Kirli bilgi salgınına şüphe ilacı
Ömer Lütfi METE 09 Temmuz 2008
Basın yayın pazarı bir 'bozuk besleme ve beslenme' düzeninden ibaret. Ayaküstü abur-cubur ne ise medya ile öğrenmek de o!
Yediren ve yiyen, maymuncuk gibi bir mantıkla her karanlık odanın kilidini açabileceğine inanıyor: Hainler ve kahramanlar, siyahlar ve beyazlar, hepler ve hiçler var. Yediren mağrur, yiyen ise -mağdur ve hatta iğfal edilmiş olduğundan bile habersizmemnun... Al gülüm, ver gülüm... Bu maymuncuk mantığı 'komplo' ve 'komplo teorileri' alanında da mide bulandıracak derecede baskın. Meselâ siyah sabit:
'Türkiye'de karanlık olaylar dönüyorsa mutlaka arkasında İsrail, Amerika, İngiltere, Almanya, İran, Rusya parmağı vardır; her şey bunlardan birinin veya birkaçının melanetidir.' Bu kara maymuncuğun tersi de beyaz: 'Türk'ün Türk'e propagandasını geçiniz. Ne yabancısı, her şeyi biz yapıyoruz. Her öküzün altında bir buzağı, her olayın arkasında bir yabancı servis aramak paranoyadır!' Sorgulamaya dahi başlayamadığımız 'Bozuk besleme ve beslenme' düzeni sürerken çete çökertmek neye yarar?
Yenileri yedekte zaten! Mesele sadece cehalet, zekâ kıtlığı, beşeri önyargılar değil. Bunlarla birlikte çok daha karmaşık sebeplerle; basın yayın pazarındaki üreticilerin büyük çoğunluğu 'bozuk besleme ve beslenme' kurbanıdır. Özellikle de bizimki gibi kâğıt üzerinde bağımsız, gerçekte sömürge olan ülkelerde!
Köken, inanç, ideoloji, çevre şartları, gizli servis ilişkileri ve diğer bağımlı kılıcı etkenlerden herhangi biri veya birkaçı ile yaralı ve güdümlü medya adamları, gerçekten bağımsız aydınları yok saydıracak ezici bir çoğunluk oluştururlar.
Çöküş tarihimiz, Batı sömürgecileri adına bilinçli veya bilinçsiz borazanlık yapanların tarihi de sayılır. Bir toplum özgüvenini yitirince kimin hangi kıbleye yöneleceği bilinmez! Nitekim Birinci Dünya Savaşı'nı kaybedince, kahramanlarımız arasında bile filanca ülkenin mandasına girmeyi tek çıkar yol sayanları gördük...
Kökü Viyana bozgununa kadar uzanan psikolojik harp dalgasıyla fena halde yaralanmış ve aşağılık duygusunun gayyasına yuvarlanmıştık...
Sadece II. Abdülhamit ve Atatürk döneminde psikolojik harbe karşı mümkün mertebe direnç gösterdik...
Kökten mandacı İnönü'den sonra ruhsal teslim bayrağını kaldırdık. O günden beri de ellerimiz havada! NATO biraz gevşer gibi olunca teslim bayrağını bu sefer Avrupa Birliği'ne sallamaya başladık...
Fakat dışarısı bırakmıyor, talibimiz çatallanınca şaşkın ve sapkın bir tarza girdik; ABD ve AB ile aynı anda yatağa girmeye kalkıyoruz. Bizim gibi fiilen sömürge olan her ülke, psikolojik harbe başarıyla direnemediği sürece kendi içinde çatışmalara mahkûmdur.
Psikolojik harp yürütenler, hedef ülkeyi kendi çıkarlarına göre yönlendirebilmek için öncelikle her eğilimden tetikçi medya adamı tedarik ederler. Zaten bunların okullarını kurmuş, devşirilecekleri düzenekleri çoktan hazırlamışlardır. Kimini kolejlerden, kimini üniversite kulüplerinden, kimini yurtdışı burslardan kaparlar, sivil toplum kuruluşlarında ve loca mahfillerinde eğitir ve kullanırlar. Bu kirli bilgi salgınında medyayı takip eden herkesin biricik ilacı şüphe...