`Reina`dan Türkistan'a uzanan tehlike...
Kürşad Zorlu 01 Ocak 1970
Yılbaşı gecesi İstanbul'un ünlü gece kulübü Reina'ya düzenlenen ve 39 kişinin hayatını kaybettiği saldırı sebep ve sonuçlarıyla birlikte değerlendirildiğinde Türkiye'ye yönelen sistematik kuşatmanın boyutları daha iyi anlaşılmaktadır. Böylesine kanlı bir terör olayı sonrasında kaçan teröristin bulunması için Emniyet birimlerimiz yoğun bir çalışma başlattı ve neticesinde teröristi canlı yakalamayı başardı. Rusça, Arapça, Çince ve Özbekçe (Özbekistan Türkçesi) bildiği anlaşılan teröristin ilk ifadesine göre saldırının arkasında DEAŞ olduğu kesinleşti. Alınan tedbirler çerçevesinde çeşitli gözaltılar ve tutuklamalar gerçekleşti. Belirtilmeli ki dili, dini, milleti ne olursa olsun bunu yapanlar en ağır şekilde cezalandırılmalı. Üstelik sadece maşalar değil saldırının arkasındaki güçler de netleştirilmeli.
Fakat bir de meselenin son derece hassas olan, Türk Dünyasını ilgilendiren boyutu var.
Zira bu terör saldırısını gerçekleştirenin önce bir Kazak, sonra bir Kırgız, ardından bir Doğu Türkistanlı olabileceği (güçlü şüpheler seslendirilir) seslendirildi. Kimi haber ve açıklamalarda "Kırgız mı Özbek mi?" sorusu yoğunlaşınca Kırgızistan Dışişleri Bakanlığı "İlk incelemelerimize göre, bu şüpheli bir bilgi ancak araştırmaya devam ediyoruz." demek zorunda kaldı.
Haberler servis edilmeye ve sosyal medyada yayılmaya başlanınca ilk olarak bir Kazak saldırıya uğradı. Sonra Kırgız asıllı birisinin fotoğrafı düştü sosyal medyaya. Her ikisinin de terörist olmadığı kısa sürede anlaşıldı. 5 Ocak'ta Hükümet üyesi Veysi Kaynak saldırganın büyük ihtimal Uygur olduğunu açıkladı. Aynı gün dünyaca ünlü Reuters haber ajansı bu açıklamaya dayanarak "Uygurlar, Çin'in batısında büyük ölçüde Müslüman ve Türkçe konuşan bir azınlıktır; Türkiye genelinde önemli sivil toplum kuruluşları bulunmaktadır." diyerek hem Doğu Türkistan Türklüğünü hem de tabii olarak onların Türkiye'deki legal faaliyetlerine imkan tanıyan Türkiye'yi bir yönüyle töhmet altında bırakmış oldu. İngiliz The Guardian gazetesi "katil, çoğunluğu Müslüman ve Türkçe konuşan bir gruba üye" şeklinde giriş cümlesi ile terörizm ve İslam arasındaki ilişkiyi bu kez de Türkçe konuşmak ile ilişkilendirmekten geri kalmadı.
Terörist her yerde teröristtir
Saldırının ardından The Times'ta yayınlanan bir değerlendirmede olayın Orta Asya ile ilişkisi üzerinde duruldu. Yazıda DEAŞ'in 2015'te yayınladığı bir videoda "en yaşlı savaşçı" olarak tanıttığı Doğu Türkistan asıllı Muhammed Amin'den bahsedilmekte ve Amin'in Çin'in Uygur Türklerine olan baskısından kurtulmak için eşi ve çocuklarıyla DEAŞ saflarına katıldığı belirtilmekteydi. Onlara göre bu durum Reina saldırısını gerçekleştiren katil ile benzerlik gösteriyordu. Gulf State Analytics Araştırma Şirketi'nden Theodore Karashik'in, "DEAŞ'ın Orta Asya konusunda ciddi bir stratejisi olduğu ve Türkiye'deki istikrarsızlığı artırıp Orta Asya'da daha fazla destek çekmeye, militan devşirme çalıştığı" yönündeki görüşü en önemli değerlendirmeler arasındaydı. Çünkü Türk Cumhuriyetleri, özellikle Orta Asya ülkeleri ve Rusya Federasyonu bünyesindeki Türk toplulukları DEAŞ'ın insan kaynağı için hedeflediği bölgeler. Anlaşıldı ki yakalanan terörist Özbekistan'da da aranıyormuş. Kırgız, Kazak, Türkmen de olsa bu değişmez. Terörist her yerde teröristtir. Ve emin olunsun ki Türk Cumhuriyetleri aşırıcılığa, radikal eğilimlere karşı yüzyıllardır mücadele etmiş bir siyasal kültürel zeminde bulunuyor. Bugün en büyük tehlike kendi ülkeleriyle ilgili. Bir araştırmaya göre Suriye ve Irak'ta 13 ayda 1112 intihar saldırısı olmuş ve bunun içerisinde bahsettiğimiz coğrafyadan gelenlerin büyük etkisi var. Onlar artık Yabancı Terörist Savaşçılar olarak (4 bin civarı) ülkelerine döndüklerinde büyük bir tehdit oluşturuyorlar. Fakat Reina saldırısı ile toplumsal algı bakımından karşı karşıya olduğumuz şu hususlara dikkat çekilmeli.
-Her çekik gözlü ya da her Orta Asyalı için "terör" yakıştırması yapmak,
-Türkistan coğrafyasından gelen soydaşlarımızı böyle bütüncül bir anlayışla değerlendirmek (ki Türkiye'de kanuna aykırı biçimde bulunanlar derhal gözden geçirilerek tespit edilmeli),
-Soruşturma veya inceleme belirli bir düzeye gelmeden uluslararası bağlantıları bulunan bir konuda acele açıklamalar yapmak...
Bunlardan uzak durulmalı ve başta yetkililer/medya organları bu hassasiyeti göstermeli. Değilse Türkiye'nin ikili ilişkileri, bölgesel çıkarları, karşılıklı bu ülkelerde yaşayan insanların yaşam alanı ve uluslararası sistemde soydaş ülkelerimizin iş birliği süreçleri zarar görecektir.