ve ahlakını iman ölçülerine göre yapacaklarının garantisi değil. Boş kâğıda imza atabilirler, ihaleyi eşe dosta verebilirler, devlet kadrolarına hak edenlerin haklarını yiye yiye yandaşlarını atayabilirler. Ve şimdi olduğu gibi Meclis'e seçildikleri halde, millete karşı sorumlu olacakları yerde, tek kişiye sorumlu olabilir ve gerekirse, Meclis'te olmadıkları halde oy kullanabilirler... Sonra da hep birlikte umreye gidip fotoğraf paylaşabilirler...
Bu durumda; bugün, Meclis'teki tartışmalarla yerle bir edilmek istenen sadece Parlamenter sistem olmayacak.. Eğer başarırsa, yozlaşmış ahlak ve istibdat zafer kazanmış olacak..