« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

16 Oca

2017

Osman TURAN (1914-1978)

Salim Koca 01 Ocak 1970

Türk tarihçisi, fikir ve siyaset adamı.

Osman Ferit Bayburt’un Aydıntepe (Çatıksu) köyünde doğdu. Ailesi, Trabzon’un fethinden sonra Van taraflarından bölgeye iskân edilen Kurdoğulları (halk arasında Koronoğulları-Kuranoğulları) aşiretine mensuptur. Babası Hasan Ağa, I. Dünya Savaşı’nda şehid düştü. Ailesi Çaykara ilçesine bağlı Soğanlı köyüne yerleşti. Osman Turan ilkokulu Çaykara’da, ortaokulu Bayburt’ta, liseyi Trabzon ve Ankara’da okudu (1935). Yüksek öğrenimini Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Ortaçağ Tarihi Kürsüsü’nde tamamladı (1940). Bu arada çalışkanlığı ve Türk tarihine ilgisi dolayısıyla M. Fuad Köprülü’nün dikkatini çekti ve aynı kürsüye burslu doktora öğrencisi seçildi. Köprülü’nün danışmanlığında iki yılda hazırladığı On İki Hayvanlı Türk Takvimi adlı çalışmasıyla doktor unvanını aldı (1941). Bu çalışma Türkiye’de tarih alanında yapılan ilk doktoradır (Birinci, Osman Turan, s. 34). Köprülü’nün fakülteden ayrılıp siyasete atılması üzerine (1941) Ortaçağ Türk-İslâm tarihi derslerini vermekle görevlendirildi. 1942’de aynı kürsüye asistan olarak tayin edildi.

Farsça, Arapça ve Fransızca’sını geliştirip kaynak yayımına ve orijinal araştırmalara başlayan Osman Turan, 1943’te Orta Zaman Türk Devletlerinde Türkçe Unvanlar adlı çalışmasıyla doçentliğe yükseltildi. 1944’te Türkçülük-Turancılık davasından yargılanan Nihal Atsız’ı fakültedeki odasında ağırlaması yüzünden Millî Eğitim bakanı tarafından açığa alındı (4 Mayıs 1944). Ancak Memduh Şevket Esendal ve Hasan Tahsin Banguoğlu’nun müdahalesiyle 30 Kasım 1944’te fakültedeki görevine döndü. 1946-1947’de askerlik hizmetini yaptı. 1948-1950 yıllarında Paris ve Londra’da araştırmalarda bulundu; bu arada Milletlerarası Şarkiyat ve Türkiyat kongreleriyle UNESCO konferanslarına bildiriler sundu. 1940’lı yıllarda gerçekleştirdiği yayınlarla bilim dünyasının dikkatini çekti. 1949’da Türk Tarih Kurumu’na aslî üye seçildi. 1951’de profesör unvanını aldı.

1954 yılı Osman Turan’ın hayatında bir dönüm noktası teşkil etti. Hocası M. Fuad Köprülü’yü örnek alan Turan siyasete atıldı ve bir daha fakültedeki görevine dönemedi. Köprülü öğrencisinin bu kararını uygun bulmamakla birlikte ona engel olmak da istemedi. 1954 ve 1957 yıllarında Demokrat Parti’den Trabzon milletvekili seçildi. Fakat siyasetin esnek ve değişken havasına hiçbir zaman ayak uyduramadı; iç muhalefete geçmekten ve partisinin icraatını eleştirmekten çekinmedi. Tarih araştırmalarına ve memleket meselelerine dair yazılarına ara vermeden devam etti. 1959’da Türk Ocağı genel başkanlığına seçildi.

27 Mayıs 1960 ihtilâlinde tutuklanarak yaklaşık on altı ay hapis yattı ve ihtilâl mahkemesinde yargılandıktan sonra beraat etti. Fakültedeki görevine dönmek istediyse de fakülte yönetimi bu isteğini geri çevirdi (29 Haziran 1962). Böylece Osman Turan’la fakülte yönetimi arasında kıyasıya bir hukuk mücadelesi başladı. Her defasında mahkemeyi kazanmasına rağmen fakülte yönetimi hukukun kararlarına direndi. Bunun üzerine bir kere daha siyaset meydanına çıkmak zorunda kaldı. Adalet Partisi’ne giren Osman Turan, bu partinin 1964’te yapılan kongresinde teşkilâttan sorumlu genel başkan yardımcısı, 1965 genel seçimlerinde Trabzon milletvekili seçildi. Fakat Adalet Partisi’nin siyasetine de ayak uyduramadı; Yeni İstanbul gazetesinde yazdığı başmakalelerle partinin genel başkanını rahatsız etti ve 1967’de partiden ihraç edildi. Osman Turan, Milliyetçi Hareket Partisi’nde siyasete devam etmeye karar verdi. 1969’da bir defa daha fakültedeki görevine dönmek istediyse de boş kadro bulunmadığı gerekçesiyle isteği reddedildi. Bunun üzerine emekliye ayrılıp meslek hayatına fiilen son verdi (Mayıs 1972).

1966’da tekrar Türk Ocağı genel başkanlığına seçildi ve bu görevi 1973 yılına kadar sürdürdü. Bu dönemde Türk Yurdu dergisi Osman Turan’ın gayretleriyle Türk fikir ve kültür hayatına önemli katkılarda bulundu. Osman Turan emekli olduktan sonra İstanbul’a yerleşti. 1974’te Türk Tarih Kurumu, Osman Turan’ı aslî üyelikten çıkardı. Türk Tarih Kurumu’nun bu kararı Osman Turan’ı çok etkiledi. Kurumun bu davranışı aynı zamanda Türk tarih ilmine vurulmuş ağır bir darbe şeklinde değerlendirildi. Emeklilik dönemini Selçuklu İktisat Tarihi adlı kitabını yazmakla geçirdi, ancak çalışmayı tamamlayamadı. Geçirdiği beyin kanaması sonucunda 17 Ocak 1978’de vefat eden Osman Turan, Osmanlı hânedanından Satıa Hanımefendi ile evliydi. Osman Turan özel hayatında ve sosyal ilişkilerinde mütevazi ve kibar bir insandı. Ancak ilmî ve fikrî tartışmalarda son derece kararlı ve ödün vermez bir tutum sergilemiş, siyasette ise iddialı olmamıştır.

Osman Turan’ın yayınlarını ilmî ve fikrî olarak ikiye ayırmak mümkündür. Bu çalışmalar birbirinden tamamen farklı özellikler taşımakla birlikte birbirini destekler ve tamamlar niteliktedir. Turan, geniş yorumlarıyla tarihe dair yazılarını kuru birer bilgi olmaktan çıkardığı gibi ilmî çalışmalar sonucunda elde ettiği bilgileri de memleket meselelerinin aydınlatılmasındaki fikirlerine dayanak yaparak değerlendirmiştir. Doçentliğinden sonra M. Fuad Köprülü’nün “Anadolu Selçukluları Tarihinin Yerli Kaynakları” adlı makalesinden (TTK Belleten, XXVII [1943], s. 379-522) etkilenip çalışmalarının büyük kısmını Anadolu Selçukluları’na ayırmıştır. Osman Turan, yine M. Fuad Köprülü gibi Türk millî kültürünün temellerinin Orta Asya’da atıldığına ve İslâmî dönemde yeni unsurlarla takviye edilip korunduğuna, bu kültürün devamlılığına inanmış bir tarihçiydi. Bu devamlılığı özellikle “Le droit terrien sous les seljoukides de Turquie” adlı bildirisinde, Türk Cihân Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi adlı eserinde ve İslâm Ansiklopedisi’ne yazdığı “İktâ” maddesinde açık biçimde ortaya koymuştur. Ancak hem kendisinin hem Köprülü’nün Türkler’de Batı tarzında bir feodalizmin bulunduğuna dair görüşleri Fransız bilim adamı Claude Cahen tarafından kabul edilmemiştir. Osman Turan, eserlerinde genellikle siyasî ve askerî olayların tesbiti ve tasvirini yapmışsa da bazı tarihî olguları tahlil etmekten geri durmamıştır. Meselâ Anadolu’nun fethi ve Türkleşmesi ile Moğol istilâsının İslâm medeniyeti üzerindeki etkileri gibi önemli olayları hep analitik bir yöntemle incelemiştir. Olayların sebep ve sonuçlarını belirlerken daima çok sebeplilik ilkesini benimsemiş, bilhassa maddî ve mânevî âmillere eşit derecede önem vermiştir.

Telif Eserleri. Osman Turan araştırmalarını başta Belleten olmak üzere Ülkü, Türkiyat Mecmuası, Türk Hukuk Tarihi, AÜ Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, Revue des études islamiques, Studia Islamica, International Islamic Conference, AÜ İlâhiyat Fakültesi Dergisi ve Belgelerle Türk Tarihi Dergisi gibi dergilerle Zeki Velidi Togan Armağanı ve Fuad Köprülü Armağanı gibi kitaplarda yayımlamıştır (makale ve ansiklopedi maddeleri için bk. Demirci, s. 27-34; Topal, s. 83-123). Bu yayınlarıyla hem yurt içinde hem yurt dışında Anadolu Selçuklu tarihinin en iyi uzmanı olduğunu kanıtlamıştır. Cambridge Üniversitesi tarafından 1970’te neşredilen The Cambridge History of Islam adlı çalışmanın “The Anatolia in Period of the Seljuks and Beyliks” kısmının Osman Turan’a yazdırılması bunun bir göstergesidir. Ayrıca İslâm Ansiklopedisi’nde on sekiz maddesi bulunmaktadır. 1. Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti (Ankara 1965; İstanbul 1969, 1980, 1993, 1996, 2005). Osman Turan bu eseri sipariş üzerine İslâm Ansiklopedisi’ne “Selçuklular” maddesi olarak hazırlamıştır. Ancak ansiklopedinin yazı kurulu araştırmayı çok uzun bulmuş ve kısaltmasını istemiş, fakat kendisi kurulun bu isteğini reddetmiştir. Bunun üzerine madde Halil İbrahim Kafesoğlu’na verilmiş, bu durum Turan ile Kafesoğlu arasında uzun ve sert bir tartışmaya yol açmıştır. 2. Türk Cihân Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi (I-II, İstanbul 1969, 1978, 1979, 1980, 1983, 1993). Müellif bu eserinde Türkler’in dünyaya hak, adalet, düzen ve barış getirmeyi amaçlayan dinî, millî, insanî ve destanî düşünce ve faaliyetlerini belgelere dayanmak suretiyle ortaya koymuştur. 3. Selçuklular Zamanında Türkiye (İstanbul 1971, 1984, 1993, 1994). Malazgirt Zaferi’nin 900. yıldönümüne armağan olarak çıkarılan eser, Osman Turan’ın önemli çalışması olup Anadolu Selçuklu Devleti’nin bugüne kadar yazılmış en ayrıntılı tarihidir. Geniş ve sağlam bir kaynak temeline oturan eserde müellifin görmediği ve kullanmadığı hemen hemen hiçbir kaynak kalmamıştır. 4. Selçuklular ve İslâmiyet (İstanbul 1971, 1980, 1993). Makalelerden oluşmaktadır. 5. Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi (İstanbul 1973, 1980, 1993). Müellif bu son eseriyle Selçuklular Zamanında Türkiye adlı çalışmasını tamamlamıştır. Osman Turan Türk tarihinin sadece belirli bir dönemini araştırmakla kalmamış, geleceği inşa etme ve yönlendirme görevini de üstlenmiştir. Türk milletinin siyasî, dinî, sosyal ve kültürel meseleleriyle yakından ilgilenmiş, bu yazılarıyla geleceğe ışık tutmaya çalışmıştır. Onun fikir yazılarının büyük bir kısmı şu eserlerde toplanmıştır: Gafletten Uyanalım! (Ankara 1948), Türkiye’de Manevî Buhran Din ve Laiklik (Ankara 1964; İstanbul 1978, 1993), Türkiye’de Komünizmin Kaynakları ve Kültür İhtilâli (Ankara 1964; İstanbul 1967, 1977, 1980), Türkiye’de Siyasî Buhranın Kaynakları (İstanbul 1969, 1979, 1994), Türkler Anadolu’da (İstanbul 1973), Vatanda Gurbet (İstanbul 1980), Târihî Akışı İçinde Din ve Medeniyet (İstanbul 1980, 1998).

Neşir ve Çevirileri. Aksarâyî, Müsâmeretü’l-ahbâr ve Müsâyeretü’l-ahyâr (Ankara 1944); “Selçuklu Devri Vakfiyeleri I, II, III” (TTK Belleten, XI/42 [1947]; XI/43; XII/45 [1948]); İstanbul’un Fethinden Önce Yazılmış Tarihî Takvimler (Ankara 1954, 1984); Türkiye Selçukluları Hakkında Resmî Vesikalar: Metin, Tercüme ve Araştırmalar (Ankara 1958, 1988); M. F. Grenard “Satuk Buğra Han Menkıbesi ve Tarih” (Ülkü, XIII/74, XIV/79, XIV/80, XIV/82, XIV/83, 1939-1940), Selçuklular ve İslâmiyet içinde de yayımlanmıştır (İstanbul 1980, s. 245-308); E. Cavaignac, Tarihî Kronolojinin Esasları (Ankara 1954).


OSMAN TURAN’IN HAKKINDA YAZILANLAR

1.Prof. Dr. Osman Turan'ın Hayatı ve Eserleri
Nurdan Demirci
Boğaziçi Yayınları




HAKKINDA YAZILANLAR

Prof. Dr. Osman Turan, meslektaşları "Ciddi ilim adamı formasyonu, sağlam karakteri, yüksek medeni cesareti, doğruluğu ve tok sözlülüğü, çok geniş fikri ihata kabiliyeti, Türklükle ilgili geniş ve sağlam bilgisi, muktedir kalemi ile tanınmış bir ilim adamı" olarak tarif ediyorlar.

Türk Ocaklarını Genel Merkezinin Ankara'ya nakli üzerine 1959'dan yapılan Kurultay'da Genel Başkan oldu. Türk Yurdu Mecmuasını yepyeni bir muhteva ve ruhla çıkardı. Türkiye'nin en çok okunan fikir dergisi yaptı. Yassıadaya sevk edilince bir süre Türk Ocakları'ndan ayrı kaldı.

1966 yılında Hamdullah Suphi Tanrıöver'in ölümü üzerine yapılan kurultayda Prof. Dr. Osman Turan'ın Genel Başkanlığı döneminde Türk Ocakları her bakımdan şahsiyetini kazanmış, itibarlı, fikir ve kanaatleri cemiyetin her kesiminde kabul gören bir kuruluş olarak vasıflandırıldı.



HAKKINDA YAZILANLAR

Anadolu'da Türkler ve Kürtler
Taha Akyol
Milliyet 15 Ağustos 2005

TARİHÇİ Prof. Osman Turan, bizde, hatta dünyada bir numaralı Selçuklu dönemi uzmanıdır ve eserleri Anadolu'nun Türkleşmesi, bu arada Güneydoğu'da Kürt nüfusunun gelişimi gibi konularda son derece aydınlatıcı niteliktedir.

Bugün merhum Turan'ın bir eserinden, "Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi" adlı kitabından bahsedeceğim. (www.otuken.com.tr).
Cemşid Bender gibi şoven Kürt milliyetçilerine göre, Kürtler beş bin yıldan beri bugün bulundukları topraklarda yaşıyorlar, Türkler sonradan gelmişlerdir, Kürtçe antikçağı aydınlatan bir dildir, insanlığı mağaradan kurtaran, matematiği icat eden Kürtlerdir! vs... (Kürt Tarihi ve Uygarlığı, Kaynak Yay., sf. 29-31, 46)
Prof. Turan'dan öğreniyoruz ki, Türklerin Anadolu'ya girmesinden önce, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun pek çok yerinde, şehirden şehre değişmek üzere, Ermeniler ve Süryaniler çoğunluğu oluşturuyordu, hatırı sayılır bir Rum nüfusu da bulunuyordu.

Mesela Malatya'da Ermeniler ve Süryaniler; o zaman adı Hısn-ı Mansur olan Adıyaman'da, Harput'ta, Muş, Bitlis ve Van'da Ermeniler; Urfa, Mardin, Hasankeyf, Silvan ve Diyarbekir'de Süryaniler, biraz da Yahudiler yaşıyordu.

Prof. Turan, 1070 yılındaki Urfa nüfusunu örnek verir: "20 bin Süryani, 8 bin Ermeni, 6 bin Rum ve Frenk..."

Frenkler Birinci Haçlı Seferi'nde Urfa ve çevresini içine alan bir "Haçlı Kontluğu" bile kurmuşlardır. (Sf. 250)
* * *

BİZANS hem sosyoekonomik bakımdan çöküntüye gidiyordu ve hem de mezhep farkı sebebiyle Doğu'daki Ermeni ve Süryanilere büyük baskı yapıyor, onları dağıtmak için şuraya buraya tehcir ediyordu.

Malazgirt'ten sonra kurulan Türk beyliklerinin dinlere saygılı davranışı Ermenilerin, özellikle de Süryanilerin dostça duygularıyla karşılaşmış, hiç büyük Türk-Ermeni veya hele de Türk-Süryani savaşı yaşanmamıştır. (Sf. 252-253)

Bölgenin Müslüman nüfusuna gelince... İslamlaşma, Hz. Ömer'in fetihleriyle 7. yüzyılda başladı. Bugün Diyarbakır ilini oluşturan topraklara o zaman Arap Bekir Bin Vâil aşireti yerleştiği için buraya "Diyar-ı Bekir" denildi.

Müslüman nüfus, değişen oranlarda Türk, Kürt ve Araplardan oluşuyordu.

Selçukluların Ortadoğu'ya girişi Anadolu'ya doğru büyük göçlere yol açtı: Biri Anadolu'yu Türkleştirecek Türk göçü...

Öbürü, Kürtlerin de Doğu İran'daki orijinal dağlık yurtlarından kuzeye ve batıya, yani Anadolu'ya göçmeye başlaması... (Sf. 255)
Bölgeye ikinci Kürt göçü, Eyyubiler zamanında oldu. (Sf. 134, 155)

Yavuz Selim'le Şah İsmail'in kavgasında bazı Alevi Türkmen aşiretleri İran'a, İran'daki bazı Sünni Kürt aşiretleri Türkiye'ye göçecektir.
* * *

KÜRTLERİN Fırat'ın doğusuna yayılmasında, Selçukluların Bizans'ı geriletmesinin rolü çok büyüktür. Bölgede kurulmuş bulunan Türk beylikleri, Saltuklular, Sökmenliler ve Artuklular ile Türkleşmiş Kürt Mengücek hanedanları Kürtleri "cihat arkadaşı" olarak gördüler. (Sf. 252)
Göçebe hayat tarzı Türkmenlerde de Kürtlerde de hâkimdi, bu yüzden ikisinin içinde geniş bir kesim eşkıyalık, yağmacılık yapıyor, birbirleriyle de çatışıyorlardı. (Sf. 133, 143, 212)

Ama göçebe Türkmenlerin göçebe kesimleri daha Artuklular zamanında tarım ve ticarete, şehir hayatına yöneldiler. (Sf. 256-259)

Tarihçi Claude Cahen, dağlık arazileri yüzünden Kürtlerde göçebeliğin çok uzun süre devam ettiğini belirtir.

Aynı sosyal kulvarda rakip olmamaları ve dindaşlık faktörü, tarihte Türkmen ve Kürt birlikteliğini sağlamış, Gökalp'in belirttiği gibi, nüfus yoğunluğuna ve hayat tarzına göre bazı Türkmenler, mesela Siverek'te Karaçeli aşireti gibi Kürtleşmiş, buna karşılık tarım ve şehir hayatına geçen Kürtler Türkleşmiştir.

Bu konularda Claude Cahen'in ve Mükremin Halil'in eserlerinde çok geniş bilgi vardır; onları başka yazılarımda tanıtacağım.

Böylesine iç içe geçmiş bir tarihi, etnik milliyetçilik fanatizmiyle parçalamaya çalışmak, ancak kötü niyetle yapılabilecek bir 'tahrif'tir.



HABER

“Doğumunun 100. Yıl Dönümünde Prof. Dr. Osman Turan”
12 Ocak 2014

Ocakbaşı Sohbetinde bu hafta Türk Tarih Kurumu Eski Başkanı Prof.Dr.Ali BİRİNCİ konuk oldu.

Ocakbaşı Sohbetleri’nde bu hafta “Doğumunun 100. Yıl Dönümünde Prof. Dr. Osman Turan” konulu programda konuşmacı Türk Tarih Kurumu Eski Başkanı Prof. Dr. Ali BİRİNCİ idi.

Program Türk Ocakları Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Bülent Aksoy’un açılış konuşması ve Prof. Dr. Ali BİRİNCİ’yi takdimi ile başladı.
BİRİNCİ hazirunu hürmet be muhabbetle selamlıyorum diyerek sözlerine başladı.

İnsan tanımaya olan merakım ve birazda hemşericilikten dolayı merhum Osman TURAN hocayla tanıştım ve pek çok kez kendisini evinde ziyaret etme fırsatı buldum. Hocaya ne zaman gitsem kül tablası mısır piramitleri gibi yığılı olurdu, hoca çok çalışkan bir insandı sürekli çalışırdı.
Hocanın asıl adı Osman Pelit’tir. Şahsene hanım ve Hasan efendinin oğludur. Bayburt’ta doğdu. Kurdoğulları aşiretine mensuptur. Çocukluğu Çaykara ve Çatıksuda geçmiştir. İlk mektebi Çaykara’da, orta mektebi Bayburt’ta okudu. Bayburt hocanın üzerinde derin ve önemli etkiler bıraktı. Orta mektepten sonra, Trabzon lisesine devam etti. O dönem liselerindeki eğitim şimdi yok maalesef, liselerin o dönemde çıkardığı dergilerdeki Türkçe günümüzde üniversitelerin Edebiyat bölümlerinde bile yok ne yazık ki.

Merhum Osman TURAN daha lisede iken arkadaşları arasında “ayaklı kütüphane” olarak bilinirdi. 1936’da açılan Dil, Tarih ve Coğrafya fakültesine ilk kabul edilen öğrencilerden ve ilk mezunlarındandır. 28 Mart 1940’ta fakülteden mezun oldu ve hemen Fuad KÖPRÜLÜ’nün yanında Ortaçağ kürsüsünde asistan olarak göreve başlıyor. 1941’te 12 Hayvanlı Türk Takvimi isimli tezle Dr. unvanını alıyor.

KÖPRÜLÜ 1941’de üniversiteden ayrılıyor, bu ilim dünyamız açısından tam bir felakettir. KÖPRÜLÜ’nün üniversiteden ayrılmasıyla Ortaçağ Türk-İslam tarihi derslerini Osman TURAN hoca vermeye başlıyor. Türk-İslam kelimesini ilk kullan kişi Osman TURAN hocadır bunu burada belirtme gereği duyuyorum.

KÖPRÜLÜ’nün üniversiteden ayrılması Milli Eğitim Bakanlığı’nın hocalara vekillik ya da hocalığı seçmesini istemelerinden dolayıdır. KÖPRÜLÜ siyaseti seçiyor. Hasan ALİ YÜCEL bir yazısında siyaseti bırakıp hocalığı tercih eden tek bir insan çıkmadı diyor. Günümüzde de bunun tezahürlerini görüyoruz.

Osman TURAN hoca 1943’te Doçent oluyor. 1944’te Türkiye’de sol faaliyetler artınca hoca gafletten uyanalım isimli bir risale yayınlıyor. Hüseyin Nihal ATSIZ’ı odasında misafir ettiği için açığa alınıyor. Memduh Şevket ESENDAL ve Prof. Dr. Tahsin BANGUOĞLU’NUN araya girmesiyle görevine iade ediliyor. 1948’te doçentken Türk Tarih Kurumu’nun 66 numaralı üyesi oluyor. Belleten’de yayınladığı yazılar tarihçiliğimizde öncüleri ve örnekleri olmayan eserlerdir.1972’de Türk Tarih Kurumundan Haysiyet Divanı karırı ile üyelikten çıkarılıyor.
5 Mart 1951’de Profesör olmuştur. 1954’te siyasete girmiş lakin ilimden hiç bir zaman kopmamış araştırmalarına ve çalışmalarına devam etmiştir. 1956’da II. Abdulhamid’in torunu Satıa Hanım Sultan ile evleniyor.

27 Mayıs’tan sonra 16 ay Yassıada’da hapis yatıyor. Hayatının en önemli eserlerini cezaevinden çıktıktan sonra yazmıştır. Üniversiteden maaş almasına rağmen ders verememiştir. 1965’te tekrar vekil olmuş ve Adalet Parti’sinde Genel Başkan Yardımcılığı yapmıştır. Partiyi tenkit etmesinden dolayı partiden ihraç edilmiştir. Hayatının 10 senesi siyasette olmasına rağmen bu süre ilmi çalışmalarına mani olmamıştır.

Ölümünden sonra basılan eserleri itinasız basılmış ekleme ve çıkarmalar yapılmıştır.

Türk Ocağındaki hizmetleri çok önemlidir. Onun zamanında ocak en feyizli en güzel dönemini yaşamıştır. Hamdullah Suphi’ye rağmen Genel Başkan seçilmiştir. Onun zamanında Türk Yurdu Dergisi ilim ve irfan dergisi olmuştur. Türkiye Selçukluları tarihini istisnasız bir numarasıdır.

Hiçbir zaman silaha karşı eğilmemiştir. Yassıada da kendisine tokat atan subaya o iki tokat atmıştır. Hoca çok sağlam bir karaktere ve şahsiyete sahiptir. Bu yönüyle herkesin beğenisini ve takdirini kazanmıştır.

“Ehli hünerin kadrini bilmekte hünerdir”.
Eserlerinden önce kendisini tanımak birinci önceliğimiz olmalıdır.

Ziyaret -> Toplam : 125,27 M - Bugn : 29992

ulkucudunya@ulkucudunya.com